Sıcak sendromu belirtileri gösteren kişilerin serin ve hava akımı olan bir yere alınması gerektiğini belirten Erdoğan, "Derinin ıslak olarak soğutulması, kuru soğutmadan 25 kez daha etkilidir. Soğutmada sürekli hava üfleyen vantilatör-ıslatılmış çarşaflar kullanılmalıdır. Sıcağa bağlı acil durumlarda etkisi olmayacağından
aspirin – asetominofen kullanılmamalıdır. Sıkı giysileri gevşetilmeli,
hastanın nefes alıp-almadığı
kontrol dilmelidir. (Hava yolu kapalı ise hava yolu açılıp, suni solunuma başlanmalıdır. Böylece solunum ve dolaşım sürdürülmelidir). Ateşi 39 C düşene kadar soğutma işlemine devam etmeli ve hasta acil olarak hastaneye götürülmelidir." dedi.
Sıcak sendromlarının hava sıcaklığının 32 derece, nisbi nemin yüzde 60'ın üzerine çıktığında görülmeye başlandığına dikkat çeken Dr. Nezaket Erdoğan, "Bu tablo özellikle vücudun sıcaklara uyum sağlayamadığı sıcakların ilk günlerinde daha fazla görülmekte ve daha tehlikeli seyretmektedir. Dış ortam ısısı arttığında derideki
damarlarımız genişlemekte ve
terleme ile sıvı kaybedilmektedir. Terleme devam ettiğinde, yeterince su ve tuz almak şartıyla vücudumuz çok yüksek ısılara tahammül edebilmesi mümkündür. Nem oranı arttığında ise terleme ile olan sıvı kaybı azalmakta ve sıcak sendromları başlamaktadır." dedi.
BEBEKLERE VE YAŞLILARA DİKKAT
Erdoğan, kas krampları, yüksek ateş (39–40 C),
halsizlik,
baş ağrısı, baş dönmesi, bulantı,
kusma, aşırı halsizlik, yorgunluk, sinirlilik ve konsantrasyon bozukluğu,
tansiyon düşüklüğü ve nabız hızlanması, göz çukurlarının belirginleşmesi, bilincin kaybolması gibi etmenlerin sıcak sendromları belirtileri olduğunu ifade etti.
Sıcakların ve nem oranın artmasıyla ilgili uyarılarda bulunan Erdoğan, "Sıcaklık ve nem artışı, özellikle yüksek ısı etkilerine daha duyarlı olan ve uygun sıvı alımını yapabilme yetenekleri olmayan bebekler ve 4 yaşına kadar olan çocukları, ısı değişikliklerine uyum sağlayamayan 65 yaş üzerindeki kişileri, ısıya daha hassas olan aşırı kilolu kişileri, fiziksel olarak çok yorulan aşırı sıvı kaybeden sıcak altında çalışan kişileri,
kalp-damar hastalığı, hipertansiyonu olanları,
karaciğer-
böbrek yetmezliği ve
şeker hastalığı gibi kronik hastalığı olanları, Astım
KOAH gibi akciğer problemi olanları,
bağışıklık sistemi yetersiz bulunanları, depresyon ve benzeri psişik bozuklukları olanları etkilemektedir." diye konuştu.
SICAKTAN KORUNMA YÖNTEMLERİ
Dr. Erdoğan korunma önlemlerini şöyle sıraladı: "Evden dışarı mümkün olduğunca az çıkılmalı, zorunlu değilse çıkılmamalıdır, çıkılacak ise sabah ve
akşam saatleri seçilmelidir.
Güneş ışınlarının daha dik ve etkili geleceği saat 11–15 arası mümkünse evde olmalıdır. Kapalı alanlar havalandırılmalı, bulunulan ortamda yeterli hava akımı sağlanmalı, klima ve havalandırma sistemleri kullanılıyorsa bunların periyodik bakımlarının konut ve araçlarda 6 ayda, toplu yaşanılan yerlerde bulunanların ise 3 ayda bir yapılması, klima filtrelerinin 15 günde bir yıkanması gerekmektedir. Bakımı yapılmayan, iyi temizlenmeyen klimalar bakteri üretmekte bu da zatürreeye,
astım ve KOAH hastalığı olanlarda hastalığın alevlenmesine, gene astım ve KOAH hastalığı olanlarda iç-dış ortam ısı farkının 5-6 C den fazla olması hastalığın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Fiziksel aktiviteye bakılmaksızın ol sıvı alınmalıdır. (Şeker, kafein, alkollü içecekler kullanılmamalıdır) Tuzsuz diyet alan kişiler dışında tuz alımı arttırılmalıdır, tuzsuz diyeti olanlar ise sıvı ve tuz kaybı yönünden çok dikkatli olmalı ve bu yönden iyi takip edilmelidir. Hafif yiyecekler
tercih edilmelidir.Kızartmalar,yağlı yiyecekler ve
tatlılar mümkün olduğunca yenilmemeli,akşam saat 19.00' dan sonra yemek tüketilmemesi sağlık için önemlidir. Açık renkli, hafif, rahat ve pamuklu giysiler giyilmeli, dışarı çıkıldığında mutlaka
şapka ve
güneş gözlüğü takılmalıdır. Soğuk bir duş veya
banyo rahatlatır. Ocak ve
fırın mümkün olduğunca az çalıştırılmalıdır. Açık mekanlarda güneş altında çalışanlar sık sık mola vermeli, güneşten koruyucu giysiler giymelidir. Suların temizliğine ve ishalli hastalıklara dikkat edilmeli, aşırı sıcakların yiyeceklerin hızla bozulmasına, toksin ve bakteri oluşumuna neden olması ve sonuçta
besin zehirlenmelerine yol açmasının kaçınılmaz olduğu unutulmamalıdır."