Adem Yavuz Arslan / Tr724
SESSİZ OLUN, BEBEK ÖLÜYOR!
Türkiye’de söz uzun zaman önce bitti.
Artık yazıp çizdiklerimiz, anlattıklarımız tarihe not olsun; gelecek nesiller dönüp baktıklarında ulaşabilecekleri alternatif bir kaynak bulsun diye.
Fakat öyle anlar oluyor ki artık yazmak acı veriyor. Oğuz Atay’ın meşhur ifadesiyle sussan acıtıyor, konuşsan kanatıyor kelimeler.
Normal şartlarda Türk-ABD ilişkileri ve Rahip Brunson krizinde gelinen nokta gibi konulardaki gelişmeleri yazmam gerekiyordu.
Ancak sosyal medyada gördüğüm iki cümlelik bir tweet gündemimi alt üst etti.
HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun paylaştığı bilgilere göre Erdoğan rejiminin zulmünden kaçan bir aileyi taşıyan bot batmış.
3 yaşındaki Ekrem zorlukla kurtarılmış. Fakat ciğerleri ağır hasar gördüğü için yoğun bakıma alınmış. Asıl şok ise bundan sonra geliyor.
Ekrem’in anne ve babası tutuklanmış. Üstelik anne 7 aylık hamileymiş.
Düşünsenize, 3 yaşındaki bir çocuk yoğun bakımda, ölümle pençeleşiyor. Anne ve babasına en çok ihtiyaç duyduğu anda ailesi tutuklanıyor.
Baba Erol, anne Gülistan hakkında ekstra bilgi edinemedim. Muhtemelen Cemaat kurumlarında çalışmış bir öğretmen ya da öğrencilere burs vermiş bir esnaftır.
Ey vicdansızlar bu insanlar, çocukları komada iken tutuklanacak ne suç işlemiş olabilirler?
Şimdi oturup ‘kanunlar’, ‘evrensel değerler’, ‘anayasa’ filan bahsetmenin bir anlamı yok.
Çünkü Erdoğan ve yandaşları için bu değerlerin bir anlamı yok. Onlar için tek gündem iktidarlarının devamı.
Ben yazıyı yazarken Ekrem hala hayat mücadelesindeydi. Belki de siz bu yazıyı okurken çoktan Cennet kuşu olmuş olacak.
Ama yaşadığı zulme dair detayları görmeyeceksiniz. Çünkü dönemin gazetecileri Saray’da fotoğraf çektirme telaşındalar.
‘Ümmetin lideri Erdoğan’ ise 1150 odalı sarayında ki misafirlerine ‘Ejder suyu ve Zencefilli Somonlu Suşi’ ikram ediyor.
Saray’da hayat o kadar keyifli ki, yükselen kahkahalar ülkenin dört bir yanından yayılan feryatları bastırıyor.
O yüzden ne Erdoğan ne de rejiminin paydaşları 3 yaşındaki Ekrem’i duymadı.
Tıpkı Urfa’daki Telhamut Çadır Kenti’nde kalan Suriye’li mülteci kadınların süt ve mama gibi gıda maddeleri için fuhşa zorlandıklarına dair iddiaları duymadıkları gibi.
Yada gördüğü işkence nedeniyle bağırsakları parçalanan öğretmen Eyüp Birinci’den kimsenin haberinin olmadığı gibi.
Fakat bir avuç insan dışında bu dramları gören, duyan yok. Dediğim gibi. Türkiye’de söz çoktan bitti.
Ne bu zulümleri ne de Erdoğan ve yandaşlarında ki zalimliği anlatacak kelime kalmadı.