Kadir Gürcan | samanyoluhaber.com
Siz Yakalandınız!
Arkasındaki polis sireni ile aracını sağa çeken şoför heyecanla polis memurunu bekler. Memurun “Ehliyet ve ruhsatınızı görebilir miyim?” ricasını isteksizce yerine getiren sürücü “Memur bey, kusura bakmayın ama herkes benim kadar hızlı gidiyordu. Niye beni durdunuz?” deyince, tecrübenin cevabı net olur; “Siz yakalandınız!”
Gerçekten, kolluk güçleri bütün suç işleyenleri yakalayıp içeriye tıksaydı, nüfusun üçte biri parmaklıklar arkasında olurdu. Bütün suçluların “Sadece ben mi suç işliyorum!” deme hürriyetleri var ama, hakim önünde bu insani mazeret işe yaramıyor. Suçlunun kaçma hakkının olduğunu da biliyor muydunuz? “Kaçanın anası ağlamaz!” sözü de buradan geliyor. Polisin durdurduğu araçları görünce, halimize şükredip, gaz pedalından ayağımızı usulca çekerken, kalp atışlarımızın artması bu yüzden!
Gazeteci, yazar, artist ya da popüler ekran yüzlerinin başta Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) olmak üzere diğer organize suç örgütleri, illegal dernek ve oluşumlarla dirsek teması içinde oldukları camia içine dahil olanlarca bilinir. Bu söylentiler yazarınızı hiç heyecanlandırmıyor! Devlet Sanatçılığı unvanı gibi, ismi konmasa da Saray'ın, iktidarın ya da muktedir devletlilerin emir eri olarak çalışmaya hevesli medya esnafı hiç eksik olmaz. Arz-talep meselesi. Mesleğin amatörlük yıllarına ait idealist söylemler şöhret, zengin çevre, güçlü bağlantılar ve devlete sırtını dayama konforu ile test edilince, suya düşmüş kerpiç gibi dağılıverir.
Demokratik ortamların gazeteci ve yazar kesimine tanıdığı ayrıcalıkları sonuna kadar kullanmakta oldukça açgözlü ve görgüsüz olan bu kesimin meslek etiği açısından birinci önceliği dolgun bir maaş, altın emeklilik ve hayat boyu iş garantisidir. Halkın vergilerini kumarcı müsrifliği ile israf eden hükümetler için bu tür propaganda kadrolarını beslemek problem olmaz. Beyni sulanmış bir çok yazar ve çizerin Saray Soytarılığı ile onca rezilliği sineye çekmesi işte bu karakter erozyonunun bir neticesidir.
Son bir kaç haftadır piyasaya dökülen tetikçi gazeteci-bakan-milletvekili-organize suç örgüt lideri ve sanatçı kombinasyonu için fazla söze hacet yok. Bu tür perde arkası ilişkiler hiç kimse için yeni değil. “Kuşlarım kulağıma fısıldadı!”, “Güvendiğim bir kaynak beni bilgilendirdi!”, “Bir dost sohbetinde mevzu oraya dayandı!” tarzında yazı geliştiren yazarlar, kulaklarına fısıldanan istihbari bilgiler için tek kullanımlık peçete kalitesizliğine gönülden razı olmuşlardır. Bu tür kamuoyu yönlendirmelerinin, Amerikalı duayen siyasetçi Henry Kissinger'e ait bir taktik olduğunu kimse bilmez. Soğuk Savaş yıllarının en civcivli zamanlarında, kritik haberleri Beyaz Saray'a yakın gazeteci ve yazar takımının kulağına üfleyip, toplumun tepkisini ölçer ve hükümet açıklamalarının dozunu ona göre ayarlarmış. Kissinger, gazeteci ve yazarların gelecek hakkındaki kehanet zaaflarını çok iyi keşfetmiş.
Bir hafta sonraki hadisenin ipuçları kulağına fısıldanan gazeteci ya da haber kaynaklarını gizleyerek yorum döşenen yazarın haklılığı ortaya çıktığında, meslek içindeki prestijin tavan yapması kaçınılmazdır. Etrafında oluşan okuyucu, hayran ve takipçi sayısının yeri-göğü inletmesi de işin ayrı bir lezzeti. Bu hazırcılığın cazibesine kapılan bir çok medya esnafının akıbeti, içki müptelalarının sonuna benzer. Bir kadeh ile başlayan alışkanlık, köpek öldüren, ucuz üzüm şarabına kadar gider. Hayat kalitesi açısından değil, itibar ve meslek etiği kalitesizliğinden.
Zeki bazı okuyucular “Sen öyle diyorsun ama, daha dün, muhalif gazete patronuna yat gezisinde mangal pişiren ve velinimetinin ağzına et sokan köşe yazarı şimdi Saray mutfağında çeşnigirlik yapıyor. Hayatından da gayet memnun!” yaklaşımları yersiz değil. Biz de zaten onu demeye getiriyoruz. Medya piyasasına hısımlık, eş ve ahbap kontenjanından dahil olanların sonu Saray Soytarılığı ile noktalanıyor.
MİT ya da benzeri kurumların paylaştığı istihbari bilgiler ile piyasa yapan medya aktörleri aslında en büyük kötülüğü kendilerine yapıyorlar. Kulaklarına üflenen hazır bilgilerle ürettikleri hikayeler kendi gelişimlerini engelliyor. Daha sonraki yıllarda, tek kullanımlık peçete ya da miadı dolmuş bir aptal durumuna düşmekse talihsiz bir netice.
Bu gözler, Susurluk Skandalı gibi, silah, kara-para, uyuşturucu, mafya bağlantıları, devlet uzantıları, ve faili-meçhul sanıkların yollara saçıldığı görüntülerin paylaşıldığı manşetlere şahit oldu. Ölenler öldüğü ile kaldı. Aynı oyuncular bir gün bile ceza almadan aklandılar ve daha sonraki hafif ölçekli bir çok senaryoda asıl oğlan rolleri kapmayı başardılar.
Kısa bir takipten sonra, kırmızı ışıkta geçen sürücüyü yakalayan polis “Beyefendi, kırmızı yandığını görmediniz mi?” diye sorunca, pişkin şoför “Işığı gördüm de, sizi görmedim!” diye cevap verir. Şimdi şahit olduğumuz kirli ilişkiler, sahne ve aktörler üzerindeki küçük bir rötuş ile unutulmaya terk edilecek. Bu yüzden çok fazla umutlanmayın. Kırmızı ışıkta geçtiklerinin ve yakalandıklarının farkındalar ama, ufak - tefek sıyrıklarla işi atlatacaklarından çok eminler. Haksızlar mı?
Bir de, organize suç örgütleri ve liderleri ile kirli ilişkileri piyasaya dökülen medya mensupları, meslektaşları arasında endişe ve korkulara sebep oldular. Kendilerini garantiye almak isteyenler, bir yolunu bulup birikmiş izinlerini kullanmak için gözden ırak kalmayı tercih ediyorlar. Aman ha! Kaçanın anası ağlamaz, tamam da. Durduk yerde zihinlerde “Acaba o da mı saadet zincirine dahil?” şüpheleri uyarmaya gerek yok.
İşe yaramaz bir sürü üçüncü küme maçlarını seyrettikten sonra Saray-Mafia arasındaki final maçını kaçırmak İngiltere-Almanya arasındaki dünya kupası finalini kaçırmak kadar kötü olur. Böyle ortamlar, yazarlar için bir kaç on yılda bir ya gelir ya gelmez! Bence, siz de benim gibi yeni bir çay daha demleyin. Nedense içimde, çok eğlenecekmişiz gibi bir his var!