Yandaş gazetelerde yayımlanan yalan haberleri iddianameye koyan savcı, filmden bahsediyor, tarihte geçen masallara değiniyor ama hiçbir hukukî delil sunamıyor. Uçar, kanun maddelerini de açıkça çarpıtıyor.
Zaman'ın haberine göre, Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturması olan 17-25 Aralık dosyasından ‘darbe' çıkaran Savcı İsmail Uçar'ın 1453 sayfalık iddianamesi hukuk skandallarıyla dolu. İddianame, Hz. Adem'in hayatından başlayıp İstanbul'un fethine kadar uzanıyor. Habil ve Kabil'in kıssasını aktaran savcı, daha sonra Hitit, Lidya, Roma gibi uygarlıklara geçiyor. Yolsuzluğu soruşturan polislere ‘darbe', ‘silahlı terör örgütü' ve ‘casusluk' suçlaması yönelten Savcı Uçar, sayfalarca hikâye anlatıyor, filmden bahsediyor, masallara değiniyor. Fakat iddianame boyunca hiçbir hukukî delile rastlanmıyor.
17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları, Savcı İsmail Uçar tarafından ‘darbe' soruşturmasına dönüştürüldü. İddianamede söz konusu darbe suçlamasına ilişkin hiçbir somut delile yer veremeyen Uçar, havuz medyasında yer alan haberler gerçekmiş gibi sunuyor. Sadece yaptığı yorumlar ve çıkarımlarla suçlamalarda bulunuyor. 1453 sayfalık iddianamedeki hukuk skandalları ve çelişkiler şöyle:
DARBE İDDİASI, HZ. ADEM'İN HAYATINDAN BAŞLIYOR, İSTANBUL'UN FETHİNE UZANIYOR: Savcı Uçar, yolsuzluk soruşturmalarının darbe olduğuna ilişkin iddiasını anlatmaya Hazreti Adem'in hayatı ile başlıyor. Hz. Adem'in çocukları Habil ve Kabil'in kıssasını anlatan savcı, daha sonra Hitit, Lidya, Roma gibi uygarlıklara değiniyor. Anadolu'da yaşayan bu ülkelerin aksine Türkiye'nin süper güç olmasının önündeki engel olarak da ‘dış mihraklar ve onların yerli işbirlikçileri'ni işaret ediyor. Uçar, iddianamesinde İstanbul'un fethini de uzun uzun anlatıyor. Fetihten sonra Batı dünyasında, bir gün yeniden Doğu Roma'nın eski günlerine kavuşacağı ideasını canlı tuttuğunu dile getiriyor. Bu sebeple Batı'nın Türkiye'ye düşman olduğu tezini işliyor. Savcı daha sonra AKP'nin kuruluş aşamasına geçiyor.
SAVCI, İÇERİSİNE KENDİ YORUMLARINI EKLEYEREK YASAYI ÇARPITIYOR: 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının İstanbul Valisi ve İstanbul İl Emniyet Müdürü'nün bilgisi olmadan yapıldığını kaydeden Uçar, bunun yasalara aykırı olduğunu iddia ediyor. Soruşturma savcısı Muammer Akkaş ve dosyada görev alan polisleri ise yasalara aykırı şekilde işlem yapmakla itham ediyor. Hiçbir şekilde yasal zorunluluk bulunmayan bu durumdan suç üretmeye çalışan Uçar, kendi yorumlarını kanun maddeleriymiş gibi sunma skandalına imza atıyor. Uçar, ilgili kanun maddelerini alıntılayarak polislerin valiye, savcının ise başsavcıya yürüttükleri soruşturmalar ile bilgi vermeleri gerektiğini savunuyor. Oysaki ilgili kanunlara göre savcı ve polislerin böyle bir zorunluluğu bulunmuyor. Kendi yanlış yorumunu kanun gibi sunan savcı, buradan akıl dışı bir sonuca ulaşıyor. Savcı ve polislerin yasal uygulamalarını farklı bir hiyerarşik yapılanmanın ispatıymış gibi gösteriyor.
‘GİZLİ YAPILANMA' DİYE GÖSTERİLEN DELİL: ‘BİRİ GELİNCE SOHBETİN KONUSUNU DEĞİŞTİRDİLER': Gizli bir yapılanma olduğu algısı oluşturmak amacıyla akla zarar temellendirmelerin yapıldığı iddianamede tutarsız gizli tanık ifadelerine de yer veriliyor. Bir gizli tanık ifadesinde, kendi aralarında sohbet eden polislerin üçüncü bir polis gelince konuyu değiştirdikleri anlatılıyor. Tanığın bu iddiası savcı tarafından gizli örgütlenmenin çok açık göstergesi olarak sunuluyor. İddianamede bu kısım, “…kendi aralarındaki sohbetin tamamen özel olması, cemâatten olmayan biri polis memurunun aralarına geldiğinde sohbeti değiştirmeleri yapının çok açık göstergesi olduğu” şeklinde geçiyor. Diğer yandan gizli tanığın, kendisi hiçbir zaman görmediği halde polislerin arasında ‘himmet parası' toplandığını da iddia ettiği, “kendisinin himmet parası toplanıldığını görmediğini, ancak böyle bir para toplanıldığını herkesin bildiğini…” ifadeleriyle aktarılıyor.
SAVCI UÇAR, DEVAM EDEN DAVALARIN SANIKLARINI TEMİZE ÇIKARDI: İddianamede, sürmekte olan bazı davaların sanıklarını temize çıkarma çabası da dikkat çekiyor. Neredeyse her satırda ayrı bir hukuksuzluğa imza atan Savcı Uçar, yargılaması devam eden bazı davalar için de ‘kumpas dosyası' ifadesini kullanıyor. Burada da hiçbir delil ileri sürmeyerek, bu davaların sahte deliller ile kurgulandığını öne sürüyor. Savcı bu şekilde, devam eden davalar hakkında hüküm vererek açıkça adil yargılamaya müdahalede bulunuyor. Uçar bu müdahaleyi, “Bu konuda İstanbul Adliyesi'nde görülmekte olan davalar mevcuttur.” cümlesi ile de açıkça itiraf ediyor.
SABAH'IN ÖZEL İSTİHBARAT EDİTÖRÜNÜN YAZISINA SARILDI: 2012'de yaşanan ve kamuoyunda MİT krizi olarak bilenen Hakan Fidan'ın da aralarında olduğu isimlerin ifadeye çağrılma olayını da anlatan Savcı Uçar, bu durumun ‘paralel yapı'nın işi olduğunu iddia etti. Buna dayanak olarak da Sabah Gazetesi'nin operasyonel haberlerine imza atan özel istihbarat biriminin editörlüğünü yapan Ferhat Ünlü'nün yazısını gösterdi. Ünlü'nün yazı dizisini olduğu gibi iddianameye koyan savcı, yazıdaki şu ilginç benzetmeleri kullanarak, taraflı davrandığını ortaya koydu: “Desteğini halktan alan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan rol çalmaya çalışanlar (Yani Frodo'nun yüzüğünü ele geçirmeyi hedefleyen Smeagollar) hep hüsrana uğradılar. Bakalım son savaşın, Armageddon'un galibi kim olacak?”
Savcıdan, ‘polisler, hâkimlerin kararını uyguladı' itirafı
Savcı İsmail Uçar “darbe, silahlı terör örgütü ve casusluk” suçlamasını yönelttiği polisler hakkında bütün bu iddialarını çürüten önemli bir itirafta bulunuyor. Polislerin yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kapsamında gerçekleştirdikleri işlemlerin tamamını usulsüz olarak nitelendiren Uçar, daha sonra aynı polislerin soruşturma boyunca görevinin gereğini yaparak yalnızca kanunları uyguladıklarına dikkat çekiyor. “Suç işleyen şüphelilerin polis tarafından takibi kadar doğal bir şey yoktur.” diyen Uçar, “Zaten polis soruşturmayı kendi başına yapmamıştır. Bütün işlemleri başından sonuna kadar cumhuriyet savcısının gözetiminde yapmıştır. Yapmış oldukları teknik takip, fiziki takip ve iletişimin tespiti işlemlerini hâkim kararına istinaden yapmışlardır.” ifadelerini kullanıyor. Ancak Uçar bu skandal itirafından sonra anlaşılmaz bir şekilde, “Soruşturma dosyası incelendiğinde baştan sona hukuksuzluklar ile dosyanın oluşturulduğu, bunun sehven yapılmasının imkân dahilinde bulunmadığı, kasıt altında ancak bu kadar büyük usulsüzlük yapılabileceği anlaşılmıştır.” hükmünü veriyor. Bir paragraf yukarıda dosya kapsamındaki bütün işlemlerin hukuka uygun olduğunun altını çizen Uçar'ın, hemen sonrasında bu çıkarıma nasıl vardığına dair hiçbir somut delil ve tespit sunmaya ihtiyaç duymaması ise hukuki açıdan ciddi bir problem teşkil ediyor. Bununla da yetinmeyen savcı, içerisinde tek bir suç delili dahi gösteremediği soruşturma dosyasını komik bir şekilde toptan suç delili olarak sunuyor: “İddianamemize konu soruşturmanın esas delili 2012/656 sayılı dosyanın kendisidir. Başkaca delil aramaya gerek yoktur.”
Savcı onayladı: bütün dinlemeler kanuna uygun
Havuz medyasının polislere defalarca yönelttiği ‘casusluk' ve ‘usulsüz dinleme' gibi iftiralar bizzat Savcı Uçar tarafından yalanlanıyor. Savcı, önce ‘usulsüz elde edilen' diye nitelediği ses kayıtlarının, daha sonra kanuna uygun elde edildiğini itiraf ediyor. “Söz konusu veriler CMK hükümleri gereğince elde edilen ses dosyaları olduğu için ve bunların CMK hükümleri gereğince elde edilmiş ses kayıtları olduğu anlaşılmakla…' diyerek suçlamaların temelini teşkil eden “dinlemeler usulsüz” tezini kendi beyanı ile çökertiyor. Ayrıca, dosyada delil sunmakla görevli olan Uçar, polislerin, söz konusu ses kayıtlarını bir kısım medyaya servis ettiğini de öne sürüyor. Ancak savcı, bu iddiasını da destekleyecek hiçbir argüman ortaya koyamıyor. Ortaya delil koymakta zorlanan Savcı Uçar, yukarıda yalnızca hakim kararı ve savcı talimatını uyguladıklarını açıkça itiraf ettiği polisler için “Başka yerden talimat alıyorlar.” iftirasını ortaya atıyor.ZAMAN