Sanki her yer Paris...

Kapatılan Bugün TV Genel Yayın Yönetmeni Tarık Toros tr724 .com internet sitesinde yayınlanan yazısında Türkiye'nin halini analiz etti.

samanyoluhaber.com



90 yaşında ölen Fidel Castro devrimci mi diktatör mü? En doğrusu, İngiliz Sun gazetesinin başlığı, “bir devrim ikonu”. Bizde solcular İnönü’ye, sağcılar Menderes’e laf söyletmez, bu tavır semboller için de böyledir. Tek doğru da yoktur. Misal, “Ulu Hakan” Abdülhamit, “Vatan Şairi” Namık Kemal’i sürgün eder. “Şahbaba” Vahdettin, Nutuk’ta “hain” olarak geçer. “İstiklal Marşı” şairi Mehmet Akif, istiklal harbinden sonra yurdu terk eder. Tan gazetesi baskını “Milli Şef” dönemine rastlar. Aynı şef, İkinci Cihan Harbi’nde ülkeyi savaşın dışında tutarak yok olmasını önler.

Nazım Hikmet, “Tek Adam” ve “İkinci Adam” dönemlerinde hapistir. 50 yaşında tahliye olunca Menderes askere çağırır. Nazım’ı Rusya’ya kaçıran Refik Erduran, bugünkü Kültür Bakanı’na tiyatrocuları jurnalleyen aynı kişidir. Menderes, Nazım Hikmet’i vatandaşlıktan atar, Cumhuriyet gazetesi de “doya doya yüzüne tükürün” diye Nazım’ın resmini birinci sayfaya basar. Külliyat olur bunlar.

İNSANI AFALLATAN ŞEY

Fidel Castro, 1956’da bir düzine adamla dağa çıkmış, 3 sene içinde Küba’yı teslim almıştır. Şimdi ülkeyi 85 yaşındaki kardeşi yönetiyor, Raul Castro. Che Guevera ile ağabeyini tanıştıran üç “comandante”den biridir. Nazım Hikmet, devrimin ilk zamanları Küba’ya gider ve şöyle bahseder: “Küba’ya gittim, Havana’ya. Orada iki şeyi gördüm. Küba halkını gördüm. O görülecek şey yani. Sonra, o halka layık başka bir şeyi gördüm. O da yani insanı afallatan şey, Fidel Castro’yu gördüm.”

2003’te demokrasi aktivisti ve gazeteci 75 kişiyi tutuklatmaktan çekinmeyen Castro’nun şu sözü meşhurdur: “Bir katilin, bir hırsızın başbakan olduğu bir cumhuriyette, dürüst kişilerin yerinin ya mezar, ya cezaevi olduğunu anlayabilmek zor bir şey olmasa gerek.”

Tarih, egemenlerle hür düşünceyi, rejimlerle sosyal hareketleri hep karşı karşıya getirdi, getirmeye de devam edecek. 12 Eylül’ün 14 bin kişiyle birlikte vatandaşlıktan attığı Cem Karaca son dönem şarkılarından birinde ne güzel diyordu, “İki gözüm bu işin yok sağı solu”.

KES KEMOTERAPİYİ!

Sırf bu yazıdaki örnekleri bile parmakla sayıp sola ve sağa çekmeye çalışan çıkacaktır, bununla uğraşacak hal yok. 11’i çocuk 12 kişinin can verdiği bir yurt yangını bile “tarikat yurdu” olup olmamasıyla yorumlanıyorsa, ölümü bekleyen umutsuz hasta gibi, “Kes doktor kemoterapiyi, ağrı kesicileri, ne olacaksa olsun” diyesi geliyor insanın. Allah aşkına, bırakın Adana’yı, İstanbul’da kaç binada yangın merdiveni var, kaçı aktif? Salaklaşmamak lazım. Sanki, her yer Paris, bir orası Bağdat…

Dövizle borçlanmışız, taahhütlerimiz var, açığımız 390 milyar doları bulmuş, vadesi gelen miktar belli, cari açık belli. Haliyle öksürsen kur artar. Öyle de oluyor. Devlette her kafadan bir ses! “Darbe oldu” deyip, vatandaşı sokağa çıkardılar. Şimdi, “dolar patladı” diye yine vatandaşı harekete geçirdiler. Vatandaş da inanıyor, “darbeyi önlediğim gibi doları da düşürürüm.”

İstikbale dair umutlarımız inançlarımız olmasa, doktordan istenecek şey “ötenazi” olurdu, lakin sabrediyoruz, çare yok. Dolar yakanlar bilmiyor ki, son açılan her iki köprüyü, “üzerinden geçmeden” finanse ediyorlar ve dolar üzerinden bu yıllarca sürecek.

Bugün farklı bir şey yapıp bir tutuklu mektubuna yer vereceğim. Mazlum mesajlarına kısa bir ara:

ÇEKTİRENLERİN ÇEKECEKLERİ OLACAK

“Selam Yüreğim;

Bugün perşembe, öğle vakitleri ranzamda oturup seni hayal ediyorum. Çektiğin sıkıntıları içimde ruhumun en derin noktasında hissediyorum. Yüreğimi kanatan büyük bir acı, büyük bir çığlık. Kaderde payımıza düşeni yaşıyoruz. Biliyorum ki yalnızsın, biliyorum ki için yanıyor. Her anı zor olan bu dönemin mükâfatı bol olur inşallah. Öyle derin bir dert ki, verdiği elem ile içimde binlerce ateş yakılmış. Sensizliğin ortasında ışığını kimliğini kaybetmiş mülteciler gibi yabancıyım kendime. Seni bu derece severken sana bu kadar ihtiyacım varken sensizliği kabullenemiyorum. Her yeni bir gün yeni bir fırtına içimde, içimden götürdüklere bakmadan özgürlüğüme bedel sensin. Her kapalı görüşte dik durmak için sana moral vermek için çektiğim azap her gözyaşın için dünyayı feda edecek bir yangın içimdeki. Bu kış ve soğuk günlerin sonu da gelecek elbet. Bana bunu çektirenlerin çekecekleri olacak. Ömrüm sağ oldukça nefes aldıkça her zerresinden hesap soracağım inş.”

GÖRÜLDÜ, Mektup Okuma Komisyonu.
<< Önceki Haber Sanki her yer Paris... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER