Kış mevsiminin
tercih edilen
meyvelerinden narın yararları saymakla bitmiyor. Kaynatılmış
nar kabuğunun
boğaz ağrısına iyi gelmesi, bunlardan sadece biri.
Yeditepe Üniversitesi
Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr.
Erdem Yeşilada, bu nedenle narın hangi kısmının kullanıldığının önemli olduğunu söylüyor.
Prof. Yeşilada, ishalden,
damar sertliğine, menopozdan boğaz enfeksiyonlarına kadar bir çok
hastalıkta olumlu etkileri bulunan narın farmakolojik özellikleri ve yararları hakkında şu bilgileri veriyor:
“
Meyve suyu yüksek antosiyanin türevi içeriğine bağlı olarak kuvvetli
antioksidan etkili ve özellikle
kalp ve dolaşım sistemi işlevleri üzerinde etkinliği dikkat çekiyor. Meyvelerinin kabukları ise gallotanen
tipi polifenolik bileşikler bakımından zengindir. Yapılan bilimsel çalışmalar, bağırsak enfeksiyonlarına ve boğaz enfeksiyonlarına yol açan mikroorganizmalar üzerinde etkili olduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle, nar meyvesi kabukları bağırsaklarda hem ishale yol açan mikroorganizma üzerinde etkisini gösteriyor, hem de astrenjan (büzücü) etkisine bağlı olarak ishalin tedavisine yardımcı oluyor. Gargara şeklinde uygulandığında ise boğaz enfeksiyonunun tedavisinde yararlı oluyor.
Nar ağacının dal ve kök kabukları ise çok daha farklı kullanıma sahiptir. Tedavide sadece tenya düşürücü olarak kullanılıyor.
ŞİMDİ NAR ZAMANI!
Meyve ve sebzelerin antioksidan etkili maddeler bakımından zengin olduğu ve tüketilmeleri ile kalp-damar hastalıkları ve
kanser gelişimi riski ve bu hastalıklara bağlı ölümlerde önemli azalma sağlanabildiği artık herkes tarafından bilinen bir gerçek. İşte antioksidan içeriği bakımından dikkati çeken bir meyve de ‘nar'. Manavlarda, marketlerde tezgahlar boy boy,
renk renk, nar meyveleri dolu. Taze sıkılmış veya fermente edilmiş nar suyunun antioksidan etkisinin yüksek olduğu bilimsel olarak ortaya konulmuş. Bu etkisi bakımdan kırmızı şarap ve yeşil çaydan daha kuvvetli etkili olduğu ifade ediliyor.
Özellikle son yıllarda fenolik bileşiklerinin etkinliğini ortaya koyan yayınlanmış çok sayıda bilimsel çalışmaya rastlanıyor. Esasında antioksidan etki hem nar meyvesinin kabukları, hem nar suyu ve hem de çekirdekleri için söz konusu.
Nar suyunun etkisinde kırmızı rengini veren bileşenlerinin rolü büyük. Ancak meyve kabuklarının antioksidan etkisi meyve suyundan çok daha fazla bulunmuş. Zaten
halk arasında da kurutulmuş nar meyvesinin kabukları ishallerde çay gibi demlenip içiliyor. Aman, "madem meyve kabuğu daha etkiliymiş", diye düşünüp meyve kabuğu yemeye kalkmayın. Etkisinin daha kuvvetli olması daha güvenli olduğu anlamına gelmez, taşıdığı bazı maddeler (çok düşük oranda alkaloid) nedeniyle fazla miktarda tüketilmemesi gerekir.
NARIN DAMAR SERTLİĞİNE ETKİSİ
Nar suyunun damar sertliği (ateroskleroz) riskini azaltıcı etkisinde en önemli faktörün LDL'nin (kötü huylu kolesterolün) oksitlenerek daha zararlı şekli VLDL'ye dönüşmesini engellemesi ile ilişkili olabileceği düşünülüyor. Yüksek
tansiyonlu hastalarda (62-77 yaşlarında) 15 gün süre ile günde 50 ml (bir çay bardağı) nar suyu verilmesi ile enfarktüs riskini artıran faktörlerden biri olarak kabul edilen
serum ACE değerleri üzerinde yüzde 36 düşme sağlarken,
yüksek tansiyon üzerinde sadece yüzde 5 bir azalma sağlayabilmiştir. Bu çalışmada hastaların hiç birinin sigara içmediği vurgulanmış. Çünkü sigaranın zararlı
oksijen radikalleri oluşturduğu biliniyor ve bu da
deney sonuçları üzerinde doğrudan olumsuz etki yapacaktır.
Bir diğer klinik çalışmada, nar suyunun bir yıl süre ile kullanılması ile LDL ve HDL'nin oksidasyonun belirgin bir şekilde azaltılabildiği, 3 yıl kullanılması ile ise kanda aterosklerotik lezyon gelişimi riskinin önemli ölçüde azaltılabildiği ortaya konulmuş. Yapılan son bir çalışmada ise diyabetli hastalarda önemli bir risk oluşturduğu kabul edilen damar sertliğinin önlenmesinde nar suyunun yararlı olup olmayacağı incelenmiş. Bilindiği gibi meyve suları genel olarak şekerli içerikleri nedeniyle diyabetlilerde kan şekerinin artmasına neden olabiliyor. Nar suyunun diyabetlilerde bu bakımdan herhangi bir risk oluşturmadığı ve damar sertliği riskinin azaltılmasında önemli katkısı olduğu bildirilmiş.
KALP HASTALARINA DA İYİ GELİYOR
Bir diğer klinik çalışmada 3 ay süre ile nar suyu (günde 2 su bardağı) kullanılması ile 45 koroner kalp hastasında strese bağlı bazı etkenlerin (miyokard iskemisi gelişiminin) azaltılabildiği gözlenmiştir. Bu çalışmanın daha uzun süreli ve daha geniş hasta sayısı üzerinde tekrarlanması gerektiği vurgulanıyor. Çok yeni bir çalışmada ise, konjuge linoleik asit (yağının yüzde 83'ü) bakımından zengin olan nar çekirdeklerinin (tohumları) deney hayvanlarında
kolon kanseri ve damar sertliği riskini azalttığı ve
bağışıklık sistemi üzerinde olumlu yararlarının bulunduğu gösterilmiş. Diğer taraftan, çekirdeklerin zengin bir östrojenik içeriğinin (kadın hormonu) bulunduğu bildirilmekte.
Yapılan son bir çalışmada çekirdeklerinin farelerde belirgin östrojenik etkisinin bulunduğu tespit edilmiş. Bu bakımdan menopoz döneminde kadınların nar meyvesini çekirdekleri ile birlikte tüketmesinin
kemik erimesi dahil bazı menopoz şikâyetleri üzerinde yararlı olabileceği ileri sürülüyor. Bu etkisi nedeniyle 'erkeklerde
prostat şikâyetlerinin azaltılmasında da yararlı olabilir mi' diye düşünüyorum. Çekirdeklerde sadece östrojen bulunmuyor, erkek hormonu testosteron da bulunmuş. Bu bakımdan henüz bir çalışma yürütülmemiş.
Mutfak kültürümüzde nar ekşisinin de önemli yeri var. Ancak piyasada satılan nar ekşilerinin büyük çoğunluğunun glukoz ve sitrik asit ile hazırlandığına dair bilgiler mevcut. Bu nedenle en iyisi nar suyunu evde hazırlamak. Nar suyu veya diğer kısımlarının etkileri ile bilgiler, aslında basında sık sık yer alıyor. Benim burada vermek istediğim bilgiler ise bunların ne kadarının bilimsel olarak ortaya konulabildiği. Yoksa "fazla
idrar söktürür, ishali ve kusmayı keser,
karaciğer hararetini söndürür, kabızlığı giderir, kalp ve
mide ağzındaki ağrılara iyi gelir...." gibi iddiaları burada sıralamak değil.
KANSERDEKİ ETKİNLİĞİ ARAŞTIRILIYOR
Narın kanser üzerindeki etkisi üzerinde yapılan çalışmalar henüz klinik aşamaya gelmemiş, deney hayvanları veya yapay ortam (in vitro) çalışmalarına dayanıyor. Nar suyunun kanser üzerinde etkisi yine taşıdığı antioksidan etkili polifenolik bileşiklere bağlı olarak ortaya çıkıyor.
Kanser üzerinde etkili olabileceği ileri sürülen kısım daha ziyade, "narın çekirdeği". Konjuge linolenik asit bakımından zengin çekirdek yağının, fareler üzerinde yapılan çalışmada kolon kanseri modeli üzerinde belirgin etkisi tespit edilmiş. Ayrıca deney hayvanlarında
göğüs kanseri,
prostat kanseri modelleri üzerinde de belirgin etkisi tespit edilmiş. Prostat kanseri hücreleri üzerinde yapay ortamda nar çekirdeğinden koruyucu ekstraksiyon yöntemi ile (superkritik karbondioksit ekstraksiyonu) elde edilen nar yağının soğukta sıkılarak elde edilen çekirdek yağından daha etkili olduğu gözlenmiş. Dolayısıyla narı çekirdekleri ile çiğneyerek yemek bence daha etkili olabilir."
ntvmsnbc