Ülkenin yakın geleceğinde hekim sıkıntısı yaşanacağı alarmını veren kişi,
Sağlık Bakanı olunca ortaya hem tuhaf bir tablo çıkıyor, hem de ciddiyeti artıyor. AK Parti'nin 22 Temmuz'daki
seçim başarısında ciddi payı olduğu
Ankara'da genel kabul gören
Sağlık Bakanı Recep
Akdağ,
Radikal'e yaptığı açıklamada, "
Türkiye'nin önündeki on yıllarda sağlık açısından en büyük riski hekim yetersizliği. Bunu 9'uncu Kalkınma Planı'na da aldık. Ancak aşamadığımız sorunlar var" dedi. Akdağ'ın bir yandan sağlıkta ikinci beş yıllık
eylem planını ABD dönüşü ardından Baş
bakan Tayyip Erdoğan'a sunmaya hazırlanırken, diğer taraftan hekim sıkıntısı tehlikesinden söz etmesi ortada bir çelişkinin yaşandığını gösteriyor.
'Hasta ilgi görmüyor'
Bakan Akdağ bu tabloyu ve yaşanan sıkıntının kaynağını şöyle açıklıyor:
"Dünya Sağlık Örgütü (WHO)
Avrupa Bölgesi'ne bağlı 53
ülke var. Doktor başına düşen kişi sayısında, sadece Arnavutluk'un, o da az farkla önünde 52'nci sıradayız. Avrupa ortalaması 100 bin kişiye 300 hekim; bizde 150. Bu durumda ne doktor
hastayla gerektiği gibi ilginecek zaman bulabiliyor, ne de hasta gerektiğince ilgi görebiliyor.
Sorunumuz tıp eğitiminde. Türkiye'de tıpta
öğretim üyesi açısından sorunumuz yok, sorun öğrenci sayısında. Almanya'da bir
öğretim üyesine 22 öğrenci, Fransa'da 12 öğrenci düşüyor. Türkiye'de bir öğretim üyesine 3.6 öğrenci düşüyor. Yani öğretmen çok, öğrenci yok. 1986'da Türkiye'deki tıp fakültelerinde 1870 öğretim üyesine her yıl 5 bin öğrenci eğitim alıyorken, şimdi 9 binden fazla öğretim üyesi var, 4 bin 500 öğrenci eğitim alıyor.
Üniversite sınavlarında tıp fakültelerine daha fazla öğrenci alınması yolunda YÖK'e başvurularımıza
yanıt alamıyoruz. YÖK'le diyaloğumuz yok. Daha önceki başkan Kemal Gürüz'den randevu talep ettim, alamadım. Sayın Erdoğan Teziç'le bir kere telefonda konuştum. "Hocam, siz 15 sene sonra YÖK başında olmayacaksınız, ben de bakan olmayacağım. Ama 15 sene sonra Türkiye'de yeterli hekim kalmayacak" dedim. Teziç bana YÖK'ün hükümetle olan kadro anlaşmazlıklarından söz etmeye başladı. Bir yere varamadık.
YÖK'ün daha fazla öğrenci almayı kabul etmesi durumunda, mekân sorununu aşmak için önlemler düşünüyoruz.
Sağlık Bakanlığı'na bağlı kamu binalarını tıp fakültelerinin kullanımına vereceğiz; Batı'daki örnekleri inceledik, gerektiğinde onlar da öyle yapmışlar. Daha fazla hekim yetiştirmek zorundayız. Tıp eğitimi uzun, bugün başlasak sonucu altı-yedi yıl sonra alabileceğiz.
Öğretim üyeleri sistemine yönelik önlemler düşünüyoruz. Öğretim üyelerinin
hastanelerde özel muayene,
ameliyat yapmalarına yönelik önlemler alacağız.
Uzman doktorlar gibi, ya özel, ya hastane
hizmetini
tercih etmelerini isteyeceğiz. Tabii üniversitelerde kalanların
döner sermaye paylarını artırmaya yönelik önlemler de var."
Sağlık Bakanı Akdağ'ın söyledikleri üniversitelerde yankı bulacak, tartışmaya yol açacak türden. Verdiği rakamlar çarpıcı.
Türk Tabipleri Birliği yıllardır tıp fakültelerindeki eğitimin niteliğinden haklı olarak yakınıyor. Ama bunun sonucu eğitim kalitesinin yükseltilmesi değil, öğrenci sayısının yükseltilmemesi oluyor.
Yeni eylem planı
Bakan Akdağ'ın yankı ve tartışmaya yol açacak başka düşünceleri de var. Bunları 'Sağlıkta İkinci
Eylem Planı' başlığı altında, ABD temasları dönüşünde
Başbakan Tayyip Erdoğan'a sunacağını söylüyor. Bakan Akdağ'ın Radikal'e açıkladığı plandaki bazı unsurlar daha önce kısmen kamuoyunca paylaşıldı. Bazı unsurlar ise ilk kez duyuluyor.
Bakan Akdağ, planı dört ana başlık altında topluyor. Bunlar şöyle:
1- Sağlıklı yaşam ve sağlığın promosyonu: "Halkın sağlıklı yaşam konusunda bilinçlendirilmesi ve farkındalığın artırılması, yaşam alanıyla ilgili davranışlarının değiştirilmesi' amaçlanıyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün kabul ettiği yedi ilke esas alınacak. Bunlar,
1- Şişmanlıkla mücadele,
2- Doğru beslenmenin özendirilmesi,
3- Spor ve egzersizin özendirilmesi,
4- Sigara ile mücadele,
5- Alkolizm ile mücadele,
6- Yüksek tansiyonla mücadele,
7-
Kolestrol ve kan yağlarıyla mücadele.
Bu amaçla Sağlık Bakanlığı'nda sağlığın Geliştirilmesi Dairesi' adıyla yeni bir düzenlemeye gitmeyi planlıyoruz.
Sosyolog, antropolog ve iletişimcilerin de yer alacağı bu birim, deyim yerindeyse, sağlıklı yaşamın özendirilmesi, reklamı için çalışacak.
2- Sağlık hizmetlerine acil erişim ağı: "Sağlık bakanlığını devraldığımızda 480 kadar 112 servisine bağlı
ambulans vardı. Bunu 1200'lere çıkardık. Şimdi hava ve
deniz ambulansı alanında yoğunlaşacağız. Hava ambulansı için
ihale açtık, ama tek başvuru olunca iptal ettik. Şimdi iki
uçak ve 16 helikopter için ihale açıyoruz. Ama bunları biz almayacağız; Sağlık Bakanlığı bunların işletmesiyle ilgilenmeyecek. Hizmet ihalesi açıyoruz. Şartlarımızı ortaya koyacağız ve denetleyeceğiz. Ankara,
İstanbul,
İzmir,
Antalya,
Diyarbakır ve Erzurum'da hava ambulans merkezleri kurulacak. Halen İstanbul ve Çanakkale'de dört adet bulunan deniz ambulansı sayısı da 16'ya çıkacak. Ek olarak
Trabzon,
Samsun, İzmir,
Mersin, Antalya ve İskenderun'a da deniz ambulans merkezleri planlıyoruz.
3- Aile hekimliğinin yaygınlaştırılması: Aile hekimliğinin
pilot uygulamalarından genellikle iyi sonuçlar aldık. 2008'in ilk çeyreğinde 22 ilde uygulamaya geçilmiş olacak. Şimdi kademeli olarak 2009 sonu ve 2010'un ilk yarısı hedefleri koyuyoruz önümüze. 2010 ortasında bütün Türkiye'de
aile hekimliği yaygınlaşmış olacak. Yaklaşık 20 bin hekim bu alanda çalışıyor olacak.
4- Hastane birlikleri: Kamu hastanelerini 'hstane birlikleri' altında örgütlemeyi planlıyoruz. Küçük ve orta büyüklükte illerde tek, büyük illerde birden fazla birlik olmak üzere. Her birliğin bir mütevelli heyeti olacak. Mütevelli heyetinde
bakanlıktan iki üye, il genel meclisinden iki üye, valilik, sağlık il Mmdürlüğü ve ticaret ve sanayi odasından bir üye olacak. Her üyenin özelliği tanımlı olacak. Örneğin, il genel meclisi üyelerinden birinin deneyimli bir
hukukçu, diğerinin mali
müşavir olması aranacak. Üyeler üç yıllığına seçilecek. Birlik ve hastanelerin yönetimi bu heyette olacak. Bakanlık performans kriterine göre
denetleme yapacak. Performans kriterlerinde hasta memnuniyeti anketlerinin önemli payı olacak."
Tedavi üsleri
İkinci Eylem Planı, özellikle büyük şehirler için yeni bir kavram daha getiriyor. Hem hastaları
aile hekimliği, sağlık ocağı hizmetlerine daha çok yönlendirmek, hem de hastaneleri şehir trafiğinin yoğunluğundan çıkarmak için '
tedavi üsleri' denebilecek dev örgütlenmelere gidilmesi planlanıyor.
Akdağ, "İstanbul ve İzmir'de yer arayışımız devam ediyor" diye açıklıyor; "Ama Ankara'da temel çalışmalar tamamlandı. Etlik ve
Bilkent olmak üzere iki dev tedavi kampüsü (yerleşkesi) kuruyoruz. Etlik'teki 1 milyon 400 bin, Bilkent'teki 1 milyon metrekare üzerinde kurulu olacak. Beş yıl içinde inşa edilip tedaviye başlayacağını düşünüyoruz. Bunlar bitince, şehir içinde yer alan Numune, Yüksek İhtisas, Büyük Doğumevi gibi hastaneleri başka şekilde değerlendirme yoluna gidilecek. Zaten biliyorsunuz, artık şehir merkezlerinde özel hastane kurulmasına da kısıtlamalar ve özel koşullar getirdik. İkinci dönemimizde Türkiye'nin sağlık alanındaki yapısal dönüşümünü tamamlamayı hedefliyoruz."
Akdağ'ın sıraladığı hedeflerin
ekonomik ve sosyal boyutları da var kuşkusuz. Bu dev projelerin bütçelenmesi, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın cari açık, borçlanma ve
büyüme dengeleri arasında kendisine nasıl bir yer bulacak? Bir yandan YÖK, diğer yandan şehirleşme sorunları arasında ve Türk Tabipleri Birliği gibi meslek kuruluşlarının muhtemel muhalefeti altında, Türkiye halkına daha adil, daha nitelikli ve daha
ucuz sağlık hizmeti sunabilecek mi? Akdağ, "Hallederiz" iyimserliğinde. Birlikte göreceğiz
RADİKAL
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ BU AKŞAM SAMANYOLU HABER TV'DE SİYASET SAHNESİ PROGRAMINDA SİZLERİN SORULARINI CEVAPLIYOR SORULARINIZ İÇİN TIKLAYIN