İngiltere'de faaliyet gösteren yardım kuruluş Oxfam son raporunda en az Koronavirüs kadar büyük bir tehlikeye dikkat çekiyor: Açlık.
Yıl sonuna kadar ciddi düzeyde açlık çeken insan sayısı 270 milyonu bulacak, tedbir alınmazsa her gün 12 bin yoksul açlıktan ölecek.
Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) Koronavirüs raporuna göre dünya çapında virüse yakalanan insan sayısı 18 milyonu aştı. Salgın sebebiyle şu ana kadar 668 bin 910 kişi hayatını kaybetti. Dünya çapında günlük vak'a sayısı 292 bin 527. Günlük can kaybı ise 6 bin 812 oldu.
T24 yazarı Mustafa Durmuş, henüz birinci dalga sürerken salgında vak'a sayısının arttığını belirterek, Belçika ve İspanya gibi ülkelerde 2'nci dalga vak'aları da görülmeye başladı.
Günlük vakaların yüzde 59'u ABD ve Latin Amerika ülkelerinde (özellikle de Brezilya'da) görülüyor. Bunu Hindistan'ın da içinde yer aldığı Güney Asya bölgesi takip ediyor.
RESMİ VERİLER GERÇEKLERİ YANSITMIYOR
Durmuş bugün yayımlanan makalesinde şu tespitlerde bulundu:
Ancak bu raporlarda yer verilmeyen diğer bazı gerçekler de var:
İlk olarak, bu raporlar ülkelerden gelen resmi veriler esas alınarak düzenleniyor. Yani hükûmetler ne gönderirlerse DSÖ'nün raporunda onlar yer alıyor.
Öte yandan dünyanın her yerinden, ülkelerin resmi vaka ve ölüm sayılarını gerçek rakamların çok altında bildirildiklerine dair ciddi bilgiler geliyor. Yani salgının olduğundan daha hafif gösterildiği güvenilir kaynaklar tarafından da ileri sürülüyor.
Bu konudaki en güncel değerlendirmelerden biri bu ayın başlarında The Economist Dergisi'nde yer alan bir makalede yapıldı.
Dergi günlük yeni vak'a sayısındaki inanılmaz artışa dikkati çekti ve 1 Şubat tarihinde 2 bin 115 olan bu sayının 28 Haziran'da 190 bine yükseldiğini, böylece o gün itibarıyla 1 Şubat'ta kaydedilen toplam vak'a sayısı kadar yeni vak'anın her 90 dakikada bir kaydedilmeye başlandığını açıkladı.
Daha da önemlisi dergi, Koronavirüs verilerinin gerçek durumu yansıtmaktan çok uzak olduğunu, Massachusetts Institute of Technology'deki (MIT) bir ekibin 84 ülkede yaptığı bir araştırmaya dayanarak ileri sürüyor.
12 VAK'ADAN SADECE BİR KAYIT ALTINA ALINIYOR
Buna göre; kayıt altına alınan her 1 vak'aya karşılık 12 vak'a kaydedilmiyor ve kayıtlara geçen her iki Covid-19 kaynaklı ölüme karşı üçüncü ölüm "başka sebeplerden dolayı ölüm" olarak kaydediliyor.
DSÖ'nün açıkladığı günlük vak'a sayısının 292 bini aştığı dikkate alınırsa birinci dalganın hâlâ hız kesmeden sürdüğü ve salgının çok tehlikeli bir boyuta eriştiği ortaya çıkıyor.
TÜRKİYE: BİR TÜRLÜ DÜŞMEYEN GÜNLÜK VAK'A SAYISI
Bilindiği gibi Türkiye'de de 1 Haziran normalleşmesi ile birlikte günlük resmi vak'a sayısı birden fırlamış Haziran ortasında 1.500'ün üzerine kadar çıkmıştı.
Bir ara 900'ün altına düşen vaka sayısının dün itibarıyla 982'ye kadar yükselmiş olması ve Bayram tatilinde olmamız endişelenmemiz için yeterli bir durum oluşturuyor.
Ayrıca basına yansıyan bazı bilgilere göre; başta Ankara olmak üzere bazı kentlerdeki vaka sayısının resmi açıklamaların ötesinde ve hastanelerdeki yoğun bakım yataklarının tamamen dolu olması, durumun ne denli ciddi olduğunu gösteriyor.
DÜNYA ÇAPINDA 3,7 MİLYON KİŞİ HAYATINI KAYBEDECEK
Dergi, aşı bulunmadığı sürece, 2021 baharı itibarıyla toplam vak'a sayısının 200 milyon-600 milyon aralığına tırmanabileceğini, bu durumda 1,4 milyon ile 3,7 milyon civarında insanın hayatını kaybedeceğini; üstelik böyle bir halde dahi dünya nüfusunun yüzde 90'ından fazlasının halen enfeksiyona karşı korumasız olacağını ve bağışıklığın geçici olması durumunda bu sayının daha da artacağını iddia ediyor.
Bir virolog ise Koronavirüs'ün çok hızlı bir mutasyona (başkalaşıma) uğradığını ileri sürüyor: "Bu durumun aşı çalışmaları açısından öneminin büyük olduğu açık. Çünkü mutasyona uğrayan bir virüse karşı etkili aşıların geliştirilebilmesi imkânsız. Yani virüs kaçış mutantları ismi verilen formlara dönüşme riskini taşıyor. Böyle olunca vücuda aşı ile yerleştirilmiş olan antikorlar virüsü tanımakta ve virüsle mücadele etmekte zorlanıyorlar."
EMEKÇİLER AÇISINDAN SALGIN AÇLIĞA DÖNÜŞTÜ
Kuşkusuz bunlar salgının insan sağlığıyla ilgili etkileri. Bir de salgının sebep olduğu tarihsel olarak en büyük krizlere denk düşen bir ekonomik kriz boyutu var.
Bu da kendini dünya çapında ekonomilerin ciddi oranlarda küçülmesi, işsizliğin devasa boyutlara erişmesi, yoksulluğun ve açlığın artmasıyla kendini gösteriyor.
Nitekim dünyanın en büyük ekonomisi olarak nitelenen ve Koronavirüs'ten ölen sayısının 151 bini bulduğu, her 1 dakikada 1 insanın salgından öldüğü ABD'de ekonomi ikinci çeyrekte (nisan-haziran) yüzde 33'e yakın küçüldü.
Bu daralma 1958'den bu yana görülen en sert daralma olarak nitelendiriliyor. Bunun işsizliği, yoksulluğu ve açlığı artıracağı kesin.
Aynı zamanda salgın sonrasında devletlerin ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası kuruluşların ekonomileri toparlayabilmek için sermaye kesimine tarihsel olarak en büyük destekleri (onlarca trilyon dolarlık) sunduğu bir dönemdeyiz.
Buna rağmen toparlanmaya ilişkin öngörüler kötümserliğini sürdürüyor.
Bu durumu (yukarıdaki gibi) sadece açıklanan çeyreklik ekonomik büyüme verilerinden değil, aynı zamanda büyük sermaye çevrelerinde yapılan geleceğe ilişkin beklenti anketlerinden de görebiliyoruz.
TOPARLANMA BEKLENTİLERİ KÖTÜMSER
McKinsey adlı kuruluş düzenli aralıklarla dünyadaki büyük sermaye şirketlerinin yöneticileri ile anketler düzenliyor.
Temmuz ayında düzenlediği ve "Covid-19'un küresel ekonomik beklentileri nasıl etkilediğine" dair sorular içeren son ankette dünyada genel olarak iyimser bir beklenti söz konusu iken, özellikle Kuzey Amerika ve Yükselen Ekonomilerde bu beklentinin kötüleştiği tespitleri yer alıyor.
Ankete göre, ülkesinin ekonomisinin önümüzdeki 6 ay içinde daha iyiye gideceğini düşünenlerin sayısı temmuzda (hazirana göre) Kuzey Amerika ülkelerinde yüzde 13 ve genel olarak yükselen ekonomilerde yüzde 10 azalmış durumda.
Aralarında bizim de bulunduğumuz grupta beklentilerde bozulma söz konusu (bunu destekler biçimde Türkiye'deki reel kesim güven endeksi son 5 aydır yükselirken, temmuz ayında "iyimserim" diyenlerin sayısı azaldı.
Ankette yer alan senaryolardan biri olan A1 senaryosunda; önümüzdeki 1 yıl içinde, Koronavirüs salgını sonrası izlenen kamusal sağlık ve ekonomi politikalarının ülkelerinde kısmen etkili olacağını öngörülüyor.
Ancak ekonomik büyüme, gelir ve kârların salgın öncesi düzeylere gelmesinin zaman alacağı kabul ediliyor. Bu senaryoyu daha gerçekçi bulanlar da çoğunluğu oluşturuyor. Yani uluslararası sermaye çevreleri kısa vadede bir toparlanma beklemiyor.
VİRÜS SİSTEMİN EZİLENLERİNİ VURUYOR
İkinci olarak, DSÖ'nün raporunda salgından en çok hangi sosyal sınıfların-kesimlerin ya da kimliklerin etkilendiğine dair bilgi yok.
Oysa ABD'de olduğu gibi salgından en fazla Afrika ve Latin kökenliler ve siyahlar, kadınlar gibi hem en çok yoksullar hem de ezilen kimlikler etkileniyor. Çünkü bu kesimler sağlık hizmetlerine erişmekte zorluk çektikleri gibi, yetersiz beslenme ya da hijyen problemleri ile karşı karşıya.
Financial Times Gazetesi yazarı Wolf salgının ekonomik olarak en fazla hangi kesimleri etkilemekte olduğunu şöyle açıklıyor:
Salgınla birlikte ABD'de en fazla 16-24 yaş arasındaki gençler işsiz kaldı. Öyle ki 2008 finansal krizinde yüzde 15 olan işsizlik oranı salgın sonrasında yüzde 25'e yükseldi.
En fazla lise diploması olmayanlar işsiz kaldı. Finansal krizde bu kesimde işsizlik oranı yüzde 9 iken salgınla birlikte yüzde 22 oldu. En fazla Hispanik kadınlar işsiz kaldı. Bu kesimde işsizlik oranı yüzde 22'ye fırladı. Bunu yüzde 19 ve yüzde 17 ile Asyalı kadınlar ve siyahi kadınlar takip ediyor (göreli olarak en az etkilenen beyaz kadınlarda bu oran yüzde 13).
En fazla Asyalı erkekler işsiz kaldı. Bu kesimde işsizlik oranı yüzde 17 oldu. Bunu yüzde 15 ile Hispanik ve yüzde 13 ile siyahi erkekler izliyor. Beyaz erkeklerdeki işsizlik oranı ise yüzde 9'da kaldı.
SIRADA AÇLIK SALGINI VAR
Diğer taraftan dünya nüfusunun büyük çoğunluğu için tablo çok farklı görünüyor.
Öyle ki uluslararası yardım kuruluşu Oxfam son raporunda (12) en az Koronavirüs kadar büyük bir tehlikeye dikkati çekiyor: Açlık.
Örgüte göre bu yıl sonuna kadar ciddi düzeyde açlık çeken insan sayısı 270 milyonu bulacak ve eğer önlem alınmazsa her gün 12 bin yoksul açlıktan ölecek.