Futbolu bıraktıktan sonra Fenerbahçe'yi tribünden destekleyeceğini belirten Emre, Aykut Kocaman'la olan sorunlarını ise 'sevgiyle' çözdüklerini söyledi. İşte Emre Belözoğlu'nun Hürriyet Gazetesi'ne verdiği röportajın bir bölümü...
"DOĞRU OLACAĞINA İNANDIM"
Üç ay önce Madrid’de röportaj yaptığımızda Türkiye’ye dönmek aklınızın ucunda bile yoktu değil mi?
- Tabii yoktu. Çok ani bir karar verdim. Futbol hayatımı Avrupa’da bitirmek istiyordum. Eşimle orada mutluydum, çocuğuma daha fazla zaman ayırıyordum. Fenerbahçe’den ayrılmam benim için de, takım için de iyi oldu diyordum. Kendimi dinleme, dinginleşme fırsatı bulmuştum orada. Bir anda böyle bir teklif gelince her şey ters yüz oldu açıkçası. Doğru olacağına inandım geldim. Ama şunu da söyleyeyim: Türkiye’ye dönerken neler yaşayacağımı, nelerle karşılaşacağımı hesapladım.
Döner dönmez “Bambaşka adam olup geldim” cümleniz konuşuldu... Bununla ne anlatmak istiyordunuz?
- Tabii ki önce fiziğim! Dört kilo daha zayıfım artık. Sporcularda 4 kilo çok fark ediyor. Geçen yıl 77 kilolardayken, şimdi 74 kiloda oynuyorum. E buna yaşla gelen tecrübe, oyun bilgisi de eklenince ortaya başka bir futbol çıkıyor.
Kasık bölgenizde bir kronik sakatlığınız olduğundan bahsedilirdi geçmişte... Bu dört kiloluk hafiflik sakatlık riskini de ortadan kaldırdı sanırım...
- Aslında kronik bir sakatlığım yoktu ama bu da damgalardan biri olarak uzun süre yapıştı bana. Çoğu gencin 20-24 yaş arasında kasık bölgesinde yaşadığı ağrı problemi İnter’de oynarken benim de başıma geldi. Türkiye’de altyapıda, halı sahada, sert idmanlar yapan tüm oyuncular bu rahatsızlıkla bir dönem karşı karşıya kalmıştır. Arda’da yaşadı, ben de yaşadım. Kronik falan değil yani. Vücuda fazla yüklenmeden kaynaklanan bir sakatlıktı, zamanla ortadan kalktı. Şimdi hiçbir şeyimiz yok çok şükür. Ne mutlu ki her şeyin en doğru cevabını zaman veriyor.
FUTBOLU BIRAKSAM TRİBÜNDEN DESTEKLERİM
Türkiye’ye dönmekte de sizi sadece Fenerbahçe ikna edebilirdi herhalde?
- Sonuçta ben Fenerbahçeli Emre’yim. Buradan ayrılmak da kendi istediğim değildi. Kulübü yönetenler ki, başında bir hocası var, o dönem beni göndermeyi uygun bulmuştu. Ve evet bir yorgunluğum vardı. Ama gittiğimde de, dönerken de kendimi Fenerbahçe’ye ait hissediyordum.
Bu aidiyet nasıl gelişti?
- Ailem hasta Fenerbahçeliydi. Bunu böyle anlatmak tehlikeli tabii. Çünkü hemen birilerine yaranmaya çalıştığımı düşünecekler. Ama inanın değil. 2008’de Fenerbahçe’ye geldiğimde taraftardan öylesine sahiplendi ki bu takıma bağlılığımı artırdı. Kendimi bu camiaya ait hissettim. Sokağa çıktığımda gerçekten hak etmediğim bir teveccühle karşılaşıyorum. Bunu gönülden söylediğimi de Allah biliyor.
Sizin takıma karşı sevginiz de başka ama...
- Evet, bugün futbolu bıraksam, tek isteğim Fenerbahçe camiasının içinde çalışmaya devam etmek. Bu olmazsa da kombine alıp oğlumla Fenerbahçe maçlarını tribünden izleyip takımımı desteklemek. Ama tabii ki gönlüm tecrübelerimi takıma aktarmaktan yana. Bu sezon spor yöneticiliği eğitimi almaya başlıyorum, bu doğrultuda fayda sağlamak istiyorum.
"SÜTTEN ÇIKMIŞ AK KAŞIK DEĞİLİM"
Geçen haftaki Kasımpaşa maçından sonra yine hedefteydiniz. Daha döneli bir ay bile olmadı ama kaset başa sarıldı. Bu kadarını bekliyor muydunuz?
- Tabii ki bu önyargılar son derece doğal. Önce biliyorum sütten çıkmış ak kaşık olmadığımı. Kimse siyah değil, beyaz değil, hepimiz grinin farklı tonlarıyız. Ve fakat son iki yılda hayatın gerçeklerini tecrübeyle öğrendim. Geçmişinizdeki hatalar arkanızdan mutlaka geliyor, hele ki Türkiye’de yaşıyorsanız peşinizi asla bırakmıyor. Tüm derslerimi aldım ama kimsenin karşısına geçip de “Ben siyahken beyaz oldum” diyemem.
Bu noktada hedef adam olmaktan şikayetçi değilsiniz o zaman?
- Aslında olayın merkezinden çıkmak istiyorum artık ama sistem izin vermiyor, kuyu sizi yine içine çekiyor. Hal böyle olunca ister istemez umursamaz yaşamayı öğrendik. Bakma sen, 3-4 gündür konuşuluyoruz ama çok da umurumda değil. Yurtdışında öğrendiğim en önemli şey ailedeki iç huzurun, işteki problemleri süpürüp sildiği. Artık evin kapısından girdiğim an tüm polemikleri geride bırakabiliyorum. Mutluyum çünkü. Ve bu hayatı karım ve çocuğumla mutlu olmak için yaşıyorum. Polemiğin ne kadar balon ne kadar gerçek olduğunu ölçmenin en iyi yolu sokak. Alıyorum Tuba’yı ve Ömer’i çıkıyorum sokağa. Dışarıda hiç tepki yok biliyor musun, herkesin hayatı devam ediyor.
"BİZİM MEDYA İÇİN BÜYÜK MALZEMEYİM"
Haksızlığa uğradığın durumlarda, ben o sandığınız adam değilim diyemediğiniz anlarda iç dünyanızda neler olup bitiyor?
- 26-27 yaşlarında herhangi bir konuda hedef gösterilmek beni çileden çıkarabiliyordu, yakınımdakileri yer bitirirdim “Abi bu kadar da olur mu” diye... Şu an bu oyunun bir parçası olduğunu biliyorum. Sen konuşulduğunda gazete satıyor, televizyon programı reyting yapıyor... Demek ki Emre Belözoğlu bu insanlar için çok büyük malzemeymiş ama hak etmediğim yaftalar yapıştırılınca çok üzülüyorum. Çünkü beni futbol izleyicisinin gözünde değersizleştiriyorlar. Ve bunu hak etmediğimi düşünüyorum.
Bir taraf Fenerbahçe’nin ihtiyacı olan orta saha oyuncusu olduğunuzu konuşuyor, diğer taraf ise performans dışındaki her şeyden dem vurup çomak sokma derdinde...
- Diyorum ya bu bir oyun. Zamanında o kadar çok hatalarım oldu ki. Bu senaryoları kendi kendime yazdım kendi kendime oynadım geçmişte. Türkiye’ye gelirken bunların olacağını çok iyi biliyordum. Ve şunu söyleyeyim: Bunlar daha güzel günlerimiz, futbol adına daha kötüleri de olacaktır ama artık beni etkilemesi mümkün değil. Yine camiayı, camiayı yönetenleri, taraftarları bizim üzerimizden vurmaya çalışacaklar ama bu oyunun parçası olmayacağım. Artık çok iyi tanıyorum,Türkiye’deki futbol camiasını da. Öyle bir gözlük var ki gözümde, herkes çıplak.