Çünkü
Fenerbahçe, bu ülkenin tartışmasız en popüler ve renkli ekibi.
Bir yandan kulüpleşme sürecinde attığı büyük adımlarla örnek ve önder gösterilecek bir konum yakalayan Fenerbahçe, diğer yandan fazla sayıdaki yetenekli oyuncudan oluşan geniş kadrosuyla o popülariteyi, o renkliliği sürdürmeye bu
sezon da devam ediyor.
Roberto
Carlos'un gelişiyle çok farklı bir ufka yelken açılacağının sinyalini sezon başlamadan önce veren Fenerbahçe'nin, gerek per
formansı gerekse sakin, sempatik kişiliğiyle gönüllere taht kuran bu oyuncunun yanı sıra asıl kazançları
Gençlerbirliği Oftaş'tan alınan Gökhan
Gönül ile Zico'nun kulübeden sahaya gecikmeli
transfer ettiği Deivid-
Semih ikilisi oldu.
Nitekim Zico, bu dört oyuncunun ilk onbirde oynamaya başlamasının ardından oyun sistemini revize etti ve ortaya kanatları çok etkili kullanan, hücumda sürekli çoğalan ve pozisyon zenginliği yaşayan bir Fenerbahçe çıktı.
Şampiyonlar Ligi ön
eleme ve ilk grup maçlarının başarıyla geride bırakıldığı süreç, ne gariptir Fenerbahçe'nin ligde en çok puan kaybettiği ve sıklıkla tartışıldığı bir dönemdi. Büyükşehir yenilgisi gerçek bir şoktu. Bırakın maç kaybetmeyi,
takım inanılmaz ölçüde kötü oynamıştı. Nitekim kötü oyuna tepki gösteren Zico, 2-1 kazanılan
Gaziantepspor maçına yedeklerden kurulu bir onbir çıkarmıştı. 4. haftadaki Oftaş beraberliğinin sonrasında ise Zico, bir garipliğe daha
imza atmış,
Rizespor maçında 3'lü savunmayla oynamaya kalkmıştı. Deneme tam bir fiyaskoydu ve Fenerbahçe, sahasında beraberliği zor kurtarmıştı. Bir sonraki
Bursa deplasmanı da 1 puanla geçildi.
Ankaragücü maçında Fenerbahçe biraz olsun kendine geldi. Ve ardından
Manisa deplasmanına gelindi. Gerçi oyun yine kötü ve skor 1-1'di. Ancak o maç, Fenerbahçe için zorunlu bir operasyonu beraberinde getiren dönüm noktası niteliğindeydi.
Kezman atılmıştı ve Zico'nun artık Semih'i oynatmak dışında bir alternatifi kalmamıştı.
Konyaspor karşılaşmasıyla takıma yerleşen Semih, bir anlamda Fenerbahçe'nin cankurtaran simidi oldu. 9 maçta 8 gol attı, daha önemlisi hücum organizasyonunu hissedilir biçimde rahatlattı.
Şimdi taşlar yerine oturmuştu ve ilk 8 maçta 11 puan yitiren Fenerbahçe, son 9 maçta yalnızca Kayserispor'a kaybetmiş ve 24 puan elde etmiş,
Galatasaray ve
Sivasspor'un puan kayıpları yaşadığı dönemde yaptığı çıkış sonucu averajla lig ikinciliğine yerleşmişti.
Fenerbahçe'nin oyun sisteminde haklı olarak çoğunluk öncelikle
Alex, Semih,
Roberto Carlos, hatta Deivid'in performansının belirleyici olduğunu düşünebilir. Ama bana göre sistemin yükünü çeken ve hem Şampiyonlar Ligi hem de Süper Lig'de takımına çok büyük katkılarda bulunan bir ikili var; ön liberolar.
Aurelio ile sakatlanana dek Deniz, sonrasında
Selçuk, Fenerbahçe'yi sırtlayan
kilit oyuncular.
İlk yarının genel değerlendirmesine baktığımızda, Fenerbahçe'nin deplasman oyunlarında vasatı aşamadığını gözleyebilirsiniz. Birer maç fazlasıyla
Beşiktaş'ın 19, Galatasaray'ın 16 puan topladığı bu bölümde Fenerbahçe, 8 maçta 12 puan aldı.
Bu yetersizliğin altını özellikle çizmek gerektiğini düşünüyorum. Zira ikinci yarıda Fenerbahçe 9 deplasmana çıkıyor. Üstelik kendisiyle aynı kulvarda koşan Sivasspor, Galatasaray ve Beşiktaş ile dış sahada oynayacak. Her zaman sıkıntılı bir deplasman olan Trabzon'a da ligin son haftasında gidecek. Şayet ilk yarıdaki dış saha başarısızlıkları bir alışkanlık haline dönüşürse Fenerbahçe, bu yarışta hedefe ulaşmakta önemli ölçüde zorlanacak. Bu bağlamda yanıtı merakla beklenecek soru, son üç haftaya girerken Fenerbahçe'nin hangi konumda olacağı? Son iki deplasman maçını Galatasaray ve Trabzonspor'la oynayacak olan Fenerbahçe'nin, o aşama öncesinde kendisini güvende tutacak bir puan rahatlığına ulaşması gerekecek.
Şampiyonlar Ligi'nde 11 puan toplayıp gruptan çıkan Fenerbahçe, ligdeki konumu da dikkate alınırsa başarılı bir ilk yarıyı geride bıraktı. Bana göre bu sezon şampiyonluğa en yakın takım yine Fenerbahçe. Neden Fenerbahçe? Çünkü artık oturmuş oyun sistemi, güçlü kadrosu, sorunlarını asgariye indirmiş kulüp yapısıyla tüm rakiplerinden çok daha önde duruyor da ondan Fenerbahçe.
Yükseliş döneminin yıldızı
Evet, Roberto Carlos takıma çok şey kattı. Alex yine iyi işler yaptı. Gökhan, giderek artan bir performansı yakaladı. Deivid, son haftalarda düşüş yaşasa da kritik zamanlarda önemli roller üstlenerek sahne aldı.
Volkan, özgüvenini yeniden kazandı ve büyük yarar sağladı. Ancak Semih, benim gözümde Fenerbahçe'de ilk yarıya damgasını vuran adamdı.
1.530 dakikalık süreçte toplam 979 dakika forma giyen Semih, yaptığı 5 asist dışında ligde tam 10 gol attı. Bu dönemin yüzde 63'lük bölümünde oynayan Semih, gol krallığında Gök
deniz ile zirveyi paylaşırken, aynı dönemin yüzde 36'lık bölümünde sahada olan Kezman ise yalnızca 1 golde kaldı!
Konyaspor maçıyla nihayet asıl oğlan rolüne soyundurulan Semih, bu karşılaşma ile birlikte ilk onbirde çıktığı 9 müsabakanın 7'sinde tam 8 kez fileleri havalandırdı. Takımının yine bu maç sonrası başlayan yükselme döneminde, hücuma getirdiği hareketlilikle en büyük katkıyı o sağladı.