Komisyon Başkanı Zafer Üskül ve alt
komisyon üyeleri, 29
Kasım-3
Aralık 2010 tarihleri arasında
İsviçre'de çeşitli görüşmelerde bulundu.
Alt komisyonun yaptığı görüşmeler sonunda hazırladığı raporda; ''İsviçre'de referandumlar, entegrasyon,
yabancıların sorunları, Türk
toplumunun yaşadığı sıkıntılar'' konularında görüş alışverişlerinde bulunulduğu ve bazı cezaevlerinin ziyaret edildiği belirtildi.
İsviçre'de minare yapılmasının yasaklanmasına ve suç işleyen yabancıların sınır dışı edilmesine dair referandumların, yabancı düşmanlığını körüklediği ve hemen her milletten yabancı insanın yaşadığı İsviçre'nin imajını zedelediği ifade edilen raporda, ''İsviçre'li yetkililer ve Türk toplumu temsilcileri, referandumlardan çıkan sonuçların üzüntü verici olduğunu ifade etmişlerdir'' denildi.
-''REFERANDUMLAR, POLİTİK HEDEFLERİN ARACI HALİNE DÖNÜŞTÜ''-
Gerek parlamenterler gerekse federal yetkililerin, ''referandumlardan çıkan sonuçlardan üzüntü duysalar da İsviçre Anayasası'na göre
halk girişimleriyle gerçekleştirilen referandumları uluslararası yükümlülükler haricinde engellemenin mümkün olmadığı, halkın tercihlerine saygılı olmak gerektiği görüşünde birleştikleri'' vurgulanan raporda, şu görüşlere yer verildi:
''Ancak, halk iradesinin yansıtılmasının doğrudan aracı olan referandumlar, politik hedeflerini gerçekleştirmek isteyenlerin aracı haline de dönüşebilmektedir. Nitekim minare yapımına ve yabancıların sınır dışı edilmesine ilişkin referandumların
propaganda süreci halkın daha doğru tercihte bulunmasını sağlayacak, açıklayıcı ve bilgilendirici bir süreçten ziyade, Müslümanları ve yabancıları rencide eden bir süreç olmuş ve yabancı düşmanlığı körüklenerek sonuca ulaşılmıştır. Öyle görünüyor ki İsviçre'de yabancıların ve farklı dinden olanların haklarını kısıtlayıcı referandumlar, İsviçre Halk Partisi'nin korkulara hitap eden yanlış politikalarının uzantılarıdır. Bu yüzden İsviçre temel hak ve özgürlükleri zedeleyici referandumları engellemenin bir yolunu bulmalıdır.
İsviçre gibi çok sayıda yabancının bulunduğu
ülkelerde, yabancıların kimliklerini kaybedeceği,
yerli toplumların da yabancıların topluma hakim olacağı korkuları nedeniyle, yerli toplumla yabancı toplum arasında uyum sorunu olabilir. Bu korkuları gidermenin yolu toplumların birbirlerini anlamaları ve tanımalarını sağlayacak entegrasyonu sağlamaktır. Bu noktada entegrasyonun, hem yerli toplumun yabancılara hem de yabancıların yerli topluma uyum sağlaması olarak iki boyutlu olduğu görülür. Avrupa'da Türklerin yoğun olarak yaşadığı ülkelere bakıldığında, entegrasyonun başlıca sorunlardan biri olduğu görülmektedir. Fakat entegrasyon konusunda tüm sorumluluk genelde yabancılara yüklenerek, yabancıların dil öğrenemediği ve yaşadığı topluma uyum sağlayamadığı belirtilmektedir. Entegrasyon konusunda yabancıların suçlanabilmesi için yerli toplumların üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmiş olması gerekir.
Her ne kadar İsviçre'de çok kültürlü, çok dilli ve çok milletli yapının avantajı sayesinde Türk toplumunda ciddi entegrasyon sorunu görülmese de İsviçre'de istihdam, eğitim,
sağlık hizmetleri ve topluma yönelik mal ve hizmetlerin sağlanmasında yabancılara karşı ayrımcılık yapılması, aslında yerli toplumun yabancılara tam olarak uyum sağlayamadığını da göstermektedir. Bu noktada İsviçre'de ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını sağlayacak projeler hayat geçirilmelidir.''
-''TÜRKLERİN EN ÖNEMLİ SORUNU TÜRKÇE EĞİTİM''-
Raporda, İsviçre'de yaşayan Türk toplumunun en önemli sorununun,
Türkçe eğitimi konusunda yaşanan kurumsal aksaklık olduğu kaydedildi. İsviçre'li makamların Türk toplumunun anadil eğitimini federal düzeyde çözümlemeleri gerektiği ifade edilen raporda, Türkiye'nin İsviçre'de bir milli eğitim müşavirini görevlendirmesi gerektiği bildirildi.
İsviçre'de ziyaret edilen 3 ceza
infaz kurumunun, fiziki ve
yaşam koşulları açısından iyi durumda olduğu ifade edilen raporda, ''Buna karşın, cezası infaz edilen ancak
tedavi edilmesi gereken bir hükümlümün tedavisinin sağlık kuruluşlarınca kabul edilmediği için bir ceza infaz kurumunda gerçekleştirilmesi
insan haklarına aykırıdır'' denildi. Uluslararası belgelerde belirtilen
hasta haklarına göre, hastaların tedavi olacakları kuruluşu seçme özgürlüğüne sahip olduğu belirtildi.
Raporda, Türkiye'de insan hakları alanında meydana gelen gelişmelerin, ülkeler hakkında raporlar hazırlayarak dünyada insan hakları ile ilgili gelişmeleri takip eden
Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği'nin de dikkatini çektiği kaydedilerek, ''Komiser Yardımcısı ile yapılan görüşmede, Türkiye'de son yıllarda insan haklarına ilişkin mevzuat değişiklikleri, gelecekte yapılması öngörülen düzenlemeler ve Türkiye'de insan haklarının genel durumu üzerinde durulmuştur. Türkiye'nin insan hakları alanındaki hızlı ilerlemesinin uluslararası toplum tarafından da gözlendiği ve uluslararası alanda ülkemizin saygın bir ülke konumunda olduğu görülmüştür'' ifadelerine yer verildi.
AA