SAFVET SENİH- SAMANYOLUHABER.COM
Kur’an-ı Kerim büyük ecir ve sevap alacak olanlar ve Efendimize (S.A.S.) uyan ihsan ve takva sahipleri için şöyle buyuruyor: “Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine ‘Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu hazırladılar, aman onlardan kendinizi koruyun’ dediklerinde bu tehdit onların imanlarını artırmış ve ‘Hasbünallahü ve ni’mel-Vekil’ (Allah bize yeter. O, ne güzel Vekil’dir!) demişlerdir.” ( l-i İmran, 3/173)
Enteresandır ki, bu korkuyu ve vesveseyi veren kimse için “Size o haberi getiren adam şeytanın tekidir. O sizi kendi dostları ile korkutmak ister. Fakat siz gerçek mümin iseniz onlardan korkmayınız.” (3/175) buyuruluyor.
“Ra’zi Tefsirine ve bir çok müfessire göre bu şeytandan maksat, Mekkeli müşriklerin Medine’deki Müslümanlar arasına aleyhte propaganda yapmak üzere gönderdikleri Nuaym b. Mesud Eşceî’dir.” (Prof. Dr. Suat Yıldırım)
Üstad Bediüzzaman Hazretleri de Mektubat’ta korku duygusu ile ilgili günümüz zâlimlerinin taktiklerini şöyle izah ediyor: “İnsanda en mühim ve esaslı bir his, KORKU HİSSİ’dir. Dessas (sinsi ve kumpasçı düşman) zâlimler, bu korku damarından çok istifade etmektedirler; onunla korkakları gemlendiriyorlar. Ehl-i dünyanın hafiye (ajan ve ispiyoncuları) ve ehl-i dalâletin propagandacıları, avam halka karşı bilhassa ulemanın bu damarından çok istifade ediyorlar, korkutuyorlar, evhamlarını tahrik ediyorlar.
“Mesela, nasıl ki, damda bulunan bir adamı tehlikeye atmak için, bir dessas adam, o evhamlının nazarında zararlı görünen bir şeyi gösterip vehmini tahrik edip kova kova tâ damın kenarına getirir, baş aşağı düşürüp boynunun kırılmasına sebep olur. Aynen onun gibi, çok ehemmiyetsiz evhamla çok ehemmiyetli şeyleri fedâ ettiriyorlar. Hatta, bir sinek beni ısırmasın diyerek (o kuruntulu kişi) yılanına ağzına girer.
“Cenab-ı Hak, korku damarını hayatı korumak için vermiş, hayatı tahrip için değil. Ve hayatı ağır, müşkül, elim ve azap yapmak için vermemiştir. Korku, iki, üç, dört ihtimalden bir olsa, ihtiyata uygun bir korku meşru olabilir. Fakat yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimal ile korku duymak evhamdır, hayatı azaba çevirir.” (…)
“Madem hakikat budur. Hem madem bir zâlim ve vicdansız bir adam, birisini yere atıp ayağıyla onun başını kesin şekilde ezecek bir surette davransa, o yerdeki adam eğer o vahşî zâlimin ayağını öpse, o zillet vasıtasıyla kalbi başından evvel ezilir, ruhu cesedinden evvel ölür, hem başı gider, hem izzet ve haysiyeti mahvolur. Hem o canavar vicdansız zâlime karşı zaaf göstermekle, kendisini ezdirmeye teşvik etmiş olur. Eğer ayağı altındaki mazlum adam, o zâlimin yüzüne tükürse, kalbini ve ruhunu kurtarır, cesedi mazlum bir şehit olur. Evet, tükürün zâlimlerin hayasız yüzlerine!..
“Bir zaman İngiliz devleti, İstanbul Boğazının toplarını tahrip edip İstanbul’u istila ettiği hengamda, o devletin en büyük dînî dairesi olan Angilikan Kilisesinin Baş papazı tarafından Şeyhülislamlıktan dînî ALTI SU L soruldu. Ben de o zaman Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyenin âzâsı idim. Bana dediler; ‘Bir cevap ver. Onlar altı suallerine altı yüz kelime ile cevap istiyorlar.’ Ben dedim; ‘Altı yüz kelime ile değil, altı kelime ile de değil, hatta bir kelime ile dahi değil, belki bir tükürük ile cevap veriyorum. Çünkü, o devlet, işte görüyorsunuz, ayağını boğazımıza bastığı dakikada onun papazı, mağrurane üstümüzde sual sormasına karşı yüzüne tükürmek lâzım geliyor. Tükürün o ehl-i zulmün, o merhametsiz yüzüne!’ Şimdi diyorum: ‘Ey kardeşlerim. İngiliz gibi cebbar bir hükümetin istila ettiği bir zamanda bu tarzda matbaa diliyle onlara mukabele etmek, tehlike yüzde yüz iken, Kur’an’ın koruması, bana kâfi geldiği halde, size de yüzde bir ihtimalle ehemmiyetsiz zâlimlerin elinden gelecek zararlara, elbette yüz derece daha kâfidir.”
(Yirmi Dokuzuncu Mektup, Altıncı Kısım, İkinci Desise)
Bu dünyanın bir imtihan meydanı olduğunu biliyoruz. Ona göre vaziyet almaya mecburuz…
“Normal zamanlarda iman ve Kur’an hizmeti yapmak bir yiğitliktir. Ama böyle zâlimlerin hakim olduğu zamanda bu hizmeti yapabilmek, BABA YİĞİTLİKTİR.” (M. Fethullah Gülen)