Geçenlerde bir tweet attım ve dedim ki: İlahiyatçılar Taksim’de konuşulan Türkçe ile dini anlatmadıkları sürece toplumdan kopuk yaşarlar ve topluma da bir şey veremezler.
Derdim kullandıkları Türkçe’nin vatandaşın konuştuğu Türkçe ile bir ilgisini olmadığını vurgulamaktı.
Gazeteci bir dostum attığım bu tweet'e cevap olarak şu tweet'i attı: İlahiyatçılar dini anlatmasın artık.
Dostum attığı bu tweet ile tartışmayı başka bir noktaya getirmiş oldu.
Bu tepki görebildiğim kadarı ile toplumda var olan genel bir tepki maalesef. Uzun bir süreden beri benim de gözlemlediğim bir konu bu.
Ortada ilahiyatçıların konuştukları Türkçe'den daha ciddi bir problem var.
Özellikle AK Parti’ye eklemleniş, siyasetin at gözlüğü ile olaylara bakan ilahiyatçılar için bunları söylüyorum.
Maalesef bu süreçte çok kötü sınav verdiler.
Bir siyasetçinin peşine takılıp bir İslam alimi için "sülük", "haşhaşi" denmesine karşı çıkmadılar.
Hayırsever diye Rezaları, milletin anasına küfreden cingöz müteahhitleri alkışladılar,
Kuran’a "hakara maraka" demek onları enterese etmedi.
Hz. Peygamber'e kibir isnadı karşısında bile gıkları çıkmadı.
Rüşvet verenin de alanında melun yani lanetlenmiş olduğu hadisini ağızlarına bile alamadılar.
Fakir öğrencilere burs verdiği için 80 yaşındaki hacı amcaların, bebekli öğretmenlerin tutuklanması bile yürüklerini sızlatmadı.
Allah, Peygamber diye diye dinin kutsallarını kullana kullana yapılan hukuksuzluklara, arsızlıklara, hırsızlıklara seslerini çıkarmadılar.
Hatta bir kısmı bunlara fetva verme gayretlerine bile girdi.
Böyle Müslümanlık mı olur diyemediler.
Kısaca dilsiz şeytanları oynadılar.
Sonucunda da insanları dinden soğuttular.
Artık pek çok kişi için ‘sen mi bana din anlatacaksın eksik olsun’ deme noktasına gelindi.
Dolayısı ile benim Türkçelerinin anlaşılmaz olduğunu vurguladığım tweet, mevcut problemin yanında biraz abes kaçtı.
Sonradan düşündüm de bazı ilahiyatçıların Taksim Türkçesi ile konuşmaması, bu sebeple de toplumdan kopuk yaşamaları belki de rahmet.