Henüz 26 yaşında bir
genç kızken önce
mide, ardından kolon ve akciğer
kanserine yakalanan, daha sonra kanser hücreleri
karaciğer ve beynine sıçrayan
Dida Kaymaz, doktorların 6 ay ömür biçmesine rağmen 6 yıldır kanserle mücadelesini sürdürüyor.
Kansersiz Yaşam Derneği Başkanı 32 yaşındaki Dida Kaymaz,
yaşama sevincinin yanı sıra çevresine saçtığı pozitif enerjiyle dikkati çekiyor. Tanımayanların kanser
hastası olduğuna inanamadıkları Dida Kaymaz, güçlü iradenin, inancın ve ölümcül bir hastalığın, sevgiyle ve iradeyle nasıl üstesinden gelinebileceğinin adeta canlı örneğini oluşturuyor.
1977
İzmir doğumlu Dida Kaymaz, öğretmen bir anne ile
emekli bir babanın iki çocuğundan biri. İzmir
Amerikan Lisesi'nden sonra
Bilkent Üniversitesi
Ekonomi Bölümü'nü bitiren Kaymaz, yüksek lisansını OTDÜ İşletme Bölümü'nde tamamladı.
Daha sonra
İtalya Siena'da İtalyanca eğitimi alan Dida Kaymaz, Türkiye'ye döndükten sonra mesleğiyle ilgili çeşitli projelere
imza attı.
Bazı yayın organlarında yazdığı basketbol makaleleri ile de tanınan Kaymaz, 2007 yılında yayınladığı ilk kitabı ''En Güzel Aşklar Nisan'da Yanar'' ile büyük beğeni kazandı.
Çok iyi derecede
İngilizce, İspanyolca ve İtalyanca bilen Kaymaz, hayatının baharında kanser hastalığına yakalandı. Önceleri hastalık yaşamını altüst etse de, bu hastalıkla savaşmanın en etkili yolunun onu kabullenmek olduğunu kısa zamanda öğrendi. O yıllardan bugünlere kadar geçen sürede büyük mücadele örneği vererek literatüre geçen bir
tedavi süreci yaşayan Kaymaz'ın tedavisi hala devam ediyor.
''Kansersiz Yaşam'' konulu toplantılarının ilkini gerçekleştirmek üzere Adana'ya gelen Kaymaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kanserle ilk tanışmasını, mücadelesini ve hayata nasıl tutunduğunu anlattı.
-İLK TEŞHİS-
Dida Kaymaz'a ilk kanser teşhisi iş için gittiği Milano'da, mide kanaması belirtileriyle kaldırıldığı
hastanede, henüz 26 yaşındayken konuldu.
O dönemdeki psikolojisini ''Karşımda koskocaman bir düşman vardı, bugüne değin hiç kimsenin alt edemediği'' diye anlatmaya başlayan genç kadın, hikayesini şöyle sürdürdü:
''
Hayatımda dönüm noktası olan bu şok edici teşhis, derin bir duygusal çöküntü yaşadığım anda konuldu. Oysa, hayatın içindeydim, her taraf bahardı, gülecek şeylerim vardı, planlarım vardı, en güzelinden geleceğe dair. Birden kara boranın fırtınanın hayatıma gireceğini bilmeden… Kötü, karanlık bir düşün kahramanı oluverdim bir anda. İlk teşhisim konulduktan sonra bütün doktorların '
cevap alınmaz' demesine, '6 ay ömür biçilmesine' rağmen kaygılı ve ümitsiz bir şekilde başlamıştım ilk radyoterapi ve kemoterapi tedavilerine. Tamamen içimdeki sesi dinleyerek vermiştim bu kararı.
Ağladım, üzüldüm 'neden ben' diye.
Annem, babam, tüm yakınlarım bana üzüntüyle,
yaşlı gözlerle bakıyorlardı ama sonra önce ailemin, ardından benimle hayatı paylaşan eşimin ve çevremdeki tüm dostlarımın sevgi yüklü desteğiyle bedenime ansızın giren bu sinsi düşmana inat bugüne kadar 6 yıl daha kazandım hayattan. Dünyada aynı anda, kolonlarında, karaciğerinde, akciğerinde, beyninde kanserle yaşayan başka bir vaka var mıydı? Yaşadıklarımın, takdiri ilahiden başka bir açıklamasının olmadığını düşünüyorum. Tedaviye başladığım ilk yıllarda, tahlil sonuçlarını nefesimi tutarak dinledim. Her güzel sonuçta 'Bir kanca daha attın Dida'cım hayata' dedim kendi kendime. Ama şimdi, rutin kontrollerime gidiyor, tahlillerimi veriyor, sonuçlarını beklemeden ayrılıyorum hastaneden.''
-''HER ŞEYE RAĞMEN ÇOK BÜYÜK GÜZELLİKLER YAŞATTI BANA BU HASTALIK''-
Karamsarlığı, kötümserliği, kötü düşüncelerini beyninden tamamen attığı çevresine saçtığı pozitif enerjiden belli olan Dida Kaymaz, ''Her şeye rağmen çok büyük güzellikleri yaşattı bana bu hastalık'' diyerek dinleyenleri şaşırtıyor.
Kanserle karşı verdiği mücadelede dostlarının kendisine büyük
destek olduğunu anlatan Kaymaz, öyküsüne şöyle devam etti:
''Bir sürü gerçek dostum oldu göz açıp kapayıncaya kadar. İnsana, bu kadar çok sevildiğini bilmek inanılmaz bir güç veriyor. Mücadelemi anlatıyorum herkese anlatabildiğimce. İstiyorum ki hiç kimse hayattan pes etmesin. Ben pes etmedim, etmeyeceğim. Yaşadığım olumsuzluklar nedeniyle bezgin ve bitkin bir köşede oturmak, mücadeleden kopmak benim güçlü olduğuna inandığım irademe asla yakışmaz. Hiçbir zaman hastaneye yatmayı ve gitmeyi sorun haline getirmemeliyim, getirmiyorum da. Çünkü, doktorum, hastane çalışanları, hatta hatta hastane çevresindeki kafelerde dostlarım oldu. Beni göremediklerinde hastaneyi arayıp soruyorlar. Tedavim bazen günleri bazen koca bir ayı alıyor. Her şeye rağmen kendimi yine de şanslı görüyorum. Çünkü, tedavim Milano'da, bu alandaki en iyi bilim adamlarından eski
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Umberto Veronesi nezaretinde sürüyor. Yıllardır aldığım kemoterapi, radyoterapi, kanser immunoterapisine rağmen alışıldığı gibi saçlarım dökülmedi. Çünkü, gelişen ilaçlar sayesinde bu ağır tedaviye rağmen saçlarım halen var.''
Dida Kaymaz, bazen maddi gücün de bu hastalığı alt etmede yeterli olamadığını belirterek, ''Bunun en belirgin örneğini çok değerli insan Ceyla Gölcüklü'de yaşadık. Onu tanır ve severdim. Hayat dolu, cıvıl cıvıl bir insandı. Onun ölümü herkes gibi beni de çok derinden yaraladı ama kendimi fazla kaptırmamalıydım. Çünkü, moral çöküntüsü bu hastalığın en iyi dostu.
Sevgili Gölcüklü'ye Allah'tan rahmet diliyorum, mekanı
cennet olsun'' dedi.
-KANSERSİZ YAŞAM DERNEĞİ-
Hayata sarılmak bir yana adeta ''kanca'' atan Dida Kaymaz, bu yıl temellerini attığı ve kurucu başkanı olduğu ''Kansersiz Yaşam Derneği'' için il il gezip söyleşiler yapmaya ilk kez Adana'dan başladı. Kaymaz, bu toplantılarda, kanser hastalarına nasıl yaklaşılması gerektiğini kendi yaşamından örnekler vererek anlatıyor.
Azmin, inancın ve moralin kanser hastalığını yenmede ne kadar önemli olduğunu tıp tarihine bir kez daha gösteren Dida Kaymaz, ''kanser'' hastalığı ile bir hastane koridorunda ya da kemoterapi sandalyesinde tanışılmaması için kanser hakkındaki farkındalığı ve bilinci arttırmayı hedefliyor.
Dida Kaymaz, bundan sonraki en büyük hedefinin tedavisinden arta kalan zamanlarını topluma
hizmet için harcamak, kanserle verdiği mücadeleyi
model olması için herkese anlatmak olduğunu belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:
''Ülkemizde kanser hastalarına nasıl yaklaşılması, motive edilmesi gerektiği pek bilinmiyor. Oysa, bu hastalığın en büyük ilacı moral. Bu konuda da hasta yakınlarına ve çevresindeki herkese görev düşüyor. Kendi yaşamımdan örnekler vererek deneyimlerini paylaşıp insanlara faydalı olmak istiyorum. Bu hastalık karşısında hiç kimsenin teslim bayrağını çekmesini istemiyorum.
Ben bu hastalığı öylesine gündemimden çıkardım ki yakınlarıma 'hastayım' desen üşüttüğümü ya da grip olduğumu sanıyorlar. Öyle bir zaman geliyor ki gülerek 'ben hastayım unuttunuz mu?' demek zorunda kalıyorum. Sevgi, irade, takdiri ilahiye inanmak bu hastalığa karşı kullanılabilecek en iyi koz. Bu nedenle bu seyahatlerim sırasında kapma ihtimalim olan virüsün bile insanlara faydalı olmanın yatacağı mutluluk ve vereceği moral karşısında vücudumda tutunamayacağını düşünüyorum. Hayatı ve nefes almayı, sahip olduğum her şeyi çok ama çok seviyorum.''