KADİR GÜRCAN
Seçim sonuçlarını tahmin konusunda risk almak, zar atmak ya da merminin namluya yaslandığını bile bile tetiğe dokunmak yazarınızın denemekten çekinmediği kalem tecrübelerindendir. Siz bu yazıyı okuduğunuzda Türkiye'nin yerel seçim sonuçları açıklanmış olacak. “Seçim neticelenmiş olacak!” diyemiyoruz. Sonucun domino tesiri uyarıp telafi, tekrar baştan alma hatta erken seçim gibi pahalı rövanşları tetiklemesi ihtimal dahilinde.
İstanbul'da yaşamadığımız ve maaş bordromuz Saray'dan imzalanmadığı için İBB seçiminde kime oy vereceğimizi açıklayıp yazarlık prestiji sergilemek gibi bir ayrıcalığımız da yok. Bununla birlikte, sıradan bir yerel seçime dini vecibe yükleyen meczup Saray beslemeleri ile aynı çizgide olmamayı akl-ı selim kalmak ve dini değil, meslek etiği cümlesinden sayıyoruz.
Dengesiz güç gösterisi ile eşit şartlarda olmayan bir seçim kampanya dönemine şahit olduk. Devlet televizyonları program akışlarını hükümeti iktidarda tutmak ve Saray'ın gönlü olsuna göre ayarladılar. Dolayısıyla son yirmi yıldır seyredilen ve iyiden iyiye tekrara düşen propaganda dizisini yayınlamanın ne zihni ne de ekonomik bir karşılığı yoktu.
Hoş, vatandaş vergileri ile ayakta duran devlet televizyonunun gelir kaygısı olmadığı için iktidar ve Saray'ı memnun etmenin ötesinde bir sorumluluk hissetmemesi gayet normal. Üşengeç aşçılar gibi bugün yaptığı pilavı üç gün sonra seyirci önüne yayla çorbası olarak sunmaktan memnunlar. Yeterki Saray'ın istediği günlük övgü ve köpürtme dozajında kusur edilmesin.
İktidarın İBB adayını belirlemesinin ardından yoğunluk kazanan seçim çalışmaları tek kale maç banallığına hapsoldu. Hem iktidarın, garip ama hem de muhalefetin kendi kafalarına sıkma pahasına yıpratmaya çalıştığı mevcut İBB Başkanı'nın seçime tek parça girmeyi başarması bile ciddi bir başarı. Onca karşı atağa rağmen mevcut adayın kamuoyu yoklamalarında hala ilk sırayı koruyor olması İstanbul Halkı'nın Saray'a iyice derinleşen bir tepkisi gibi görünüyor.
İBB Başkanı, İstanbul macerasını tek devrede kapatsa bile, ortaya koyduğu performans ile Türkiye'nin bir sonraki siyaset kuşağında kendine haklı bir yer edineceğini iddia etmek erken bir kehanet ya da yeni bir arayış mayalama sayılmaz. Son birkaç seçimde ortaya çıkıp sonra da aniden sönen kalifiyesiz muhalif tiplerin Saray'a sığınmalarına şahit olunca İBB Başkanı'nın performansını dikkate almak durumundayız.
İktidar için İstanbul merkezli yerel seçimler bir kez daha meşruiyet ve haklılığın ispatına yönelik. Bir yıl önceki genel seçim galibiyetinin bu kadar erken renk atması onları biraz endişelendiriyor. Ülke çapında hükümet ediyor olmanın soğukkanlılığına sahip değiller. İstanbul'da “Who is the boss!, Patron kim?” kaygılarını dağıtacak ve altın kemeri koruyacak yeni bir unvan maçı şart. İzmir ve Ankara'da benzer performansı gösterme ihtiyacı duymuyorlar. Saray'ın 2019 yenilgisinin merkez üssü İstanbul ve unvan maçı da oraya yakışır diye düşünüyorlar. Son yayınlanan anketlerden birinde İBB Başkanının Saray'ı bile geride bıraktığını gören medya esnafının neşesi kursaklarına düğümlendi.
Saray gölgesindeki iktidarın İstanbul'u alması durumunda, ki bütün gayretler bunun içindi, ciddi bir sürpriz yaşanmayacak. Seçim arefesinde, Saraysever Hanımefendi olmak üzere, dünün muhalifi bugünün iktidar sempatizanlarından bırakın alternatif olmayı sandıkları koruyabileceklerini beklemek bile fazla bir iyimserlik. Siyasi mevta haline dönüşen Hamınefendi'nin genel seçimlerde olduğu gibi, yerel seçimin son haftasında yine Saray sevdası depreşti ve muhalefeti ısırmayı tercih etti. Netameli siyasi geçmişin nihai tahlilde hüsrana dönüşmesine canlı bir örnek görmek istiyorsanız zavallının ağlama duvarı önünde nasıl günah çıkarttığına bir bakın!
İstanbul Halkı seçim hilelerini aşıp anketlerde seslendirdiği talebi sandıklara yansıtır -ki az bir ihtimal, çünkü hükümet 2019'da yaptığı hatayı tekrarlamamakta çok kararlı- ve mevcut İBB Başkanı ile devama karar verirse, asıl şenlik o zaman. Beş yıl içinde gizli açık dillendirilen İBB senaryoları raftan indirilecek. Geçen süre içinde Saray tetikçilerinin ürettiği paket suçlamalar haricinde dişe-tırnağa dokunan bir suç yok. Bu kadar gözönünde olunca havuz medyasına yansıyan küçük çaplı zabıta-seyyar satıcı vakaları İBB'nin günah-ı kebair(!) listesinde yer aldı ama, gelinen noktada İstanbul Halkı yakından tanıdığı medya soytarılarına pek prim vermemiş.
İstanbul'a kilitlenen yerel seçimler eğer iktidar ve Saray'ın istediği gibi neticelenmezse bu seçim sandıkta bitmeyecek. Yenilen pehlivanın güreşe doymadığı gibi, 2019'daki seçim tekrarı rezilliği de işe yaramazsa bu kez İstanbul'a kayyım atanması da masadaki seçenekler arasında.
Sadece o mu? Sarıyer Simitçisi'nin bayat simitleri yüzünden İBB Başkanı'nı ağır cezada vatana ihanetten yargılayıp siyasi hayatının bitirilmesi de sözkonusu. Geçtiğimiz yıllarda Saray ve iktidarın siyasi seviyesizlik eşiğinin ne kadar düşük olduğuna hep birlikte şahid olmadık mı?
Bu arada, sıradan bir yerel seçime dini kılıf giydiren, hatta bunun için Ayasofya'yı bile müflis kumarbaz çaresizliği ile harcayan cübbeli, cübbesiz, papyonlu ya da akademisyen saray fetvacılarının tehditlerine aldırış etmeyin. Eğer muhalif partilerden birine oy verdiyseniz vatandaşlık görevinizi hakkıyla yerine getirdiğiniz için herhangi bir keffaret ödemenize gerek yok. Merhum Ömer Nasuhi'nin İlmihal'inde bulamadığınız konuları, yüzyıllık siyasi ilmihal tecrübesinde bulabilirsiniz.