Son zamanlarda
Alman medyasının
Türkiye hakkında yayınladığı haberlerin genellikle tek taraflı olmasının nedenini deneyimli gazeteciler değerlendirdi.
Ergun Babahan, bu durumun
Almanya ve ABD'de bazı medya gruplarından kaynaklanan bir enformasyonun hakim olmasından kaynaklandığını söyledi. Babahan, ''Bunun sonucunda başta
Ergenekon olmak üzere ve Türkiye'deki medya hakkında sağlıklı bir fotoğraf ortaya çıkmıyor. Mesela Mustafa Balbay'ın
darbe günlüğünde çok açık bir şekilde Türkiye'de
askeri müdahale yolunda neler yapılması gerektiğine ilişkin kanıtlar var. Bu kanıtlar kendi bilgisayarından çıktı. Her gün Genelkurmay'da yaptığı toplantılar da ortaya çıktı. Kamuoyu bunları bilmiyor. Bu nedenle Mustafa Balbay'ın gazetecilik faaliyeti nedeniyle
tutuklu olduğunu düşünüyorlar.'' dedi.
Oral Çalışlar ise, ''Her ülkenin politik tercihleri kimi dinlemeleri gerektiği konusunda etkili oluyor. Almanya'daki Merkel yönetimi, Türkiye'nin
Avrupa Birliği'ne (AB) girmesini istemiyor. Bunun için de bahane arıyor. Bu bahaneleri de
AK Partiye karşı olan medyadan alıyor.'' şeklinde konuştu. Almanların, Türklerin AB'ye hala girmemesini istedikleri müddetçe Türkiye'nin demokratik bir gelişme gösterdiğini kabullenmeyeceklerini ifade eden Çalışlar, şöyle devam etti: ''Tabii ki Türkiye'de
demokrasi ile ilgili bazı sorunlar var. Hükümetin de hataları var. Bunlara Avrupa'nın nasıl yaklaşacağı önemli. Dost olarak mı yakalaşacaksınız; yoksa Türkleri istemiyoruz mu diyeceksiniz? Bu soruların cevabına göre (Alman) medyası, haberleri şekillendiriyor. Mesela
İngiliz medyası, Türkiye'deki gelişmeleri pozitif olarak görüyor, çünkü İngilizler AB üyeliğimizi destekliyor. Bu nedenle Alman ve
Fransız medyasındaki haberler ile İngiliz medyasındaki haberler aynı olmuyor.''
Türkiye ekonomisinin hızla geliştiğini ve Arap ülkelerine örnek olduğunun altını çizen Çalışlar, AB'nin Türkiye'yi alıp almamasına karar vermesi gerektiğini belirtirken, Türkiye'nin AB'ye ve AB'nin de Türkiye'ye ihtiyacı olduğunu vurguladı.
TÜRK MEDYASI HEP GÜÇLÜNÜN YANINDA YER ALDI
Türkiye'nin
demokratikleşme sürecine değinen Oral Çalışlar, 1923 yılında kurulan
Cumhuriyetin, otoriter bir cumhuriyet olduğunu, modernleşmenin yukarıdan aşağıya zor yoluyla gerçekleştiğini, temel gücünün ise ordu olduğunu ifade etti. Bu dönem boyunca Türk medyasının hep güçlünün,
iktidarın yanında yer aldığını söyledi. 2002 yılında yapılan seçimlerde AK Parti'nin mecliste çoğunluğu kazanmasıyla, askerlerin, yargı sisteminin,
İstanbul burjuvası ve bunların bir uzantısı olan medyanın yeni iktidarı kabul etmediklerini kaydeden
köşe yazarı, bunların AK Parti ve AB yoluyla gelen demokratikleşme isteklerine direndiklerini ve
siyasete müdahale etmeye başladıklarını hatırlattı. ''AK Parti, darbecilerle mücadelesinde ordunun siyaset üzerindeki etkisini büyük ölçüde
tasfiye etti ve yargı sisteminin demokratikleşmesi yolunda önemli adımlar attı. Bu arada medyada bu gelişmelerden etkilenerek merkez medya denilen kesimin etkili birçok yazarı bu süreç zarfında tasfiye oldular ve AK Partiyi destekleyen güçlü bir medya oluşmaya başladı.'' diyen yazar, dışarıdan bakıldığında hükümetin gazetecileri içeri atıp demokrasiyi ortadan kaldırmak istediği gibi bir tablonun ortaya çıktığına işaret etti.
AVRUPA SADECE TUTUKLU 4-5 GAZETECİ İLE İLGİLENİYOR
Türkiye'de şu an 65 gazetecinin mesleki faaliyetlerinden dolayı tutuklu olduğunu dile getiren Çalışlar, bunların büyük çoğunluğunun
Kürt veya radikal solcu gazeteciler olduğunu ileri sürdü. Sadece birkaç gazetecinin darbecilerle iş birliği yapmakla suçlandığını hatırlatan Çalışlar, ''Burada iki sorun var; birincisi Türkiye'de
basın özgürlüğü ile ilgili yasalar yeteri kadar demokratik değil ve ikincisi yargıçlar ve savcılar askeri darbe kültüründen geldikleri için karar verirken daha çok devleti savunan kararlar alıyorlar. Bir başka sorun ise
Ergenekon davası ile ilişkilendirilen gazeteciler. Bunların sayısı dört-beş. Avrupa sadece bu dört-beş gazeteci ile ilgileniyor. Burada iki mesele var; birincisi Türkiye'de darbe girişimi var ve otoriter bir rejim kurmak isteyenler var. Son yıllarda bu darbeciler
baskı altına alındı. Darbe girişiminde bulunmak isteyen yüzlerce
subay tutuklandı. Bu bana göre iyi bir gelişme. Darbecilerin
yargılanması ise Türkiye demokrasisi açısından çok önemli. İşin diğer bir yönü ise Türkiye'deki yargılamalar demokratik değil ve bu yüzden yargılamalar esnasında
insan hakları ihlal ediliyor. Bazı gazetecilerin yargılanma sürecinde tutuklu olmalarını doğru bulmuyoruz.'' dedi.
DERİN DEVLETLE İLİŞKİSİ OLAN MEDYA ONLARA HİZMET ETTİ
Demokratikleşme yolunda en büyük engelin medya olduğunu ifade eden
Ergun Babahan, Türkiye'deki derin devletle ilişki içinde olan medya gruplarının onların amaçlarına
hizmet ettiğini söyledi. ''Mesela Hırant Dink'i öldürenlerin üç beş tane milliyetçi
genç olduğu ve
Danıştay saldırısının ise bir irtica saldırısı olduğu, o dönemde bazı büyük medya grupları tarafından manşetlerde işlendi. Gündemi takip eden herkes, bu gün bu iki eylemin Ergenekon bağlantısı ile yapıldığını çok net bir şekilde ortaya çıktığını gördü. Yine basının asker ve yargı ile
işbirliği içersinde doğrudan doğruya siyasete müdahale ettiğini görülüyor. Üniversitelerde kılık kıyafeti düzenleyen anayasa değişikliğinin kabul edildiği gün Türkiye'nin en büyük gazetesinin '411 el kaosa kalktı' manşeti atması ve sonra
Yargıtay başsavcısının iktidar partisi hakkında
kapatma davası açmasında bu medyanın büyük rolü olmuştur.'' dedi. Babahan, bugün dışarıdan bakanlar için Türkiye'de basın özgürlüğü konusunda görünen sıkıntının, mahkemelerin, gazetecilerin
terör suçundan tutuklamaları değil, medya patronlarının Türkiye'de tamamının doğrudan hükümetle bağlantılı enerji, bankacılık, madencilik, turizm alanlarda faaliyet göstermesi ve başta başbakan olmak üzere tüm siyasi kadrolarla iyi geçinme kaygısından kaynaklandığını da ifade etti.
CİHAN