YARSAV adlı kuruluşumuz,
zehir zemberek bir açıklama yayınlamış. Ne kadar “zehir zemberek” diye birkaç kez dikkatle okudum. Zehir zembereğin de ötesinde, kıran döken, aşağılayan bir açıklama...
Ne hükümet bırakmışlar, ne
Meclis, ne
sivil toplum örgütü, ne basın... Dümdüz gitmişler. Küfretseler daha iyiymiş.
Bir basın mensubu olarak bozulduğumu
itiraf edeyim.
İsmim
Oktay Ekşi olsaydı, uygun bir karşılık bulurdum.
Sustum. Yuttum söylenenleri...
Bu arada yeri gelmişken, Oktay Bey’e gecikmiş taaccüplerimi bildirmek istiyorum. Biz onu olgun, sakin, beyefendi, rind meşrep, kendisine kâmil bir görüntü veren ilginç
bıyık stiline sahip “duayen” bir gazeteci olarak bilir, sever, bağrımıza basardık.
Gene seviyoruz da, son zamanlarda bir haller oldu Oktay Bey’e.
Eskiden, polemik yaptıklarını “Menderes’in akıbeti”yle korkuturdu, şimdi direkt anasına sövüyor.
Bu derece dellendi yani...
En son,
Ergun Babahan’a küfrederken yakalanmıştı.
Ben kabahati “saygıdeğer” Oktay Bey’de değil, bindiği gemide buluyorum. “Medyanın
amiral gemisi” adı verilen bu gemi, tuhaf bir yer olmaya başladı. Binenleri ya “çıldırtıyor”, ya da usulüne göre “delirtiyor...”
Nasıl bir yerse artık, entelektüeli de küfürbaz, liberali de küfürbaz, sosyalisti de küfürbaz, statükocusu da küfürbaz...
Hele, geminin “tavşan kardeş” kılığıyla dolaşan eski bir kaptanı var ki, tam sopalık... İktidarı döneminde yazdığı her yazı ilgi uyandırırdı, üzerinde konuşulurdu, tartışılırdı. Şimdilerde kimse sallamıyor. Beklediği ilgiyi göremeyince bunalıma girdi, “abuklama çıtası”nı iyice yükseltti... Eskiden hatırını kırmaz, bir şeyler karalar, kendisini önemli görmesini sağlardım. Kıllık olsun diye susuyorum. Bakalım nerede infilak edecek.
Neyse, YARSAV’dan söz ediyorduk...
Hâkim ve savcıları bünyesinde ba
rındıran bu “güzide” kuruluşumuzun açıklaması, dediğim gibi, zehir zemberekti...
Başbakan’a “düzeysiz” diyorlar.
İktidar partisi üyelerini, “uzatılan her mikrofona konuşmakla, husumetle” suçluyorlar.
Bu ne ki!
Bir kısım basın için sarfedilen sözler daha da ağır: “Salt siyasal
propaganda aracı olan bir kısım yazılı-görsel basın ve oralarda köşe tutmuş askerler de benzer bir üslupla yargı üzerinde planlı bir biçimde yürütülmekte olan yıpratma, yok etme faaliyetinin en vahşi eylemlerini sergilemekteler.”
Bitti mi?
Biter mi hiç!
Bir kısım basınla ilgili “devamla” şu ifadeler kullanılıyor: “Bu ilkel
ağız çözülmesi de gösteriyor ki, ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor...”
Bizim kulağımız yani...
Düzeysiziz, ilkeliz, vahşiyiz, köşe tutmuş canavarlarız, siyasal propaganda aracıyız, “hükümetin askerleri”yiz, sinsiyiz, düşmanız, yargıya karşı planlı eylemler içindeyiz, şuyuz buyuz.
Üslubu görüyorsunuz değil mi?
Bünyesinde hâkim ve savcı barındıran koskoca örgütün kullandığı tahkir ve tezyif edici üslubu görüyorsunuz...
Hem bir ton laf yağdırıyorlar, hem de “YARSAV, doğrudan yargıyı
hedef alan bu ilkel ağız çözülmesine, aynı düzeyde karşılık vermeyecek saygın kimliğine yakışır biçimde inisiyatif kullanmaya devam edecektir” diyorlar.
Kendi saygılıklarının vurgularken de “saygı dışı” ifadeden vazgeçmiyorlar.
Eskiler, “Üslubu beyan, ayniyle insandır” derlermiş.
Bu üslup YARSAV’a siyasal ve ideolojik pozisyon kazandırabilir... Ama saygınlık kazandırır mı?
Hiç emin değilim.
Bu dili kullandıktan sonra ayrıca her taraflarından “saygınlık” dökülse olsa ne yazar.