Vücudun hayatiyetinin devam ettirebilmesinde vazifeli iç ve dış salgı bezlerinde her gün yüzlerce kimyevî madde üretilmekte ve bu maddeler ihtiyaca göre vücudun çeşitli yerlerine dağıtılmaktadır. Vücuda giren zararlı maddelere karşı vücudu koruma, faydalı olanları vücuda kazandırma ve atık maddeleri bünyeden uzaklaştırma bu salgıların fonksiyonları arasında yer alır.
Tükürük hangi bezlerden salgılanır?
Büyük bölümü sindirim sistemine yerleştirilmiş olan dış salgı bezlerinin en mühim vazifesi, salgılarıyla besinlerin sindirimine yardımcı olmaktır. Meselâ
ağızdaki sindirim,
tükürük salgıları vasıtasıyla gerçekleştirilir.
Tükürük bezlerinin gelişimi, anne karnında birinci veya ikinci aylarda başlatılmakta ve doğuma kadar sürdürülmektedir. Tükürük,
kulak altı tükürük bezi (parotis bezi),
çene altı tükürük bezi (submandibular bez) ve dil altı tükürük bezi (sublingual bez) başta olmak üzere, ağız ve yutaktaki mukozada bulunan 700-1.000 civarındaki
küçük tükürük bezinden salgılatılmaktadır. Tükürük bezlerinin en büyüğü ve kulağın alt tarafına yerleştirilmiş olan parotis bezi, kabakulakta şişer. Bu bez, 6 cm uzunluğundaki kanalıyla (stenon) üstteki ikinci öğütücü diş hizasından ağız boşluğuna açılır. Çene kemiğinin altına yerleştirilmiş olan submandibular bez, kanalı (wharton) vasıtasıyla dilin altından ağız tabanına açılır. Ağız tabanı mukozasının altında bulunan sublingual bez ise, 7-12 adet kanalcığı ile ayrı ayrı mukozaya açılır.
Tükürüğün salgılanmasında vazifeli mekanizmalar
Girift bir hâdise olan tükürük salgılanması, 24 saat kesintisiz devam ettirilir ve sefalik, bukkal ve gastrointestinal olmak üzere üç fazda gerçekleştirilir.
Beyin ile ilgili olan sefalik faz; yiyeceklerin düşünülmesi, koklanması veya görülmesi ile başlar (limon görüldüğünde ağzın tükürükle dolması buna misâl verilebilir). Beyin sapındaki tükürük salgı merkezi,
beyinden gönderilen sinyallerle uyarılır ve tükürük salgılatılır. Böylelikle besinlerin sindirimi için ağızda uygun ortam hazırlanmış olur. Eğer bu mekanizma insana bahşedilmemiş olsaydı, yiyecekler ağızda uzun süre çiğnenecek, buna rağmen fazla lezzet alınmadan yutulacaktı. Bu mekanizmanın işletilmesinden dolayı, eşsiz lezzetlerle yaratılmış nimetlere ilgimiz daha fazla olmaktadır.
Ağızla ilgili olan bukkal faz; ağızdaki tat alma veya dokunma reseptörlerinin uyarılması ile başlar. Besinlerin ağız mukozasına yaptığı fizikî veya kimyevî tesirler neticesinde, sinirler aracılığıyla tükürük salgı merkezi uyarılır ve tükürük salgılanır.
Mide ve bağırsakla ilgili olan gastrointestinal faz; üst sindirim sisteminden başlatılan refleksle üretilir. Bir madde yutulduğunda, bu mekanizma kuvvetlenir ve tükürük salgısı artırılır.
Acı biber yendiğinde tükürük salgısının artırılması ve biberin ağızda bıraktığı acının hafifletilmesi bu yolla gerçekleştirilmektedir. Tükürük vasıtasıyla sulandırılarak veya nötralize edilerek, bu maddelerin tesirleri kısmen ortadan kaldırılır.
Tükürüğün muhteviyatı
% 99’u su olan tükürüğün bir günde salgılanma miktarı 1-1,5 litredir. Bunun % 30’u kulak altı, % 60’ı çene altı, % 5’i dil altı tükürük bezleriyle üretilirken, % 5’i de küçük tükürük bezleri vasıtasıyla üretilmektedir. Tükürükte sodyum, potasyum ve
kalsiyum gibi elektrolitlerin yanı sıra protein, bikarbonat, albümin, lizozim, immünglobulin A, kallikrein (iltihabi cevapta rol oynayan moleküllerden biri) ve tripsin inhibitörü gibi maddeler bulunur.
Tükürüğün beslenmedeki rolü
Tükürüğe, besinlerin parçalanmasında (amilaz enzimiyle karbonhidratların sindirimi), ağız mukozasının ıslatılarak çiğneme ve yutma işlemlerinin kolaylaştırılmasında ve lokmanın yemek borusuna taşınmasında mühim vazifeler verilmiştir. Ağızda çiğnenerek küçültülen besinler, tükürükteki müsin maddesi yardımıyla yumuşak kıvamlı bir kitle şekline dönüştürülür.
Tükürüğün salgılanması yaşa ve günün farklı saatlerine göre değişir mi?
Yaşa veya aktivitenin gerektirdiği ihtiyaca göre salgılanan tükürük miktarı değişir. Tükürüğün salgılanma miktarı ve muhteviyatı, uyarının cinsine göre de büyük farklılıklar gösterir. İstirahat sırasında tükürük, sadece ağız mukozasının nemliliğini sağlayacak kadar salgılatılır. Bu sırada tükürük salgılanma hızı ortalama 0,05-0,30 ml/dk iken, uyarılar aracılığıyla yaklaşık 4 kat artırılarak 0,18-1,7 ml/dk seviyesine çıkarılmaktadır. 6-14 yaşlarında en yüksek seviyesine çıkan tükürük miktarı, 20 yaşından sonra tedricen azaltılmaktadır. Sabahları nispeten az olan tükürük salgılanma hızı, gün boyu giderek artırılır; geceleri ise belirgin olarak azaltılır.
Tükürük salgısı azaldığında ne olur?
Ağza alınan gıdalar tükürük içerisinde çözünerek tat tomurcuklarına ulaştırılmakta ve tat alma hâdisesi gerçekleştirilmektedir. Tükürük; konuşma sırasında ağız, yutak ve yanak mukozasının sürekli ıslak kalmasında rol alarak konuşmayı kolaylaştırır. Tükürük salgısının azalması, ağız kurumasına (kserostomia) sebebiyet verir.
Stres altında, radyasyona mâruz kalındığında, kuru göz ve ağız sendromunda (sjögren) ve diyabette
ağız kuruluğu görülebilir. Tükürüğün azalması; dilde yanma hissine, konuşma ve bilhassa kuru yiyecekleri yeme zorluğuna, sık susamaya, dudaklarda
çatlama ve kuruluğa, tat bozukluğuna, kötü ağız kokusuna yol açar.
Tükürük ve insan sağlığı
Tükürük; ağız mukozasını ve üst solunum yollarını ağız yoluyla bulaşan patojenlere (hastalık yapıcı mikroorganizma) karşı korumakla vazifelidir. Bunun için tükürüğün muhteviyatına immünglobulin A gibi müdaafa maddeleri ile lizozim gibi enzimler yerleştirilmiştir. Enfeksiyöz mononükleoz hastalığının âmili Ebstein-Barr virüsü, çocuk felcine yol açan poliovirüs, kızamık virüsü, üst solunum yolu hastalıklarına sebep olan koksakivirüsler ile sitomegalovirüs ve hepatit virüsleri tükürük vasıtasıyla vücuttan dışarı atılır. Tükürükteki florür, diş kökünün inşasında ve bunun korunmasında önemli rol oynayarak diş çürümelerinin önlenmesine vesile olur. Tükürükteki bikarbonat, asit ve bazları tamponlar. Böylece asidik veya bazik yiyeceklerin ağız mukozasını tahriş etmesi, dişlerde bakterilerin birikmesi, dolayısıyla diş çürümesi önlenir ve ağız hijyeni devam ettirilir.
İlk bakışta basit bir görüntü arz eden tükürük salgısı, sıradan bir hâdise değildir; vücutta üstlendiği vazifeler dolayısıyla Kudret-i Sonsuz’un hikmetlerine işaret eder. Bu hikmetler öğrenildikçe, kâinattaki hiçbir şeyin lüzumsuz olmadığı daha iyi anlaşılmaktadır.
SIZINTI