MURAT ÇETİN
“SİYASETÇİ-YARGI-MAFYA” SUÇ ÖRGÜTÜ!
Türkiye’yi yönetenlerin ülkeyi tam anlamıyla “mafya devleti”ne dönüştürdüğünü yıllardır söylüyoruz. Türkiye, siyasal İslamcı AKP lideri Erdoğan’ın şuur altındaki “Hilafet!” devletine adım adım ilerlerken, buna karşı dik durması gereken yargı ve emniyet mensuplarının hali tam anlamıyla içler acısı. Ülke belki de Susurluk’tan daha çetrefilli ve daha derin bağlantıları olan bir yeni kokuşmuşlukla karşı karşıya. AKP ve olun liderine yeniden iktidar veren Türk halkının yarısı söylenen masallara inanırken devletin çöküşünü göremiyor. Erdoğan ve şürekası halkın gerçekleri görmemesi için de elinden geleni yapıyor.
“Ankara’da yer altı dünyasında 'Kaplan' grubu olarak bilinen ve 15 Temmuz gecesi eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile birlikte kaleşnikof silahlarla TRT önünde verdikleri pozla gündeme gelen Ankara merkezli çetenin lideri Ayhan Bora Kaplan gözaltına alındı.” Her şey bu haberle başladı.
İrin akıyor! Tam anlamıyla irin akıyor. Yargı ve emniyet ve mafya ve siyasetçi erkinin bir parçası olduğunun anlaşılması için yeraltı dünyasının önemli ismi suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan'ın gözaltına alınması ve üzerinden bir hafta geçmesi bile yetti. Herkes konuşmaya başladı. Kaplan operasyonu nasıl bir operasyonsa ilk tepki eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan geldi: “Operasyon çocukları devrede… Görev yaptığımız dönem boyunca iftiradan, itibar suikastinden beslenenler paydaşlarıyla intikam süreci yönetiyorlar. Aynı “medya“, aynı “kaynaklar“.” Akıl alır gibi değil. Nasıl olur da bir suç örgütüne yönelik yapılan operasyonu kendisine yönelik bir operasyon olarak yorumlayabilir bir eski içişleri bakanı. Kaplan’a yönelik operasyon hem de iktidar partisinin en güçlü ismi tarafından sahipleniyor. İkinci Susurluk değildir de nedir bu?
Ve dahası var. Soylu’nun açıklamalarını bir siyasetçinin çıkar ilişkisi açıklaması olarak görebilirsiniz. Ancak!! Yargıtay üyesi Yüksel Kocaman’ın açıklamaları akan irinin en büyük delili oldu. Zira Kocaman, bir yandan Ayhan Bora Kaplan'dan villa ve otomobil aldığı iddiasını yalanlarken bir yandan da Kaplan’a emniyette reva görülen muameleden hoşnut olmadığını şu sözlerle açık bir şekilde ifade etti: “ Belki hoşunuza gitmeyecek ama burada Süleyman Soylu'ya bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Soruşturmanın da bir usulü var. Emniyet'in bu tarzına şaşırdım. Bu yapılanlar birilerinin hoşuna gidebilir. Ama burası bir hukuk devleti. Bugün ona yarın başkasına bu uygulamalar kabul edilemez. Duygularla hareket edemeyiz.”
Keşke Yüksel Kocaman 15 Temmuz darbe oyunu sonrasında yaşanan birlerce hukuksuz gözaltı ve tutuklamalara karşı da bu kadar hassas olabilse idi. Keşke Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu haykırabilseydi. Keşke gerçek masumların uğradığı zulme destek çıkmasa idi. Bırakın ses çıkarmayı, karşı gelmeyi, 15 Temmuz sonrası yapılan haksız gözaltı, tutuklama ve ihraçların en büyük mimarları arasında yer aldı Kocaman. Tarih buna şahittir! Ve adalet geri geldiğinde bunun hesabı Kocaman’dan temsil etmesini bilmediği yargı tarafından elbette sorulacaktır. Bu işin sadece birinci noktası.
İkinci noktası ise daha da vahim. Yargıtay üyesi Kocaman, hukuk ve güvenlik içinde gerçekleşen bir gözaltı olayını gölge düşürmek istercesine bunu başka bir yere bağlıyor. Kocaman’a göre Kaplan’ın gözaltına alınıp tutuklanması Süleyman Soylu'ya yönelik bir operasyon anlamı taşıyor. Bakın ne diyor Kocaman: “İnsanın aklı almıyor. Yeraltı dünyasının bir isminin tutuklanması nasıl olurda bir eski içişleri bakanı Soylu’ya yönelik bir operasyon olarak nitelendirilebilir? “ Akıl tutulması buna denir işte! Ama bu insanlar bunu söylerken boşuna söylemiyor. Yüksel Kocaman’ın “Soylu=Kaplan” tanımlamasının bir anlamı var. Zira Soylu, 15 Temmuz darbe planı gecesi Kaplan ve adamlarını TRT’nin önüne toplamıştı. Bu nasıl bir ilişkidir ki iktidarda olan bir partinin en güçlü ismi, yeraltı ve suç örgütü liderlerini ve elamanlarını talimat verebiliyor ve istediği yere sevk edebiliyor. Kamuoyu bunu sadece 15 Temmuz gecesi için biliyor. Acaba Soylu, İçişleri Bakanı olduktan sonra kaç yeraltı ve suç örgütü lideri ve adamlarını kullandı. İşte Kaplan’ın tutuklanması bu açıdan önem taşıyor. Eğer muhalefet biraz akıllı davranırsa bu işim üstene gider. CHP, İYİ Parti ve Yeşil Sol Parti’nin yapması gereke tek şem TBMM’yi olağanüstü toplantıya çağırıp bu konuları gündemde tutmaktır.
Peki, Ayhan Bora Kaplan’ın tutuklanmasını “operasyon çocukları”na bağlayan Soylu bununla kimi kast ediyor. Soylu “aynı “medya“, aynı “kaynaklar“ derken kimi kast ediyor. Hedef burada AKP lideri Erdoğan mı? Yoksa siyaseten bir türlü yıldızları barışmayan Erdoğan’ın damanı eski maliye bakanı Berat Albayrak mı? Kuşkusuz buna ilişkin çok şey söylenecektir. Erdoğan’ın Soylu’dan hazzetmediği bir gerçek. Biraz geriye gidecek Erdoğan-Soylu siyasi yolculuğuna ilişkin çok şeyi hatırlayacağız.
Kuşkusuz, Mayıs 2023 seçimleri sonrasında sırf Soylu’yu görevden alabilmek için bütün bakanları değiştiren
Tayyip Erdoğan’ın Soylu’dan rahatsızlığının temelinde İçişleri Bakanlığında kadrolaşması ya da her gün yeni bir skandalla isminin anılması değildi. Erdoğan’ın rahatsızlığı Soylu’nun giderek alternatif bir lidere, kendisinden sonra AKP içerisinde en güçlü figüre dönüşmeye başlamasıydı. Erdoğan, Mayıs 2023 seçimleri öncesinde görevden alma hamlesi dahil Soylu’nun gücünü kırmak için her yolu denedi. Erdoğan, Soylu’nun Jandarma ve Emniyet üzerindeki yetkisini kırmak için doğrudan atamalar yaptı. Krtirik konularda Soylu’dan bilgi almak yerine onu aşarak Soylu’ya bağlı bürokratlardan bilgi edinmeyi tercih etti. Tayyip Erdoğan bununla da kalmadı güvenlik bürokrasinin Soylu’ya veri akışının adeta önünü kesti. Soylu’ya asıl bilgi akışının kesilmesi Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) üzerinden oldu. Erdoğan, Soylu’nun gücünü kırmak için MİT üzerinden Soylu’ya bilgilendirmelerin yapılmamasını sağladı. Dış istihbaratta tam yetkin konumda olan MİT’ten Emniyet ve Jandarma’ya bilgi akışında (özellikle terör ve Suriye konularında) sorun yaşanması Soylu’nun elini kolunu bağladı. Soylu sadece Emniyet ve Jandarma istihbaratından bilgi alabilir duruma düştü. Emniyet ve Jandarma’da Erdoğan’a yakın olan bürokrat ve askerlerin Soylu’ya bilgi aktarılması sınırlandırması Soylu’yu tam anlamıyla açmazda bıraktı.
Ve işin son noktası; AKP lideri Erdoğan, Soylu aleyhine kullanabilecek her türlü bilgi (uyuşturucu kaçakçılığı iddiaları, kumarhane ve sanal bahis gibi konular) bir dosya haline getirilmesini sağladı. Ve Kaplan operasyonunu bunun bir başlangıcı olarak görmek gerekiyor. Peki Tayyip Erdoğan, Soylu’nun üzerine etkin bir şekilde gidebilecek mi ve Soylu’ya yönelik doğrudan bir hukuki süreç başlaması söz konusu olabilir mi? Bunu şimdilik kestirmek zor. Zira Süleyman Soylu’nun atadığı bürokratlar görevden alınsa da; Soylu’ya destek çıkan ve emrinde olduğu anlaşılan suç örgüt liderlerine yönelik operasyon yapılsa da Soylu’ya yönelik bir yargılama sürecinin başlatılması Soylu’nun da Erdoğan’a karşı harekete geçmesi anlamı taşır. Durum bu noktaya gelirse Soylu’nun elinde de güçlü kozların bulunduğunu unutmamak gerekiyor. Zira Soylu, 15 Temmuz 2016 darbe olayı başta olmak üzere Kürt siyaseti, Suriye ilişkileri, göçmen siyaseti, petrol ve silah kaçakçılığı gibi konularda çok önemli ayrıntılara sahip bir isim. Soylu, bu gücü nedeniyle Erdoğan’ı zora sokabilecek bir pozisyonda bulunuyor. Erdoğan, bütün bu bilgilere sahip olan Soylu’yu karşısına almak istemez. Ancak Erdoğan’ın aklında bazı illegal işleri Soylu’ya fatura etme düşüncesi varsa bu yakın zamanda Erdoğan-Soylu savaşının başlayacağı anlamını taşır. Ve savaşın merkezini 15 Temmuz darbe oyununa ilişkin gerçeklerin oluşturacağından zerre kadar şüphem yok. Zira kim ne derse desin AKP iktidarının 15 Temmuz projesi, yeraltı ve yerüstü bütün mafya ve suç örgütlerinin desteği ile gerçekleşmiş ve tarihe büyük ihanet ve büyük zulüm olarak gerçekleşecek bir eylemdir. Ve devran döndüğünde bunun hesabı elbet sorulacaktır. Zira irini onlar akıttı.