DR ALİ DEMİREL- SAMANYOLUHABER.COM
ÖRNEK HAYATLAR
Sadelik ve samimiyet O’nun ayrılmaz bir parçasıydı
Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), bütün insanlık için örnek bir hayat yaşamıştı. Hayatında iki önemli esas vardı: Sadelik ve samimiyet.
Devlet başkanı olmasına rağmen, bir kral gibi değil de halktan biri gibi yaşamıştı. Bu onun bilinçli tercihiydi. Sahabeden Hz. Ebû Hüreyre ve Hz. İbn Abbâs anlatıyorlar:
“Bir gün Cebrail (a.s.) Allah Resûlü’nün (s.a.s.) yanına gelip oturdu. Cebrail’in konuşma sırasında gözü hep semada idi. O sırada yanlarına gökten bir melek indi. Meleği takdim eden Cebrail (a.s):
- Bu, bu güne kadar yeryüzüne inmeyen bir melektir. Size bir mesaj getirmek için indi, dedi. Melek:
- Allah, beni size gönderdi. Size kul peygamber mi yoksa kral peygamber mi olmak istediğini sormamı istedi, dedi.
- Kul peygamber olmayı tercih ediyorum! diyen Efendimiz, tercihini açıkça belli etti. Bu olaydan sonra kulluğunu daha belirgin şekilde gösteren Efendimiz, Rabbine ulaşıncaya kadar bir yere yaslanarak (Arap toplumunda kibir/büyüklenme işareti sayılır.) yemek yemedi.” (Tirmizî, Şemâil, 140)
Sade bir hayat yaşıyordu
Sahabeden Hz. Abdullah b. Büsr anlatıyor:
“Bir keresinde Allah Resûlü’ne (s.a.s.) bir miktar koyun eti ikram ettim. Dizleri üzerine çökerek yemeye başladı. Orada bulunun bir bedevi, onu bu durumunu şaşkınlık içinde izledi. Sonunda dayanamadı:
- Nasıl oturuyorsun? diyerek hayretini dışa vurdu. Efendimiz:
- Şüphesiz Allah beni zorba ve kibirli biri değil mütevazı ve kerem sahibi bir kul olarak yarattı, diye cevap verdi.” (İbn Mâce, Etime 6)
Seçimini yeri geldikçe ifade eden Allah Resûlü (s.a.s.) “Ben köleler gibi oturarak yemek yiyen bir kulum!” buyurur, yere oturarak yemek yerdi. (Tirmizî, Şemâil, 133)
Hiç bir ayrım yapmadan tüm ihtiyaç sahiplerinin sorununu çözmek için koşar, bir meclise girdiğinde sahabilerin ayağı kalkmasını istemez: “Acem yöneticilerinin birbirlerini tazim ederek ayağı kalktığı gibi kalkmayın!” buyururdu. (İbn Seyyidinnâs, Uyûnu’l-eser, 2/402)
Hayatı boyunca sade bir hayat yaşamayı tercih eden Peygamber Efendimiz, Mekke döneminde kendisine defalarca yapılan makam ve servet gibi dünyevî vaadleri her seferinde reddetmişti. Uzak kaldığı bu hususlardan, ailesinin ve çocuklarının da beri olmasını sağlamıştı.
Zaferler başını döndürmedi
Gerek zekât ve sadakanın yasak olduğu aile efradına bakıldığında, gerekse, kendisine bir kolye takma izni bile verilmeyen kızı Fatıma’ya bakıldığında onun bu hassasiyeti daha iyi anlaşılacaktır.
Medine döneminde de elde ettiği çeşitli muvaffakiyetler, zaferler ve malî imkânlardan sonra hiç değişmemesi, O’nun yüce ve yüksek ahlâkının doğruluk derecesini gösterir. Zaten büyük zafer ve fetihlerden sonra bile bakışının bulanmaması, başının dönmemesi, vazifesini başladığı gibi bitirmesi, peygamberliğinin en parlak delillerinden birisi değil mi?
Bütün ümmete O’nun (s.a.s.) izinde iman ve Kur’an dolu bereketli bir hayat duasıyla...