Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği tarafından düzenlenen 32'nci  Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma 
Hastalıkları 
Kongresi Belek'te devam ediyor.  Kongreyle ilgili düzenlenen basın toplantısına Türkiye Endokrinoloji ve  Metabolizma Derneği Başkanı Prof. Dr. Sema Akalın, Prof. Dr. 
İlhan Satman, Prof.  Dr. Faruk Alagöl, Prof. Dr. Sevim Güllü, Prof. Dr. 
Göksun Ayvaz, Prof. Dr. Tümay  
Sözen katıldı.         
         
''SU İÇSEM YARIYOR DİYEN'' HASTA HAKLI MI?         
         
Dernek Başkanı 
Selma Akalın, son yıllarda çevre kirliliğinin insan  sağlığı ve hormonal denge üzerindeki etkilerini değerlendirdiklerini belirterek,  çeşitli 
gıdaların saklandığı kapların metabolik etkileri üzerine çalışma  yaptıklarını ifade etti. Kullanılan çeşitli kimyasalların 
metabolizmayı ve  endokrin organlarının fonksiyonlarını bozduğunu kaydeden Prof. Dr. Akalın, şu  bilgileri verdi:
         
''Gıda kaplarındaki bisphenol A maddesi batılı ülkelerde yasaklanma  aşamasındadır. 'Su içsem yarıyor' diyen 
hastalarımız acaba haklı mıdır? Yine sıvı  sabunlar ve bazı el sabunları dahil çeşitli maddelerde bulunan triclosan sulara  karıştığı zaman 40 yıl kalıcı olabilmektedir. Teflonda bulunan bazı maddelerin  troid hastalıkları ile ilişkili olabileceği 
hayvan deneyleri ile  gösterilmektedir.''
         
Akalın, son yıllarda halkın çeşitli 
destek maddelerini gelişi güzel  kullandığını, bilimsel gerçeklikten uzak ''York Testi'' gibi alternatif tanı  yöntemlerinin sıkça kullanıldığını belirterek, ''
Bilimsellikten uzak, ilaç değeri  olmayan, maddelerin kullanılması, 
ekonomik yükün yanı sıra toksik etkileri  nedeniyle hasta sağlığı açısında da zararlı. 
Karaciğer yetmezliği nedeniyle  kaybedilen vakalarla karşılaşıyoruz'' dedi.
         
Akalın, dozunun ve içeriğinin belirtilmediği, yan etkileri belli olmayan  maddeleri gelişigüzel kullanmanın sağlık açısından zararlı olduğunu belirtti.         
         
ZEKİ NESİL İÇİN İÇİN İYOT         
         
Ankara Üniversitesi 
Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma  Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sevim Güllü de, 'Türkiye'de  tiroid kanseri sıklığının arttığı yönünde bir ''şehir efsanesinin'' dolaştığını  belirterek, buna ilişkin herhangi bilimsel veri olmadığını vurguladı. Güllü,  ''Hastaların paniğe sürüklenip, 
küçük modüller yüzünden 
ameliyathaneye gittiği  görüyoruz. 3-5 milimetrelik modüller için ameliyat olan hastalar var'' diye  konuştu.
         
Güllü, Türkiye'de 1999 yılından itibaren tuzun iyotlanmaya başladığını  belirterek,iyotun önemini vurguladı.
         
Güllü, ''Hashimoto tirodi sonucu bir iyot yasaklama kampanyası ortaya  çıktı. Neredeyse 
deniz kenarında 
yaşamayı yasaklayacaklar. 
İyot yasaklaması  sadece çok özel durumlarda olabilir. İyot eksikliği 
zeka gelişimiyle birebir  ilişkilidir. Bebeklikten itibaren az iyot alımı 5-7 birim daha düşük IQ'ya neden  oluyor. Daha sağlıklı ve zeki bir nesil için iyotlu tuz gerekli'' diye konuştu.         
         
OSTEOPOROZ ERKEKTE DE GÖRÜLÜYOR         
         
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Osteoporoz ve diğer  Metabolik Kemik Hastalıkları Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Tümay Sözen de  kadınlarda menopozla birlikte östrojen hormonunun azalması sonucu 
kemik kaybının  arttığını belirterek, 
osteoporozun kadın hastalığı olmadığını kaydetti. Tümay  Sözen, ''Osteoporoz, yaş ilerledikçe hem kadını hem erkeği etkileyen  hastalıktır'' dedi.
         
Tümay, güçlü kemikler için 
kalsiyumun önemini vurgularken, bunun için süt  ve süt ürünlerinin çocukluktan başlayarak ilerleyen yaşlarda da sık tüketilmesini  önerdi. Sözen, fast food tarzı 
yiyecek ve içeceklerden kemikte kalsiyum  depolanmasına engel olduğu için uzak durulması gerektiğini kaydetti. Sözen, son  yıllarda dünyada kemiklerde kalsiyumun emilimini sağlayan 
Vitamin D yetmezliğinin  ortaya çıktığını belirterek, ''Vitamin D hayatımızın ayrılmaz bir parçası  olmalıdır. Vitamin D güneş ışıklarıyla deride üretilebiliyor. Bırakın güneş ışığı  cildinize temas etsin'' diye konuştu.         
         
MENÜLERE KALORİ MİKTARI         
         
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim  Dalı 
öğretim üyesi, kongre sekreteri Prof. Dr. İlhan Satman, diyabetin son  yıllardaki beslenme biçimi ve hareketsiz yaşam tarzı nedeniyle arttığını  belirtti. Satman, ''
Araştırmalarda kendisini hareketsiz olarak belirtenlerin  yüzde 20'si, kendisini hareketli olarak tanımlayanların ise yüzde 10'u diyabet  hastası. Bu nedenle çocuklara küçük yaşlardan itibaren hareket yapmanın önemini  anlatmamız gerekiyor'' dedi.
         
Türkiye 
Diyabet, Hipertansiyon, 
Obezite ve Endokrinolojik Hastalıklar  Prevelansı çalışmasını 
Sağlık Bakanı Recep 
Akdağ ile değerlendirdiklerini anlatan  Satman, ''Araştırma sonuçları 
Sağlık Bakanı Akdağ tarafından büyük bir dikkatle  incelendi. Akdağ ile neler yapılabilmesi gerektiğini enine boyuna tartıştık.  Bakanlık bu araştırmaya sahip çıktı ve neler yapılabilmesi konusunda bizim  fikirlerimizi aldı'' değerlendirmesinde bulundu.
         
Bakanlığın metabolik hastalıkların önlenmesi konusunda irade bildirdiğini  söyleşen Satman, ''Bakan Akdağ ile bazı önlemler de konuştuk. Mesela  restoranlarda menüdeki yemek tarifelerinin yanına kalori miktarını yazmak,  okulların kantinlerinin düzene girmesi, okullarda 
hamburger gibi fast food gibi  yiyeceklere yönelik 
yaptırımlar gündeme geldi'' dedi.         
         
TÜYLENME AKDENİZ IRKINDA FAZLA         
         
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı  
öğretim üyesi Prof. Dr. Göksun Ayvaz ise, erkeklerde yumurtalık fonksiyon  problemlerinin daha çok 
ergenlik çağında ortaya çıktığını, ancak ailelerin  çocuklarını doktora götürmemesi nedeniyle teşhis ve 
tedavi edilemediğini  belirtti. Ayvaz şöyle devam etti:
         
''
Erkek çocuğunun erkeklik gelişiminin çok da iyi olmadığını etrafa  göstermeme gayesiyle saklanan bir olgu bu. Erkeklik, testis problemlerinin tanısı  daha çok askerlik sırasında yapılan muayenelerde konuluyor. Askeri hastanelerde  yumurtalık fonksiyonu problemi hastası popülasyonu fazladır. 13-14 yaşlarda  ergenlik belirtilerinin olmadığının fark edildiği zaman erkek ve kız çocuklarının  mutlaka doktora götürülmesi gerekiyor.''
         
Kadınların 
tüylenme problemiyle doktora başvurduğunu belirten Ayvaz, şu  bilgiler verdi:
         
''Tüylenme ırka göre değişir. 
Akdeniz ırkında tüylülük daha fazladır ama  kuzey 
Avrupa ülkelerinde daha azdır. Belli bir seviyeye geçtikten sonra hastalık  anlamına da gelebiliyor. Mutlaka altında yatan bir neden var mıdır yok mudur diye  araştırılması gerekiyor. Altta yatan nedenler daha çok endokrinolojik problemler  oluyor. Bizde tüylenme fazlalığı olan 
genç kızlar ya cildiyeye ya da kadın doğuma  gider. Kadın doğumun ilgilendiği yumurtalar bu işin sadece bir kısmını  oluşturuyor.''