İnsanoğlu bazı bitkilerden yeni terkipler elde ederek onları iştahla tüketmektedir. Yoktan var eden sadece
Allah olmakla birlikte, kültür ve geleneklere göre yeni terkipler oluşturabilmek, insana verilen nimetlerden biridir. Bazen eşyanın tabiatını değiştirerek onu yeni terkiplerle kullanmak insana zarar verse de (alkollü içecekler, çeşitli uyuşturucular gibi), bahşedilen bu haslet, çoğu zaman insanın müspet zevklere de yelken açmasına
yardımcı olmuştur.
Çay, ülkemiz başta olmak üzere, birçok Doğu ülkesinde sudan sonra en fazla tüketilen içecektir. O, daha çok mütevazı mekânlarda sıcaklığı ile nice yürek ve sohbete
derinlik katar; “Buyrun bir
bardak çayımızı için.” sözleriyle başlayan, nice dostluk kapısının anahtarıdır. Dost ve hakikat meclislerinin, ilim-irfan sohbetlerinin kıvamıdır o. Söz sultanlarının sözleri hafızalara nakşolunurken, onun sıcaklığı yürekleri ısıtır. Soğuk kış günlerinde içimizi buhur buhur tüten bir bardak çayla ısıtırız. Sıcak günlerde de hararetimizi çayla gideririz. “Misafir on rızıkla gelir; birini yer, dokuzunu bırakır.” fermânını düstûr edinen sinelerde ikram yarışı bir bardak çay teklifiyle başlar. Bazen de çay bahanesiyle hasret gideririz yâren ve gönüldaşlarımızla.
Çay bitkisi
Çay bitkisi (Camelia sinensis), tropikal ve nemli, çok yağışlı ılıman bölgelerde yetişir; kireçsiz bol asitli
toprakları sever. Bu şartları taşıyan
deniz seviyesinden yüksek bölgelerde daha kaliteli
ürün alınır. Çay bitkisinin yetişebilmesi için, özellikle gelişme safhalarında yağmurun muntazam ve devamlı yağması gerekir, yeşil hâldeyken işlenen çay bitkisi, ortalama 180 cm boyundadır.
Bitki kendi hâline bırakıldığında 30 metreye kadar uzayabilir.
Anavatanı Çin olan çay, oradan
Hindistan ve
Japonya’ya, sonra
Avrupa ve
Rusya’ya, 17. yüzyıl sonunda da Yeni Dünya’ya yayılmıştır.
Ülkemiz, çay üretiminde % 6’lık pay ile beşinci sıradadır. Birinci sırada Hindistan (% 28,3), ikinci Çin (% 23,6), üçüncü
Kenya (% 9,6), dördüncü sırada ise
Sri Lanka (% 9,1) bulunmaktadır. Dünya çay üretimin % 23,4’lük kısmı diğer ülkeler tarafından yetiştirilmektedir.
Karadeniz Bölgesi’nin geçim kaynağı olan çayın bu bölgeye gelişi çok eskilere dayanmaz. 1917’de Ali Rıza Erten tarafından
Doğu Karadeniz Bölgesi’nde çay yetiştirilebileceğine dâir hazırlanan bir
rapor üzerine, 1924’te
Ziraat Umum Müfettişi Zihni Derin tarafından bölgede çay yetiştirilmeye başlanmıştır.
Doğu Karadeniz, toprak ve iklim bakımından çay üretimine oldukça elverişlidir. Çay bitkisinin genelde zararlıları bulunmadığından, yetiştirilmesinde herhangi bir ziraî ilâca ihtiyaç duyulmaz.
Çay, M.Ö. 3000 yılından beri içtimaî sebeplerden veya çeşitli alışkanlıktan dolayı kullanılan şifalı bir bitkidir. Çinliler çaya olan düşkünlüklerini, “Üç gün çaysız kalmaktansa, üç gün gıdasız kalmayı
tercih ederim.” sözüyle ifade etmektedir.
Siyah ve yeşil çay
Ülkemizde çay denince aklımıza hemen
siyah çay gelmektedir. Oysa çay bitkisi yeşil olarak da tüketilebilmektedir ve son yıllarda ‘yeşil çay’ da evlerimizde yerini almaya başlamıştır.
Siyah ve yeşil çay, aynı tür bitkinin yapraklarından elde edilir. Fakat tatları ve kimyevî bileşenleri, tutuldukları fermantasyon işlemlerine bağlı olarak çok değişir. Siyah çay, yeşil olarak kesilen yaprakların oksidasyonu ile, yani yapraklar siyahlaşıncaya kadar nemli odalarda,
soğukta tutularak elde edilir. Oksidasyon boyunca polifenol maddelerin (
kanser oluşumunu engelleyen maddeler) çoğu, kuvvetli
antioksidanlar (oksitlenmeyi önleyici maddeler) ile birleşir ve antikanser özellikleri belli nispette kaybolur. Bu sebeple yeşil çay, siyah çaya nazaran daha kuvvetli polifenoller ihtiva ettiğinden biraz daha güçlü (% 6) bir antioksidandır.
Çayın faydaları
Çay bitkisinden âzami derece faydalanmak için, yaratıldığı şekliyle, yani yeşil olarak tüketilmesi gerektiği ilmî araştırmalarla ortaya konmuştur.
Aşağıda sıralayacağımız genel faydalar, daha çok yeşil çayla alâkalı olup oksidasyon neticesi değer kaybına uğramış olan siyah çayda da mevcuttur.
Antioksidan olarak çay
Son çalışmalar, çayın C ve E vitamini gibi antioksidanlardan daha büyük bir koruyuculuk vazifesi gördüğünü ortaya çıkarmıştır.
İnsan hayatı için gerekli olan
oksijen serbest radikal hâlinde insana zararlı olabilir.
Aktif oksijen (elektron kaybettiğinden çevresindeki moleküllerden elektron koparmaya yatkın),
vücuttaki herhangi bir maddeyle reaksiyona girerek onun oksitlenmesine sebep olur. Neticede, yağlar kolayca bozunur, DNA’da
hasar meydana gelebilir ve hücre membranlarının (zar) yıkımı gerçekleşir. Bütün bunlar, kanserleşmeye öncülük eden hâdiselerdir.
Çay antioksidan tesiriyle, özellikle yağların oksidasyona uğramasını, böylece muhtemel toksin oluşmasını engellemiş olur. Yağlar başta olmak üzere, vücuttaki temel yapı taşlarının bozunması,
damar sertliğinin meydana gelmesinde anahtar rol oynar.
Kanserden korunma
Çayın kansere karşı dolaylı koruyucu tesiri antioksidan özelliğinden ileri gelir. Bu hususiyet, kansere sebep olan kimyevî maddelerin çaydaki polifenoller sayesinde tesirsiz hâle getirilmesi veya bloke edilmesi şeklinde açıklanabilir. Polifenollerin önemli bir faydası da, kandaki yağların damarlarda ve kalbde kalıcı tahribat yapmasına mâni olmaktır. Bilhassa
mide, ince bağırsak, pankreas ve kolon, ayrıca meme ve akciğer kanserlerinden korunmada yeşil çayın mühim rol oynadığı anlaşılmıştır. Çin Millî Kanser Enstitüsü’nün araştırmalarına göre, yeşil çay içen Çinlilerin y
emek borusu kanserine daha az yakalandığı tespit edilmiştir.
Kolesterolü düşürme
Kolesterol, genellikle yetişkinlerde çeşitli hastalıklara sebep olan ‘kötü molekül’ olarak zikredilir. Oysa kolesterolün ‘iyi’ ve ‘kötü’ olmak üzere iki çeşidi vardır. Aslında kolesterolü taşıyan (kargo) moleküllerin büyüklüğüne ve yoğunluğuna bağlı olarak böyle kaba bir tasnif yapılmaktadır. ‘İyi’ kolesterol; hücrelerin sigortası olarak ve hücre zarının yapılması gibi hayatî faaliyetler için muhakkak gereklidir ve damar tıkama riski daha düşüktür. ‘Kötü’ kolesterol denince, damara daha rahat girip yapışan ve neticede onun tıkanmasına yol açan kolesterol taşıyıcı molekül anlaşılmalıdır.
Araştırmalarda, gerektiği kadar çay içildiğinde kötü kolesterolün düştüğü bulunmuştur. Çay içenlerin, içmeyenlerden iki kat fazla kolesterollü
besin yemesine rağmen, içmeyenlerle aynı kolesterol seviyesine sahip oldukları tespit edilmiştir.
Antibakteriyal ve antiviral tesiri
Çayın ana bileşenlerinden biri olan catechin’ler, diş çürümelerinden HIV’e (insan bağışıklık
sisteminin çökmesine sebep olan virüs) kadar birçok hastalığa tesir ederek bunlara yol açan mikroorganizmalara karşı kuvvetli antibakteriyal ve antiviral ajanlardır. Çalışmalar, yeşil çayın koleradan ishale kadar bulaşıcı hastalıkların yayılmasını engellemede de yardımcı rol oynadığını göstermiştir. Ayrıca çay, gribe karşı da tesirli olabilmektedir.
Diğer faydaları
Yüce Yaratıcı Şâfî isminin bir tecellisi olarak bu bitkiye aşağıdaki hususiyetleri vermiştir:
• Ağız kokusunu giderme,
• İhtiva ettiği
C vitamini ile nezle ve gribi önleme
• Tip 2 diyabetten koruma,
• Alerjik reaksiyonlarda anahtar reseptörlerin bloklanmasına yardımcı olma,
•
Parkinson hastalarına yardımcı olma,
• HIV enfeksiyonunu yavaşlatma,
• Vücut sıvı dengesini ayarlama,
•
Stres ve yorgunluğu hafifletme (C vitamini ile),
• Deri hücrelerinin bağışıklık fonksiyonlarını artırma,
• Osteoporozdan koruma,
• DNA hasarını azaltma,
• Yaşlanmayı geciktirmeye vesile olma,
• Kanda pıhtı oluşma riskini azaltma,
• Sahip olduğu B vitamini kompleksleriyle karbonhidrat metabolizmasına yardım etme,
• İhtiva ettiği florid sayesinde diş çürümelerine karşı dişleri koruma.
Çayın fazla ve kontrolsüz tüketilmesi faydadan çok, zarar verebilir. Çay kafein dışında teofilin denen bir madde ve niteliği tam olarak tespit edilememiş bazı maddeler ihtiva eder. Aşırı tüketildiğinde (günde 10 fincandan fazla) ihtiva ettiği kafeinin menfî tesirlerinin yanı sıra, çaydaki okside olmuş fenolik bileşikler, besinlerdeki
demirin emilmesini ve vücuda faydalı olmasını önemli ölçüde azaltır. Bu tesir, beslenmeleri daha çok bitkiye dayalı olan fertlerde demir eksikliği anemisinin (kansızlık) meydana gelmesinde mühim rol oynar.
Yemekle birlikte tüketildiğinde bu tür bir menfi tesiri söz konusu olabilir. Bu yüzden, kansızlığa eğilimli çocukların ve
doğurganlık devresindeki kadınların yemekle birlikte çay içmemeleri, içmeleri durumunda da açık ve limonlu içmeleri gerekmektedir.
Limon, C vitamini ihtiva ettiğinden, fenollerin demir bağlayıcı tesirlerini azaltmaktadır.
Ayrıca çayda kafeine göre az miktarda bulunan teofilin maddesi astımlı hastalarda alveolleri genişletici özelliği ile ilâç olarak kullanılmaktadır.
Çayda bir aminoasit olan L-theanine gibi yatıştırıcı ve kafein gibi uyarıcı maddeler bir arada bulunur. İçilen çayda bu iki maddenin nispetleri çayın demlenme şekline bağlı olarak değişir. Bundan dolayı da, çay aşırı tüketilirse, kafein vücutta bazı zararlara yol açabilir. Bu zararlar çayın içindeki L-Theanine maddesiyle nötralize edildiğinden, içilen çaydaki L-theanine miktarı da son derece önemlidir.
Normal şekilde yapılan demlemeyle, çaydaki kafeinin yaklaşık % 80’i deme geçer. Buna göre 5–6 bardak çay içen kimse, ortalama 300 mg (miligram) kafein alıyor demektir. Bu miktar
Eczacılık Kodeksleri’nce kabul edilen günlük 650 mg saf kafein dozunun yarısından azdır. Düşük dozlardaki kafein kan hareketinin hızlanmasına, insanların canlılık kazanmasına ve yorgunlukların azalmasına imkân sağlar.
Allah her varlığı kâinat sistemi içinde bir vazifeye mâtûf yaratmıştır. Bu harika sistem içinde insanların çokça tükettiği ve damak tadına uygun yaratılmış olan çay, şuurlu kullanıldığında bizler için faydalı bir bitkidir. Çaydan âzami şekilde faydalanılabilmesi için demleme ve tüketme usûllerine dikkat edilmelidir.
“Kırmızı çay”ı nasıl demlemeli?
Tarlada yetiştirilmesi, toplanması ve işlenmesi büyük emek istese de, bizim tüketime hazır hâlde aldığımız içecek maddelerinin hazırlanışı en kolay olanlarından biridir çay. Ancak çayın hazırlanışında dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır.
Çay, hârici kokulardan ve nemden etkilenmeyecek şekilde kuru ve hava almaz bir kapta saklanmalıdır. Çay taze, yumuşak ve kireçsiz su ile demlenmeli ve demlenmiş çayın hemen soğumaması için,
metal yerine yüksek ısı yalıtımı gösteren
porselen demlik tercih edilmelidir. Daha iyi bir demleme sıcaklığı elde etmek için demlik ısıtılmalıdır. Çayın ölçüsüne dikkat edilmeli; her bardak için ortalama bir çay kaşığı dolusu çay kullanılmalıdır. Kaynamış su bir müddet bekletildikten sonra demliğe konulmalıdır. Bütün lezzetin ortaya çıkabilmesi için çay en az 5-7 dakika bekletilmeli ve demlenen çay, yarım saat içinde içilmelidir.
Sızıntı