Hakan, senden özür diliyorum...
Türk futbolunda kırılmadık
rekor bırakmayan, tüm dünyanın takdirle karşıladığı ve alkışladığı Hakan Şükür'den özür diliyorum.
Bazılarının, gözümüzün içine baka baka dünya derbisi dediği ancak hiçbir Avrupa ülkesinde bir kare bile maç görüntüsünün girmediği, geçen yıl hem de 19 Mayıs'ta A.Sami Yen'de yaşanan pet bardak ve şişe kepazeliği, sahaya atılan koltuk parçaları altında tamamlanan yalancı derbide yaşananları da hatırlatıp "Kutlu Doğum Haftası'nda oynanacak derbi için çirkinlikler yaşanmaması adına neler söylersiniz?" sorumuza verdiğin samimi cevaplar yüzünden başına gelenlere sebep olduğum için özür dilerim.
Nereden bilebilirdim ki sokaktaki milyonların yaşadığı Kutlu Doğum coşkusunu medyanın bir kesiminin farklı yönlere çekeceğini. Boğaz'da viski yudumlayıp Doğu'da belediye başkanlığı yapan ve kendi toplumundan, okurunun değer yargılarından uzak, okumadan yazan takımının bu kadar saldıracağını.
24
Nisan 2005'te Haşmet Babaoğlu'nun da kaleme aldığı gibi, o zamanda yapılan
papa seçiminin en ince ayrıntısını gündeme getirip de
Kutlu Doğum Haftası'yla ilgili kin, nefret ve buğuz içinde olduklarını. Bakın o tarihte Kur'an'ın 93. suresi; Duha Suresi'nin mealini yazarak ne demiş Babaoğlu, "Dindar kesimlerin siyasi ve cemaat yapılanmalarına doğrudan bağlı olan gazeteleri bir yana ayırın ve popüler basınımıza bir bakın. Günlerdir, Hıristiyanlığı, Hz. İsa'yı, Vatikan'ı yazıp duruyorlar.
Çarşaf çarşaf sayfalar ayrılıyor, diziler yapılıyor. Hem de ne hurafelerle, nasıl abartılı hikâyelerle. Yazılsın. Yazılmalı. Zaten tam zamanı: Papa ölmüş, yenisi seçilmiş. Bilmeli, haberdar olmalı, yakından izlemeliyiz. Ama Mevlid Kandili'yle ilgili ayrılan bölümlere baktım geçen gün. Küçücük. Bazı caddelerde asılı duran "Kutlu Doğum Haftası" pankartlarının anlam ve önemine dairse neredeyse hiçbir şey yok bizim popüler gazetelerde... Bu nasıl iş?
Bakın, inanmak gerekmiyor. İnançlı bir
Müslüman olmak gerekmiyor. Fakat esas olan manevi iklim meselesi değil mi? Benim gibilere soruyorum: Biz hangi iklimin "çocukları"yız? Da Vinci Şifresi'nin ıcığını cıcığını çıkartacağız ama İslam'la ilgili çoğu şeyi es geçeceğiz! Olur mu hiç? İslam'la ilişkili her konuyu, her bilgiyi ve ilgiyi sürekli "laik devlet-tekil
inanç" çerçevesine sıkıştırıp sırtımızı dönecek kadar şapşallaşacağız!.. Olur mu, hiç olur mu?
Ama canım, insan (ve
Ramazan şamatası hariç medya) yaşadığı coğrafyanın kültürüne, manevi iklimine bu kadar mı uzak olur, uzak durur-durdurulur?"
Sevgili Haşmet Babaoğlu, bir kısım medyanın ne olduğunu açıkça ifade etmiş. Aslında söylenecek fazla bir söz yok. TV kanallarının sözün bittiği yer dediği replik gibi halkını tanımayan medyanın bittiği andır bu. Fütursuzca saldıranların birçoğuna sorsanız 'biz de Müslümanız, bilmem kaçıncı kuşaktan babaannemin başı örtülü' deyiverirler, ama kin ve nefret kusmaktan da vazgeçmezler. Bu millet sosyal yapısı ve kültürel zenginliği ile medyasına rağmen 70 milyon. Haşmet Babaoğlu'nun da dediği gibi medya kimin medyası acaba?
Ne mutlu ki Hakan'a böylesi güzel duygularını sadece Zaman okurları ile sınırlı tutmayarak tüm dünyaya bu vesileyle duyurdu. Bu da Hakan'ın büyüklüğü işte. Gazetemizin dünkü manşetinde G.Saray taraftarının açtığı pankartın yine bu maçta da asılacağına inanıyorum. Şimdi iş
sivil toplum kuruluşlarına düşüyor. Sağduyu ve centilmenlik çağrısı yapan Hakan Şükür'e
kulak verip maç günü A.Sami Yen Stadı önünde maça gelen taraftarlara gül dağıtmalılar. Ben maça yakamda kırmızı gülle gideceğim.
H.İBRAHİM EKİZ/ZAMAN