15 TEMMUZ’DAN 24 SAAT ÖNCE: SARAY’IMA DOKUNMAYIN
14 Temmuz Perşembe 2016, saat 22.30
Yıldız Sarayı Mabeyn Köşkü, Konuk odası
Katılanlar: Beyefendi, Adliye Vekili, Dâhiliye vekili, MİT müsteşarı
Beyefendi oturur oturmaz konuşmaya başladı. Oldukça telaşlı görünüyordu.
– Yarın ölüm kalım günü. Ya planımız tutar veya hepimiz bu ülkeden gitmek zorunda kalırız.
Dâhiliye vekili Beyefendi’nin kendisiyle aynı düşünmesine sevindi. Demek ki terslik olursa o da kaçış planı yapıyormuş. Müsteşar araya girdi:
– Efendim planımız eksiksiz işliyor. Şu ana kadar deşifre olmadı. Şimdiden sonra duyulsa da önemli değil. Karşı hamleye vakit olmaz.
Beyefendi müsteşara:
– Peki, sen komutanları nasıl kontrol edeceksin?
– Efendim yarın akşam hepsinin katılacağı İstanbul ve Ankara’da düğün programı var. Orada gözümüzün önünde olacaklar. Yarın ihraç etmemiz gereken ama izinde olan isimleri kışla ve üslere çağırıp görev verecekler. Bilhassa havacı çok iyi çıktı. Başka türlü izinli olanları darbeye katılmış gibi gösteremeyiz.
Beyefendi:
– Oooo çok ince düşünüyorsunuz! Gerek yok. Kime neyi ispatlayacağız? Kimden korkuyorsunuz? Genelkurmay Başkanı’nın yanında demedim ama sadece cemaatçileri değil, Atatürkçü’leri de atacaksınız. Ben benimle yürümeyene güvenemem. Kaç kişi olursa olsun. Başkan yarından sonra hiçbir şeye itiraz edemez zaten. Benim başkomutanlığım fiili olarak başlayacak.
Adliye vekili:
– Efendim rakam çok şişer ama.
– Şişsin. Kim ne diyecek? Bir de sen listelerinizdeki ne kadar muhalif hakim, savcı varsa ilk fırsatta atacağız ona göre hazırlık yap. Biraz düşündü kararını değiştirdi.
– Ya neyi bekleyeceğiz ki bir gün sonra hepsini meslekten atalım.
Adliye vekili:
– Biraz beklesek? “Darbeyi yargıçlar mı yaptı” demezler mi, tuhaf kaçmaz mı?
Beyefendi sinirlendi:
– Kim ne diyecek? Bu bize Allah’ın bir lutfu olacak. Bu girişimle bütün cemaati darbeci yapacağız. Cemaate ne yapsak kimse ses etmeyecek. Sonra da “cemaat” diyecek ne kadar bizden olmayan varsa devletten, yargıdan, Milli Eğitimden temizleyeceğiz… Gerekirse hepsini içeri atacağız.
Tam susmuştu ki:
– Ha unutumadan. Ben askeri okullara da güvenmiyorum. Yarın gece öğrencileri sokağa salın. Sonra da listelerinizdeki harbiyelilerin tamamını içeri alın.
Müsteşar:
– Efendim, elimizde sağlam fişlemeler var. Hepsini almasak. Rakam aşırı büyür, infial olmasın?
– Ya hepiniz mi aynı kafadan! Ya içlerinde bir hain varsa, ya bir gün başımıza bela olursa…. Askeri okulları kapatacağız, yeniden öğrenci alacağız. Ben bugünlere insanlara acıyarak gelmedim. Merhametle devlet yönetilmez hele iktıdarda hiç kalınmaz. Müsteşara döndü:
– Başka neler yapıyorduk?
– Asker sadece 3-5 yerde sokağa çıkacak. Risk almayacağız. Bazı yollarda tanklar mühimmatsız olarak caddeleri turlayacak.
Dâhiliye vekili:
– Şey de yapsalar. Boğaz Köprüsü’nü de kapsalar.
Müsteşar:
– Saçmalama, savaşa mı giriyoruz. Darbe için köprü mü kapataılır?
Beyefendi:
– Yok ya, doğru diyor. Köprüyü kapatırsak İstanbul hadiseyi duyar.
Müsteşar:
– Efendim bu daha önce denenmemiş bir şey. Komik olmaz mı?
– Niye olsun? Saray’ı halk kurtarsın diyordunuz ya, halk köprüye biriksin köprüyü kurtarsın.
Dâhiliye vekili atıldı:
– Çok dâhice efendim.
Beyefendi:
– Darbe duyurusunu televizyondan ne zaman yapacaklar?
– Akşam saatlerinde 5-10 asker TRT’ye gidecek. TRT’de bildiri okunacak.
Beyefendi:
– Az olur, komik kaçmasın. 20-30 gitsin. Bildiriyi kim okuyacak, Genelkurmay Başkanı mı?
Müsteşar gülümsedi:
– Efendim okuyanı içeri almamız gerekir. Nabız yokladık okuyacak general çıkmadı. Spikere okutacağız. Yarım saat sonra da TRT’yi geri alacağız.
– Güzel. Genelkurmay Başkanı nerde olacak düğünde mi, bir terslik yapmasın yarın akşam?
– Hayır, efendim, komutanlar düğünde olacak ama Genelkurmay Başkanı benim yanımda. Öyle ayarladık. Hatta rehin almış gibi falan yapacağız. Arkadaşlarına ezik pozisyonda olmasın diye. Sonra kurtarmış gibi davranacağız.
– İyi.
Müsteşar:
– Bir de şu husus var. Diyanet teşkilatımız çok güçlü. 120 bin personel var. Bunlardan yararlanmayı düşünüyoruz. Reisle yarın akşam erken saatlerde görüşmem var. Duyulmasın diye önceden bahsetmedim. İtiraz edeceğini sanmam. Sokak hoparlörlerinin çoğu arızalı. Cami hoparlörlerinden halkı sokağa çağırmalarını isteyeceğiz. Hepsine SMS göndereceğiz. Müftülükler de teyid edecek.
Beyefendi:
– Evet, iyi fikir. Halkı belli meydanlara toplayalım. Dağınık olmasın. Müsteşara döndü:
– Unutmadan söyleyeyim. Uçaklar sadece gece değil sabaha kadar alçak uçuş yapsın. Hatta öğleye kadar. Tehlike devam ediyor gibi yapalım. Halk eve dönmesin.
Müsteşar not aldı. Sonra:
– Şöyle bir plan düşündük tabi onaylarsanız. Saray’ı asker ele geçirse. Sonra halk gelip Saray’ı kurtarsa?
– Ya nedir sizin Saray’la derdiniz? Yok işgal, yok bombalama… Canım ne gerek var. Halk sokaklara dökülsün yeter. Ben konuşma yaparım. Ama 3-5 asker göstermelik olarak Saray’ı bassın. Fazlasına gerek yok. Sonra adliye vekiline döndü:
– Listende atılacak kaç yargıç vardı?
– Acil olan 2500. Bir de Yargıtay, Danıştay gibi üst yargı listeleri var.
– AYM’de muhalefet şerhi yazanları tutuklamayı unutma.
– Efendim AYM üyelerinin dokunulmazlığı var.
– Kaldır o zaman.
– Ama hukuki prosedür… (Adliye vekiline okkalı …)
– Özür dilerim efendim, tamam efendim.
– Pazartesine kalmasın. Yollayın. Bir de medya işi var. Cemaatin yeni çıkardığı gazeteler var. Yöneticileri, yazarları hepsini tutuklayın. Doğan ve diğerlerinde aleyhimizde yazı yazanları unutmayın. Sıcağı sıcağına tutuklayın. Tek kişi dışarıda kalmasın. Gazeteleri artık resmen kapatın. Binalarına el koyun.
– Efendim dünyadan tepki alırız.
-…
– Tamam efendim.
– Kürt gazetelerini ve TV’lerini de kapatın.
– Efendim diğerlerine bir şey düşünmüş müydünüz?
– Hepsine el koyacağız. Ama zamana yayalım. Cumhuriyet’e acele ederiz diğerlerinde aleyhte bir şey yok zaten. Ama hepsini alacağız. Onları öyle koymam. Bedelini ödeyecekler.
***
Beyefendi adliye ve dâhiliye vekilini gönderdi. Müsteşarla baş başa kalmışlardı.
– Ben dâhiliye vekiline çok güveniyordum. Ama verdiğin bilgiler beni şaşırttı. Temas ettiği yerler sıkıntılı. Onu da kontrol etmeliyiz.
– Efendim endişe etmeyin. Biz işi zaten onun altındakilerle götürüyoruz.
– Peki, emniyet müdürlükleri ne âlemde?
– Üst kadrolar tamam. O gece tatbikat bahanesiyle sadece İstanbul’da 15 bin polis görev yapacak.
– Kaç emniyet müdürü Dâhiliye vekilinin adamı?
– 81 il emniyet müdüründen 74’ü onun bizzat atadığı.
– Tamam, haftaya müdürlerini “cemaatçi” diye başka yere kaydıralım. Bir de ne diyeceğim. Hani geçen toplantı konuştuk. Bizden birileri yarın akşam şehit olsa diye.
– Evet Efendim.
– Bizim dâhiliye vekili miadını doldurdu. İlle biri gidecekse onu yollayalım.
-Müsteşar sevincini belli etmedi. Kulağına gitmez diye ümit etti:
– Tamam Efendim. Sadat’la çözeriz.
Son bir mesele kalmıştı:
– Efendim cemaatin yukarılara ne kadar sızdığını ispatlamak için konuştuğumuz gibi sizin yaverleri de alacağız.
– Tamam, alın mahzuru yok. Güvenmiyordum, değiştirecektim zaten.
– İtiraf metinleri hazırladık. Gülen’le görüştürme, sızma… Muhtemelen bunları imzalamak istemeyeceklerdir. Zor kullanmak istiyoruz. Başka türlü medyaya malzeme üretemeyiz.
– Zor kullanın, bütün askere ibret olsun. Hatta AA’ya söyleyin fotografları mutlaka servis etsin. İnsanlar korksun. İsyana kalkmasın.
Müsteşar:
– Efendim fotograf vermesek, dış dünyada çok yankı bulur.
– Ne yankısı ya, ne yaparlar? Hangi yaptığımıza engel olabildiler?
– Ama AB ile ilişkilerimiz sıkıntıya girer.
– Sürekli bunu diyorsunuz AB, AB… Ben bu ilişki bitsin artık diyorum. AB, NATO, AHİM, Tahkim… Bunları bu ülkede istemiyorum. Kendi kriterlerimizi koruz. Asker benim elimde olduktan sonra bize kim karışır. Suudi Arabistan’a kim karışıyor. Türkmenistan’a Azerbaycan’a kim karışıyor. Boşver bu kaygıları. Demokrasi diye diye kendimizi bitirdik.
15 Temmuz tiyatrosu için her şey hazırdı. Geri sayım başladı.
Selim Gündüz tr724
*Not: Türkiye’de gazetecilik bitti. Tüm haber kaynak ve yolları tıkandı. Böyle bir ortamda gerçeklere yalnızca ortaya saçılmış istemsiz verilerden ulaşılabilir. Dizideki metinler tamamen kurgusaldır. İçerik ise açık kaynaklara dayalı verilerden uyarlanmıştır.