Kalli,
istifa gerekçesini de ilk kez açıkladı: "İşime karışılmasından hoşlanmam. Pişman değilim, bugün olsa yine bırakırdım."
G.Saray'a gelişi de olay oldu, gidişi de. O ise işine konsantre olup Sarı-Kırmızılı
takımın iskeletini oluşturan kadroyu kurdu. Kendince prensipleri vardı. Bunların başında, 'kesinlikle işine karışılmaması' geliyordu. Uyguladığı katı disipline, son haftalarda uğranılan kötü sonuçlar da eklenince
futbolcularla arasındaki irtibat koptu. Yönetim bu noktada olaylara müdahil olma ihtiyacı hissetti. Teknik Direktör Karl Heinz Feldkamp da, 'artık
ayrılık vaktidir' deyip
Almanya'nın yolunu tuttu. G.Saray'ın eski
teknik direktörü, bugüne kadar eski takımı hakkında hiç konuşmadı. "İşime karışıldı, ayrılmaya karar verdim." diyen Alman hoca,
şampiyonluğa koşan G.Saray'ın başarısını son 5 hafta ile açıklamanın futbol gerçekleriyle bağdaşmadığını söyledi. Ligde halen 3 takımın şampiyon olabilme ihtimalinin bulunduğunu dile getiren Kalli, "Ama ben G.Saray'ın şampiyon olmasını istiyorum." dedi. Kalli, G.Saray günlerini Zaman'a anlattı.
G.Saray şampiyonluğa yürüyor, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Gönlüm rahat. Bana göre G.Saray'da her şeyi doğru yaptık. İlk imzam da doğruydu,
sezon bitmeden ayrılmam gerektiğini söylediğim an attığım istifa imzası da doğru.
73 yaşında Galatasaray'a antrenör olmak bir risk değil miydi?
Hem de büyük riskti. Ancak bu riski göze alıp, yeniden başlamak iki taraf için de faydalı oldu. Benim açımdan risk şuydu: İkinci defa Galatasaray'a giderken bir imajım vardı. Sadece Almanya'da değil, Türkiye'de de bir imajım vardı. Bu imajı zedeleyebilir, hatta yerle bir edebilirdim. Sağlığım bozulabilirdi. Ancak bu riski almakla doğru yaptığımı şimdi daha iyi görüyorum. Her şey pozitif gelişti. Hayatta başarıyı isteyen, 10 doğrudan en az 8'ini olumlu neticelendirmeli. Bunu yapamayan başarısız olur. Liderlik vasfını kaybeder, zayıf düşer.
G.Saray'da yanlış kararlar aldınız mı?
Önemli bir soru bu. Ama
cevap vermek de bir o kadar zor. Sanırım bu saatten sonra da şunu yanlış yaptım demek anlamsız.
Herkes sizin, en azından sezon sonuna kadar G.Saray'da kalacağınızı düşünüyordu. Sezon bitmeden neden ayrıldınız?
Çevremden işime müdahale oldu. Bunu hissettim. Rahatsız oldum. 40 yıllık antrenörlük yaşamımda çok dikkat ettiğim noktalardan biriydi bu. Ve ayrılma kararı verdim. Bugün aynı duruma düşürülsem, yine aynı kararı verirdim.
Sizin gibi usta bir antrenöre kim, nasıl müdahalede bulundu?
Bu soruyu atlayalım. Çünkü takımın şu an sakinliğe ihtiyacı var. Takımın huzurunu bozmamak için bu sorunun cevabını geçelim.
Beşiktaş maçı öncesi kadro dışı bıraktığınız Lincoln, F.
Bahçe derbisinde de
sakatlık gerekçesi ile oynamadı...
O konuda da bir şey söyleyemem. Çünkü şu an dışarıdayım. Ayrıca
F.Bahçe maçı öncesi orada ne olduğunu, durumunu bilemem.
Beni, Ayhan, Linderoth ve Lincoln'ün sakatlıkları mahvetti
Şampiyonluğa iki maç kaldı. G.Saray, F.Bahçe galibiyeti sonrası avantajlı duruma geçti. Feldkamp'ın bu takımdaki emeği ne kadar?
G.Saray'ın şimdiki başarısını son 5 haftanın performansı ile açıklamak futbol gerçekleriyle bağdaşmaz. G.Saray, sezonun ilk 8 haftasında takım oldu. Temeller atıldı. Başarılı bir
seri için bu ilk 8 haftada çok yoğun çalışıldı. Temelleri yeni atılan bu takıma ara
transferde kadroya bir güçlendirme yapılmalıydı, yapılmadı. Ara transfer dönemini iyi kullanamadık. Almak istediğim 3 futbolcuyu alamadık. Bu şansı kaçırdık. Daha güçlü bir takım oluşturma fırsatını değerlendiremedik. Takımın buna
ekonomik olarak gücü yetmedi. Para yoktu belki de.
Sizi en çok etkileyen olaylar neydi?
Ankara'dan aldığımız Emre çok iyi çıktı. Defansa iyi monte oldu. Linderoth'tan sonra Ayhan,
Okan ve Lincoln'ün sakatlıkları beni mahvetti.
Song da
Afrika Kupası maçlarına gitti.
Bursa maçına böyle zor bir atmosferde çıktık. Şayet o üç istediğim futbolcuyu alsak, G.Saray bugün 4 puan daha önde olur, belki F.Bahçe maçı sonrası
şampiyonluk turu atardı.
Ara transfer döneminde bir hayal kırıklığı yaşadınız sanırım?
Ara transferin son gününe kadar umudum sürdü. Ancak ekonomik şartlar gerekçe gösterilip, bu mevkilere adam alamadık. Bunun adı da hayal kırıklığıydı. Belki o günlerde, 'takım nasıl olsa yukarılarda' denildi. 'Nasıl olsa lideriz' diye düşünüldü. Puan cetvelinde yukarıda olmak var, ayrıca yeniden yukarıda olmak var.
G.Saray şampiyon olursa belki adınız anılmayacak. Bundan üzüntü duyar mısınız?
Dünyada bütün antrenörler için geçerli bir
kural vardır. Şampiyon olan takımda ilk pay sahibi kulüp
yönetimleri olur. Yenildiğiniz bir maç sonrası soyunma odasında fazla kravatlı göremezsiniz. Ancak galip geldiğiniz maçların ardından kabinler dolar. Bunu daha önceki antrenörlük günlerimden biliyorum. Gerçekçi olan bütün antrenörler de bunu bilir.
Feldkamp, Galatasaray'da neleri doğru yaptı?
Sezon başı 33 futbolcumuz vardı. Bunu 24'e indirirken adaletli davrandık. Ekip olarak iyi kaynaştık. Malzemecisinden doktoruna kadar kenetlendik. Bir de yönetim seçimi vardı. Takımı, olumsuz etkileyebilecek rüzgarlardan koruma konusunda dikkat ettik ve bunda da başarılı olduk. Yeni başkan seçileceği dönemlerde her futbol takımında huzursuzluklar olabilir. Bu tür huzursuzlukları futbol takımına yansıtmamak başarıdır.
Türkiye'deki şampiyonluk yarışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
G.Saray'da, futbolcuları bir sonraki maça motive ederken hep puan durumunu gündeme getirirdim. Geçen yılki puan cetveliyle bu sezonkini karşılaştırırdım. Bu, olumlu bir motivasyon olurdu. Süper Lig'de son 10 yıldır şu anki gibi bir tablo yaşanmadı. Bu sezonun en önemli sürprizi Sivas
spor oldu. Bana göre 'yılın takımı' bile diyebiliriz.
Sivasspor olayı, Türk futbolunun bu sezonki en pozitif gelişmesi. Sezonun 4. haftasından itibaren ben sürekli Sivasspor'u takip ettim. İmkanım olduğunda sahada, değilse televizyonda maçlarını mercek altına aldım.
Polat, şampiyonluk kutlamasına çağırırsa sanırım gitmem
Ali Sami Yen'deki F.Bahçe maçında eşinizle birlikte tribündeydiniz. Daveti kabul ederken, giderken, İstanbul'da ve dönerken neler hissettiniz?
İstanbul'a gitmek için uçağa binince
Düsseldorf Havalimanı'nda eşime dönüp sordum. "Biz nereye ve niçin gidiyoruz?" diye. O an karışık duygular yaşadık. Yüksek sesle eşimle birbirimize sorduk. "Neden bunu yapıyoruz?" diye. O zaman şunu fark ettim. İnsan bazen kalbinin götürdüğü yere gidebilmeli. Hep mantığını dinlememeli.
Başkan Adnan Polat aynı F.Bahçe maçı öncesi olduğu gibi şampiyonluk kesinleşince çağırırsa gider misiniz?
Sanırım gitmem. Bunu takımın kendi içinde kutlaması lazım. O biraz fazla olur.
Başkan ısrar ederse... 'Sen de burada olmalısın' derse ne yaparsınız?
O zaman açık bırakayım. O durumda nasıl davranırım inanın şu an bilemiyorum.
Türk spor basınıyla aranız iyi değildi. Bunun farkında mıydınız?
G.Saray'da göreve gelince ilk
röportajımı Bolu'da Zaman'a verdim. Bunu çok bilinçli yaptım. Çünkü G.Saray'da görev kabul etmeden önce bu gazetede tam 4 yıl yazı yazdım. Bu durum, Türkiye'de bazı gazetecilerin hoşuna gitmedi. Bunu biliyorum. Ama işimi çok ciddiye aldım. Herkese aynı mesafede davrandım.
Basına karşı saygılıydım. Basın toplantılarında sorulan her soruyu çok ciddiye alıp cevap verdim. Beğendiğim gazeteciler de vardı.
Bir ara gönderilmeniz için spor basınında neredeyse kampanya başlatıldı...
İşim ortadaydı. Herkese aynı mesafedeydim. Bir gün bir muhabir yüksek sesle, "Siz büyük bir takım olan G.Saray'ı çalıştırıyorsunuz. Daha fazla bilgi vermek zorundasınız. Röportaj vermek zorundasınız." dedi. Şaşırdım. Ben de kendisine, "Benim G.Saray'la yaptığım sözleşmede böyle bir madde yok." dedim. İşin gerçeği buydu. Keşke aynı dili konuşabilseydik.
Seyfi Alp, Oberhausen