Milliyet Gazetesi'nin haberine göre; Lig yarışının kızıştığı şu günlerde sarı-lacivertli futbolcular rakipleriyle arasındaki puan farkını açmanın mutluluğunu yaşarken takım içinde özellikle de yabancıların bulunduğu oyuncu topluluğu ortak bir sıkıntı yaşıyor. Sarı-lacivertli camia hem lider olmanın hem de bu kadar sakin bir ortama sahip olmanın huzurunu içindeyken yabancıların en büyük derdi kadroya girememek. Ancak bu sıkıtıntının nedeni tamamen duygusal yani ekonomik.
10 yabancısı bulunan F.Bahçe'de Süper Lig'de bu sezon uygulanan 6+0+4 sistemi nedeniyle her hafta 4 isim tribünde oturuyor. Bu oyunculardan Yobo (2 milyon Euro) ve Kadlec (2.1 milyon Euro) yüksek ücretlerle mukavele imzaladıkları için bu durumdan şikayet etmiyorlar. Holmen kendini ispat etmenin derdinde, verilecek şansı en iyi değerlendirmenin yoluna bakıyor. Alves de anlaşmasından maç başı olmadığı için bu konuda kısmen rahat olan başka bir oyuncu...
Bu dörtlünün dışında kalan isimler için maç başı ücretlerinin fazla olmasından dolayı kadroya girememek büyük problem. Başkan Aziz Yıldırım'ın sezon başı takıma yolladığı "Bu sezon galibiyet primini kaldırıyorum. Değerlendirmeyi sezon sonu yapacağız" mesajının da bunda etkisi büyük. Galibiyet primleri de olmayınca sözleşmedeki maç başı ücretleri daha da nem kazanırken, birçok futbolcu kadroya girme şansını fazlasıyla zorlamak istiyor ve giremeyince de motivasyonu düşüyor. Teknik heyet takım içinde rekabet ortamını istese de aşırısını ve hırsı zararlı buluyor. Buna da en büyük etken olarak maç başı ücretlerinin fazla olmasına bağlıyor.
2010-11'de ihya oldular
Bu arada Aykut Kocaman ile 2010-11 yılında kazanılan şampiyonlukta son haftalara girildiğinde maç başı primleri zorluk derecesine göre 500 bin dolar ile 1 milyon dolar arası değişiyordu ve takım şampiyon olduğunda yaklaşık 7-8 milyon doları bulan bir galibiyet primi dağıtıldı. Takımdan ayrılanlar bu hakkı kazanamasa da birçok futbolcu bu imkandan yararlandı. Yerli oyuncular arasında böyle bir problem yok. Hatta takımın en az kazananlarından olan Caner, ne aldığı az parayı ne de primi düşünüyor. Sadece formasını kaptırmamanın derdinde.