Uzmanlar, kimsenin zorla
hipnoz edilmesinin mümkün olmadığını,
yurt dışında da uygulanan ve hipnoz yapma yetkisinin sadece
tedavi amacıyla hipnoz ve hipnoterapi eğitimi almış hekimlere, diş hekimlerine ve klinik psikologlara tanındığını belirtiyor. Ancak
Türkiye'de hipnoz ve hipnoterapi
uygulaması için henüz yasal bir
düzenleme bulunmadığına dikkati çeken Uzmanlar, konu ile ilgili yasal düzenlemenin bir an önce yürürlük kazandırılması gerektiğini ifade ediyor.
Türkiye Psikiyatri Derneği Hipnoz ve Hipnoterapi Bilimsel Çalışma Birimi Koordinatörü Dr.
Şeref Özer, hipnozun bakışla, sözle ya da bazen yardımcı gereçler kullanılarak telkin ile oluşturulan özel bir bilinç hali olarak tanımlandığını söyledi.
Hipnoz halindeki kişinin dıştan gelen uyaranlara karşı adeta bilincinin kapalıymışçasına duyarsızlık ve aldırmazlık içinde ve hiç
yanıt vermez bir haldeyken; buna karşı hipnoz yapan kişiye karşı artmış bir uyanıklık içinde bulunduğunu belirten Özer, kişinin bu süreçte dinlediğini, anladığını hatta yargıladığını ve yanıt verdiğini anlattı.
Özer, dışarıdan bakıldığında kişinin derin bir uykudaymış görünmesine rağmen, hipnozun kesinlikle bir uyku hali olmadığını vurgulayarak, ''Hipnoz sırasında kişi,
gönüllü olarak hipnoz yapan kişinin verdiği telkinleri alır, gönüllü olarak kabul eder ve uygular. Sanılanın tersine, hipnozdaki kişi kendi sosyal ya da ahlaki değerlerine aykırı telkin verildiğinde telkini kabul etmez, ısrar edilirse hipnozdan çıkar'' diye konuştu.
Hipnozun ''şarlatanlık'' ya da ''her derde çare'' sihirli bir yöntem olmadığına, buna karşı uygun hastalık ve sorunlarda uygun kişilere uygulandığı zaman son derece olumlu sonuçlar alınabilen bir tedavi tekniği olduğuna dikkati çeken Özer, hipnozda gönüllülüğün esas olduğunu, kimsenin isteği dışında zorla hipnoza sokulamayacağını belirtti. Özer, bu nedenle daha çok filmlerde işlendiği gibi bir kişinin hipnoza sokularak
cinayet işletilmesi ya da hipnoz yapanın her istediğini yerine getirmesinin mümkün olmadığına işaret etti.
-''AĞRIDAN ÜLSER TEDAVİNE KADAR HİPNOZ UYGULANABİLİYOR''-
Hipnozun tıpta ağrıyı ortadan kaldırmak için (migren ve gerilim
tipi baş ağrıları, kronik fiziksel ağrılı hastalıklar, trigeminal nevralji, ağrısız
doğum,
kanser ağrılarında), hipnoanestezi ile cerrahi girişimlerde (ameliyatlar, diş çekimi ve
diş eti rezeksiyonlarında), psikosomatik hastalıklarda (
astım, esansiyel
hipertansiyon, psöriazis,
ülser, ülseratif kolit, irritabl kolon, siğil tedavisinde) kullanıldığını belirten Özer, diğer uygulama alanlarını şöyle sıraladı:
''Psikiyatride, tik,
kekemelik, enüresis nocturna (gece işemeleri), trikotilomani, yeme bozuklukları, obesite, psikojenik ağrı bozukluğu, konversiyon bozukluğu, cinsel işlev bozuklukları, sigara bağımlılığı, dissosiyatif bozukluklar, fobiler, panik bozukluğu, agorafobi,
sosyal fobi, sınav kaygısı, posttravmatik stres bozukluğu gibi alanlara kullanılır.''
-''HENÜZ YASAL BİR DÜZENLEME BULUNMUYOR''-
Özer'in verdiği bilgiye göre, hipnoz yapma yetkisi sadece tedavi amacıyla, hipnoz ve hipnoterapi eğitimi almış hekimler, diş hekimleri ve klinik psikologlara tanınıyor.
Hipnoterapi uygulamak, hipnoz bilgisinin yanı sıra söz konusu hastalıklar ve tedavileri hakkındaki özel mesleki bilgileri de ayrıntılı bilmeyi ve bu konuda yetkili olmayı gerektiriyor.
Hekimlerin, hipnoterapiyi eğitimini aldıkları kendi uzmanlık alanlarında uygulamaları şart koşuluyor. Örneğin, astım hastalığı konusunda göğüs hastalıkları uzmanı, ağrısız doğumda kadın-doğum uzmanı, ruhsal hastalıklarda
psikiyatri uzmanı, hem bilgi ve yeterlilik hem de yasal olarak yetkili sayılıyor.
''Türkiye'de hipnoz ve hipnoterapi uygulaması için henüz yasal bir düzenleme bulunmadığını'' ifade eden Özer, şunları kaydetti:
''Bu nedenle kimlerin hangi durumlarda hipnoz uygulanabileceği, kimlerin eğitim verebileceği belirsizlik taşıyor. Hekimlerin yanı sıra, psikologlar, sosyal
hizmet uzmanları başta olmak üzere kendilerine astrolog, medyum,
yaşam koçu gibi adı veren hemen herkes hipnoz uyguladığını, hastalıkları tedavi ettiğini söyleyebiliyor ve internet ortamında bunu ilan ediyor.
Sağlık Bakanlığı tarafından 'Hipnoz ve Hipnoterapi Uygulanması Hakkında
Yönetmelik taslağı' hazırlanarak 17.02.2004 tarihinde tartışılması amacıyla
bakanlık web sitesine konulmuş, ancak günümüze değin hala bu taslağa resmiyet kazandırılmamıştır. Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 19.10.2008 tarih ve 44103 sayılı yazısı ile 'Hipnoz ve Hipnoterapi Uygulaması Hakkında Yönetmelik Taslağı' üzerinde çalışmalar devam ettiğinden Bakanlıkça bir değerlendirme yapılıncaya kadar 'muayenehanelerde ve diğer sağlık kuruluşlarında hipnoz uygulaması yapıldığının
tabela, kartvizit ile basılı ve
elektronik ortam materyallerinde tanıtımın yapılmasının uygun olmadığı' duyurulmuştur. Ancak takibi yapılmadığı için net ortamı ehil olmayan yetkisiz yüzlerce kişinin yaptığı hipnoterapileri ve verilmekte olan hipnoz eğitimlerinin duyurularını yapan sitelerle doludur.''
Hipnozun konunu uzmanları tarafından doğru zamanda doğru kişilere yapılabilmesi için, söz konusu taslağın tekrar gözden geçirilmesi ve bir an önce yürürlük kazandırılması gerektiğini ifade eden Özer, eğitim hastaneleri ve üniversitelerde hipnoz ve hipnoterapi eğitim ve araştırma birimleri kurulması gerektiğini belirtti.
Özer, ''Bu merkezlerden yeterli teorik ve pratik eğitim almış olan ya da aldıkları eğitim bu kurumlar tarafından yeterli bulunarak onaylanan hekimler, dişhekimleri ve klinik psikologlara hipnoz yapma yetkisi verilmelidir'' dedi.
Her uzmanın, hipnozu kendi uzmanlıkları alanıyla sınırlı olmak üzere uygulaması gerektiğini vurgulayan Özer, hipnozun gösteri ve eğlence amacıyla televizyon kanallarında ya da sahnede yapılmasının engellenmesi gerektiğine işaret etti.
-TARİHTE HİPNOZ-
Özer'in verdiği bilgiye göre, telkin en ilkel çağlardan bu yana önce dini
ayin ve törenlerde daha sonra da tedavi amacıyla başta kabile büyücüleri, şamanlar, rahipler, tarikat liderleri tarafından, daha sonra soylular, krallar, daha sonra da hekimler ve 1900'lü yıllardan itibaren de illüzyonistler tarafından sahnede gösteri amacıyla kullanıldı.
Bir çok toplumda geçmişten bugüne ''telkinle tedavi'' yöntemi uygulandı. Bunların en ünlülerinden biri,
Bergama Askepliondaki uyku tapınaklarıdır.
Hipnozun tıbbın içinde akademik olarak ilk yer alışı Anton Mesmer (1734-1815) ile gerçekleşti. Anton Mesmer, Fransa'da Tıp Fakültesinde kendi geliştirdiği
teknik ile hastaları tedavi etmiş ve bu yöntemini bir çok hekime öğretti. Mesmer sonrası ''mesmerizm'' adıyla anılan bu teknik, İskoç cerrah Dr. James Braid tarafından yanlış bir kanıyla uykuya benzetilerek, uyku tanrısı Hypnosis'den esinlenerek verilen ismiyle 1840 yılından itibaren Hipnozolarak anılmaya başladı.
1900'ün başlarına kadar ruhsal hastalıkların tedavisinde Freud tarafından da kullanılan hipnoz, onun serbest çağrışım ve psikanalize yönelmesi sonrasında psikiyatride bir kenara itilmiş, sahnede illizyonistler tarafından gösteri amacıyla kullanıldı. Ancak 1945 yılından itibaren II. Dünya savaşı nedeniyle oluşan çok sayıda travmatik hastanın tedavi edilebilmesi için gereken ''hızlı sonuç veren, kısa süreli tedaviler gereksinimi'' nedeniyle bir çok diğer yöntemlerle birlikte yeniden psikiyatristler ve psikologlar tarafından kullanılmaya başlandı.