HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Başbakan Davutoğlu'nu sert sözlerle eleştirdi. Demirtaş, "Kime hesap vereceksin? Her gece saraya hesap vermeye utanmıyorsun da muhalefete hesap vermekten mi utanıyorsun? Tam da size hesap sormak için seçildik sayın başbakan. Bize demokrasi dersi verirken; demokrasiden zerre kadar anlamadıkları ortada." dedi.
Meclis'te HDP Grup Yönetim Salonu'nda basın toplantısı düzenleyen Demirtaş, ayda bir sadece kadınların grup toplantısı yaptığını hatırlatarak HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın Diyarbakır'dan hava muhalefeti sebebiyle gelememesinden dolayı grup toplantısının yapılamadığını ifade etti.
"Ülkenin bir bölümünde savaş, ölümler, her gün acılar yaşanırken, siyasetin ve toplumun önemli bir kesiminin bütün olup bitenlere duyarsız kalması beklenemez." diyen Demirtaş, Türkiye'nin Ortadoğu gibi sıradan olağan günlerden geçmediğini dile getirdi. Çatışmaların, kanın bir benzerini 7 Haziran sonrası Türkiye'nin de yaşamaya başladığını ifade eden Demirtaş, dozu her geçen gün artan bir savaşla karşı karşıya olunduğunu kaydetti.
Ülkeyi yönetenlerin kendi cephelerinden hiçbir suçlarının olmadığını, ülkede olup bitenin sorumlusunun HDP olduğunu söylediğini aktaran Demirtaş, 13 yıldır iktidarda olan bu zihniyetin hiçbir olumsuz şeyleri üstlenmediğinin altını çizdi. İyi şeylerin AK Parti tarafından, kötü şeylerin ise muhalefet tarafından yapıldığının söylendiğini anlatan Demirtaş, bu yalanın arkasına sığındıklarını ve halen devam ettiğini söyledi.
7 Haziran sonrası söylenen "Çözüm süreci buzdolabındadır" cümlesinin kime ait olduğunu soran Demirtaş, şunları kaydetti: "Bütün Türkiye toplumu yanıt versin lütfen; bu cümlenin sahibi kimse savaşın sorumlusu bu zihniyettir. Süreci buzdolabına kaldıran HDP değil, 'Dolmabahçe resmi yanlıştır, müzakere masası yoktur, Kürt sorunu bitmiştir' diyen biz değiliz. Bütün olup bitenden HDP'yi sorumlu tutmak, toplumu kandırmaya çalışmaktan başka bir şey değil. Şunu beklerdik: Biz süreci bitirdik, müzakere ve diyaloğa inanmıyoruz beyanını beklerdik. Bunu söylemek yerine sanki süreç HDP tarafından bitirilmiş, sanki hendekleri HDP kazmış, sanki askeri, polisi, o sokaklara HDP göndermiş gibi ülkenin bütün günahlarını HDP üzerine yığarak bu işten kurtulacaklarını zannediyorlar."
"Herkesin HDP'ye yüzde 100 inanmasını beklemiyoruz. Böyle bir beklentimiz de yok." diyen Demirtaş, şöyle konuştu: "Ama her insanın göğüs kafesinin içinde bir kalp yürek ve vicdan vardır. Vicdanın kırıntısı kalmışsa o kırıntıya sığınarak bütün bu olup bitenleri doğru bir şekilde anlamlandırabilir. HDP'yi suçlayarak, bizi linç ettirmeye çalışarak günahlarından kurtulamazlar. İktidar, bürokrası, bakanlıklar sizde, savaş emirlerini siz verip siz uyguluyorsununuz. Biz gece gündüz barış çağrısı yapıyoruz. Hendekler, diylaog müzareke ile kalkar, kalkmalı diyoruz. Ama siz bütün şehri temizleyerek kaldıracağız diyorsunuz. Tankla, topla ben bu sorunu çözerim demek gözyaşıdır. Bunu isteyen de HDP değildir. Diyalog ve müzakere kapıları kapalı değil; AKP kapattı, HDP kapatmadı. Kürtler kapatmadı; bütün bu ölüm ve zulümlere rağmen diyalogun kapılarını zorluyorlar."
Demirtaş, şöyle devam etti: "Savaşın içinde ağır insan hakları ihllaleri var. Öldürülen insanların, sivillerin cenazeleri haftalarca bekletiliyor. Ailelerin ya da sağlık görevlilerinin cenazeleri almasına izin verilmiyor. Başbakan ile görüşürsek onu soracağım, Taybet anneninin cenazesinin sokakta bekletilmesini soracağım demiştim. Kendisi çıkmış 'ben hesap vermeye gitmem' diyor. Hadi bizden, HDP ile olan randevundan kaçtın, hesap vermeyeceksin. Peki Azrail ile randevundan kaçabilecek misin? Er geç Yaradanın huzurunda sorulacak. O soru sana Ahirette sorulacak, nereye kaçacaksın? Anneler evlatlarının cenazelerini alamıyorlar. Diyarbakırda anneler, evlatlerinin cenazelerini alabilmek için açlık grevi yapıyorlar. Bu ülkenin başbakanı buna izin vermiyor. Biz bu soruyu başbakana soramazmışız. Bu soruyu sorma hakkımız yokmuş. Ne diyor başbakan 'biz kimseye hesap vermeyiz, HDP'ye mi hesap vereceğiz?' Kime hesap vereceksin? Her gece saraya hesap vermeye utanmıyorsun da muhalefete hesap vermekten mi utanıyorsun? Tam da size hesap sormak için seçildik sayın başbakan. Bize demokrasi dersi verirken; demokrasiden zerre kadar anlamadıkları ortada. Sayıştay denetimine girmezler, alışmışlar tahammülsüzler. Başbakan alınacak diye bunları sormayalım mı, çocuk öldürtüyorsun, bebek öldürtüyorsun bunların hesabını sormayalım mı, yutalım mı? Kızacaksın diye bütün bu haksızlıkları sineye mi çekelim? Diyalog kanallarını açmaya çalışıyoruz. Biz halkımızı sahipsiz bırakamayız. Ev ev temizleyeceğiz diyen bir anlayışa karşı AKP'nin yanında olmayacağız, kimse bunu beklemesin. Bize 'tarafımızı seçin' diyenler, biz tarafımızı çoktan seçtik; biz halkın yanındayız. Zulmün yanında asla yer alamayız. Biz ne başka bir örgütün uzantıyız, ne silahlı bir örgütün yanındayız, destekleriz; biz halkın yanındayız."
HDP olarak demokratik siyasetten yana tavır koyduklarını belirten Demirtaş, konuyu milletvekilliği dokunulmazlıklarına getirdi. "IŞİD'e öfkeli çocuklar diyebilen bir anlayış, hendek ve barikattaki insanları bir defa olsun anlamaya çalışmıyor, denemiyor." diyen Demirtaş, "IŞİD'in bu siyasi uzantısı bizi yargılamakla tehdit ediyor. 550 vekil değil miyiz; anayasa teklifimiz orada duruyor. Hepimizin dokunulmazlığını bir günde kaldırabiliriz. Vekiller kürsü dokunulmazlığı dışında dokunulmazlığı olmamalı. Biz buna karşıyız ve rahatsızız. Herkes rahatsız mı buyursunlar. Biz de hazırız tek bir maddede anayasa da değişiklik yapalım. Evet demeye hazırız. Biz de yargılanalım onlar da yargılansın. Biz kıvırmayacağız, yapmadık, etmedik demeyeceğiz. Peki siz çaldıklarınızı çalmadık diyebilecek misisiniz? Bunlara dokunulmayacak; Demirtaş, Yüksekdağ özerklik dediler diye mahkemenin önüne atacaksın. Biz dokunulmazlıkların kalkmasından çekinmiyoruz. Eşitsizlikten yakınıyoruz, adaletsizlikten yakınıyoruz. Hele Cumhurbaşkanının yargıya, parlamentoya emir verme hakkı yoktur. Anayasal suç işleniyor, anayasa askıda; bizi kanun dışı davranmakla suçluyorlar. Ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı defacto darbe yapmış, devleti ele geçirmişler. Vay efendim gençler hendek kazdı." dedi.
"Siyasi gerilimin bu kadar fazla olduğu bir ortamda anayasayı tartışmak başka bir tuhaflıktır." diyen Demirtaş, HDP'nin yeni bir anayasanın tümden yapılması taraftarı olduğunu kaydetti. Ancak böyle bir ortamda anayasa yapma şansının var olup olmadığını AK Parti'nin kendilerinden daha iyi bildiğini dile getiren Demirtaş, şunları söyledi: "Anayasa Uzlaşma Komisyonundan biz değil AKP kalktı. O uzlaşma komisyonunda alınmış bir karar vardı; 3 toplantı üst üste katılmazsa komisyon dağılmış sayılır diye bir karar vardı. Son üç toplantıya AKP temsilci göndermedi. Dönemin Meclis Başkanı, Meclis tutanak ve sekretaryasını bile göndermedi. 3 grup kaldık HDP CHP ve MHP. Masadan kaçan kendileriydi. Şimdi yeniden anayasa yapıyormuş gibi davranıyorlar ama tek bir maddeye ihtiyacları var; başkanlık. Anayasanın geri kalan tüm maddelerini onu geçirebilmek için tartışıyorlar. Bu konuda samimiyet, ciddiyet yok; varsa yoksa başkanlık. Tartışalım; peki biz özerkliği önerdiğimizde neden vatan haini ilan ediliyoruz? Senin ki model bizim ki de model. Sen ülkeyi bir adama emanet ediyorsun, biz bütün vatandaşlara. Başkanlık önermek size hakta, özerklik önermek bize niye suç? 2013 yılında resmi olarak Meclis Uzlaşma Komisyonuna sunduk ama uzlaşamadık. Savcılar neden o zaman harekete geçmedi, neden o zaman vatan haini ilan edilmedik? Siz başkanlığı biz özerkliği sunduk; kimse kimseyi hain ilan etmedi. Diktatörlüğün panzehiri var özerklik önerisinde; bu nedenle bizi bu kadar suçluyorlar. Bizi bu kadar suçlamalarının nedeni budur. Türkiye ya diktatörlük, ya demokratik bir halk yönetimiyle karşı karşıyadır. Kürtler bir şey kazanmasın, biz faşizme tamam diyorsa bir şey diyemem. Buna soruşturma açmak yerine, başsavcı hazretleri derhal soruşturma açacağına şunu okusun bir bakalım. O da hukukçu. Bunu üniversitede gördük, bu bir yönetim modelidir, bölünme modeli değil. Bugün dünyada demokrasi olan özeklik olmayan tek bir yönetim yoktur. Özerkliğin çeşitleri vardır ama hepsinde mutlaka özyönetim modeli hayata geçmiştir. Şu savcı hazretleri bize dokunmaya çalışacağına, gerçeğe dokunup siyasetçinin bunu demeye hakkı vardır diyebilecek bir savcı yok mudur? Hitler modelini önermek serbest, ama İsveç modelini önermek suç. İlginç Hitler modelini önersek muhtemelen tek kişilik bir hücrede ömür çürütmeye başlayacaktık. Birlikte yaşama teklifidir bu. Gizli bir ajanda, bölünme arayışı değil, çatışmaları bitirmek üzere hendeği sonlandırmak üzere tartışmayı siyasi alana çekmek üzere yapılmış bir tekliftir. DTK'nın beyannamesi budur. İktidar, biz ne dersek diyelim çarpıtmaya devam edecek. Biz Türk kardeşlerimizin yüreğine sesleniyoruz. Bugün akıl almaz yaklaşımlar gösterilirse, biz bu işin içinden çıkamayız. Türkiyelileşme tam da budur. Cizre'nin her evine saygı duymaktır. Orada bölge halkı yok, Kürt halkı var. Bir saat basın toplantısı yapıyor, 'Bölge halkı' diyor. Kürdün ismini bile söyleyemiyor; sorununu söyleyemiyor. Kardeşsek, etle tırnaksak biz bölge halkı mıyız? Türkiye'de bir bölge halkı bir de Türk halkı mı yaşıyor? Bunlar iktidarın saçmalıklarından başka bir şey değil. HDP biricik Türkiye partisidir. Geri kalan tekçidir, milliyetçidir, ırkçıdır. Türkiye gibi çoğulcuyuz. Geri kalanların duruşuna bir bakın ve lütfen vicdanınıza danışarak hareket edin.
"Arap coğrafyasında mezhep tartışmasının bu kadar yoğun tartışması yaşanırken; Türkiye'nin çok dikkatli yaklaşması gerektiğini düşünüyoruz." diyen Demirtaş, "İran ve Suudi Arabistan arasındaki gerilime, asla mezhepcilik yapmadan sabır bir olgunluk göstermelidir. Aksi durum felaketin giderek Türkiye'ye yaklaştığının ispatıdır." dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığının 'cem evi kırmızı çizgi' açıklamasının kesinlikle kabul edilemez olduğunu vurgulayan Demirtaş, "Mezhepçi olduğunu, tek bir mezhebe hizmet verdiğini gösteriyor. Cemevinin ibadethane olup olmadığını belirleme hakkı onda değil. Devlet başka, dinler, mezhepler buna karışamaz. Tek bir devlet yetkilisinin Alevi olmayan herhangi birinin Aleviler adına ibadethane belirleme hakkı yoktur. Sayın Diyanet İşleri Başkanının düzeltmesi lazım. Başbakan ve Cumbaşkanının hala mezhepçilikte ısrar etmesi ve Suudi öncülüğündeki ittifakın içinde yer alması, Türkiye'nin tehlikeli bir yere doğru gittiğini daha hızlı gösteriyor. Türkiye olgun bir tavır göstermelidir. Sağlık Bakanlığının beş katı bütçe alacaklar, çıkıp mezhepçilik yapacaklar, çıkıp insanlara don gömlek biçecekler. Lüks mercedese binmeyenin inancı kıymetli olmuyor mu? Fakir fukara da ibadet ediyorlar, onlar da inanıyorlar." şeklinde konuştu. CİHAN