Erdoğan, Seul'de düzenlenen G-20 Zirvesi çerçevesinde Sheraton Otel'deki ''Müşterek Sosyal Sorumluluklar'' başlığı altında yer alan ''
Teknolojinin Sağladığı Üretim Verimliliği'' konulu yuvarlak
masa toplantısına
başkanlık etti.
Toplantının açılışında konuşan
Başbakan Erdoğan, zirvenin hayırlı olmasını dileyerek, toplantının küresel sorunları çözümünde ufuk açacak çözüm önerilerine vesile olmasını temenni etti.
Yaşanan son uluslararası
finans krizinin ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri hafiflemeye başlamış olsa da, etkilerinin hala devam ettiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, şu anda küresel krizin etkilerini aşmak amacıyla tüm ülkelerin
iletişim ve koordinasyona girme noktasında gösterdikleri gayreti gördüklerini dile getirdi.
Küresel krizin tüm dünyaya verdiği mesajları en doğru şekilde okumak zorunda olduklarını belirten Erdoğan, ''ve bunu çok iyi değerlendirmek durumundayız.
Küresel kriz ekonomik büyüme ile paralel olarak sosyal gelişmenin olmaması,
sermaye küreselleşirken,
refahın küreselleşmemesi özellikle bu soruları gündeme taşıdı'' dedi.
Erdoğan, şöyle konuştu:
''Yeni küresel krizler yaşamamak, daha ağır tahribata maruz kalmamak için küresel krizin bu boyutunu görmek, verdiği mesajı mutlaka iyi okumak zorundayız. Bugün küresel krizi aşmak için çaba gösterirken, artık sosyal ve çevresel sorunlara daha fazla
mesai ayırmamız gerektiği de ortaya çıkmıştır. Dünyanın bir çok bölgesinde artık kronik hale gelmiş olan
yoksulluk, sağlık hizmetlerine erişimdeki sıkıntılar, yüksek işsizlik ve iklim değişikliği bu sorunlardan sadece bazılarıdır.
Artık günümüzde sorunlar ilk ortaya çıktığı yerde değil, bu sorunlar çözülmediği sürece adeta suya atılan taşın dalga dalga yayılması gibi artık kenarlara vuruyor ve tahribatını da artırıyor, büyütüyor. Bu nedenle kriz sonrası dönemde, kriz sürecinde sergilediğimiz işbirliğini daha da güçlendirerek devam ettirmek ve sosyal sorunlara karşı hep birlikte hareket etmek durumundayız. Ancak bu şekilde gelecek nesillere daha kalkınmış, daha sorunsuz bir dünya bırakabiliriz. Bunun gayreti içinde olmak durumundayız. Ve daha adil, krizlere daha dayanıklı ve daha müreffeh bir dünya bırakabiliriz. Bu noktada sadece hükümetlerin sorumlu olmadığını da hazırlatmak durumundayım.''
-SİVİL TOPLUMUN VE ÖZEL SEKTÖRÜN ÖNEMİ-
Hükümetlerin,
kalkınma hedefine ulaşmak için uyguladıkları ekonomik, sosyal ve çevre politikalarının
sivil toplum ve özel
sektör tarafından benimsenip desteklenmediği sürece başarıya ulaşma şansının düşük olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, STK'ların kamuyu yanına alarak birlikte koordine edilmesinin şart olduğunu söyledi.
Kurumsal sosyal sorumluluğun, sürdürülebilir kalkınma amacına ulaşmada en önemli araçlardan biri olduğunu belirten Erdoğan, konuşmasında
Türkiye olarak kurumsal
sosyal sorumluluk alanındaki ilerlemelerden bahsetti.
Özellikle Türkiye'de
vakıf sistemine işaret eden Başbakan Erdoğan, 800-900 yıllık bir geçmişe sahip vakıf sisteminin başarıyla uygulandığını anlattı. Sosyal sorumluluk noktasında bu sistemin önemli bir anlam ifade ettiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
''Türkiye göçmen kuşların adeta güzergahı üzerinde yer alan bir coğrafya...
Göçmen kuşlardan hastalanıp, geride kalanları
tedavi etmek için Türkiye'de tesisler kurulmuş geçmişte... Ve buralarda bu kuşların tedavisi yapılmış. Ve aynı şekilde vakıflar günümüzün de sivil toplum, sosyal güvenlik, bunun yanında sosyal sorumluluk gibi kavramlarını yüzyıllarca başarıyla uygulamış ve bu kavramlara öncülük etmiş bir sistem. Sosyal hayatı, kültürümüzü ve medeniyetimizi şekillendiren vakıf sistemi, bizim millet olarak bu gün de her türlü sosyal sorumluluk projesini gönülden desteklememizi, tabii bir gereklilik haline getiriyor. Bunu, eğitimde, sağlıkta görebiliriz, bunu fakir insanların bir çok gıdaya yönelik ihtiyaçlarını, sosyal noktadaki ihtiyaçlarını gidermede görebiliriz. BM,
Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların kurumsal, sosyal sorumluluk alanındaki çabalarını biz sürekli destekledik. Bundan sonra da desteklemeye devam edeceğiz.
Son yıllarda Türkiye olarak, başta eğitim olmak üzere yoksullukla mücadelede sağlık,
cinsiyet eşitliği, iş ortamının iyileştirilmesi ve tabii kaynakların korunması gibi bir çok alanda hükümetimizin yaptığı kolaylaştırıcı ve
teşvik edici düzenlemelerle önemli ilerlemeler kaydettik.''
Başbakan Erdoğan, eğitimde sıkıntılar bulunduğunu, ''kız çocukların özellikle okullara gönderilmediğini'' ifade ederek,
iktidar olduklarından sonra başta eşi olmak üzere kız çocukların okulla gitmesini sağlamak amacıyla ''haydi kızlar okula'' kampanyasını destekleyerek 350 bin kız öğrencinin okula gönderildiğini anlattı.
150 bin dersliği de hizmete aldıklarını, bu rakamın 79 yıllık
Cumhuriyet tarihinde yapılanın yarısı kadar bir sayıya denk geldiğini anlatan Erdoğan, bunun yanında okullarda
bilişim teknolojisi sınıflarının açıldığını söyledi.
İktidarları döneminde üniversitesi olmayan il kalmadığını anımsatan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''BM kalkınma programı,
Microsoft ve HABİTAT için Gençlik Derneği ortaklığı ile Türkiye'nin dört bir yanında onbinlerce gencimize bilgisayar okur yazarlığı alanında eğitimler verildi. Bu noktada teknoloji destekli verimlilik artışıyla, kurumsal, sosyal sorumluluk arasındaki bağa değinmek istiyorum.
Özellikle gelişmiş ülkelerde ekonomik büyümenin ancak teknolojik yenilik ile gerçekleştirilebileceği görülüyor. Gelişmekte olan ülkelerde ise, teknolojik yenilikler kullanılarak büyük verimlilik artışları elde etme potansiyeli bulunuyor. Çalışma gurubunun raporunda belirtildiği üzere, şu anda dünyada yaklaşık 5 milyar insanın en az bir cep telefonu bulunuyor. 1,5 milyar insan ise internete ulaşıyor. Suyu, yolu, sağlık hizmeti olmayan insanların bile bir noktadan dış çevre ile bağlantısı oluşmuş durumda. Böyle de bir yapı var. Bu gerek fert, gerek toplum seviyesinde verimliliğin artmasına önemli katkı sağlıyor. Mobil teknoloji hizmeti sunan firmaların karları tekrar bu alanda artık yatırıma dönüşüyor.
Yatırım, teknolojiyi kullananlara artık refah olarak dönebiliyor.
Aşağıdan yukarıya doğru böyle bir döngünün oluşması, teknoloji ile sosyal sorumluluk arasındaki ilişkiye güzel bir örnek teşkil ediyor.
Türkiye, 2002-2007 yılları arasında ulusal araştırma geliştirme harcamalarının artış hızı açısından 2,7 katlık bir artışla Çin'den sonra dünyada 2. sırada bulunuyor.
Araştırmacı sayısının artış hızı açısından ise 2,2 katlık bir artışla Meksika'dan sonra dünyada yine 2. sırada yer alıyor. Bilimsel yayın sayısındaki artış ile Türkiye, son yıllarda dünyada 4 sıra yükselerek 18. sıraya çıkmış durumda.
AR-GE ve bilimsel araştırmaya verdiğimiz önem, Türkiye'nin son yıllarda yakaladığı hızlı büyümede temel rol oynadı. AR-GE ve teknoloji ve yenilikçiliğin geliştirilmesine yönelik sağladığımız destekler, toplam faktör verimliliğinin hızla yükselmesine ve bu paralelde potansiyel büyümenin de artmasına büyük katkı sağladı.
Tarımda teknoloji destekli
üretim noktasında önemli bir dönüşümü gerçekleştirdik. Artık kendi kendimize yeterli hale gelmek üzereyiz. GAP ile 2 milyon hektar alanı su ile buluşturacak, bu projeyi bir kaç yıla tamamlamayı planlamış bulunmaktayız.''
AA