Başbakanlık
Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM),
Edirne Valiliği ile Edirne
Gazeteciler Derneğince (EGD) düzenlenen, ''
Trakya Yerel Basın Eğitim Semineri' Edirne'de başladı.
DSİ 11. Bölge Müdürlüğü
Konferans Salonu'nda iki gün serecek seminerde, kısa bir açış konuşması yapan Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Murat Karakaya, ''Serhad şehri Edirne'de güzel bir organizasyona
imza atmaktan çok mutluyuz. Yararlı olacağını düşünüyoruz. Hepinize katılımlarınızdan dolayı teşekkür ederim'' dedi.
Daha sonra
Muğla Üniversitesi
İletişim Fakültesi öğretim üyesi Doç Dr. Abdürrezzak Altun başkanlığındaki oturuma geçildi.
Oturumda konuşan
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç, basın
ifade özgürlüğü konusunda çok sayıda konuşma yaptığını ancak bugünkü kadar zorlandığını hatırlamadığını söyledi.
Bunun nedenini, ''yazdıkları ve söyledikleri için hükümetin görevini yerine getirmekten men etmek'' iddiasıyla yargılanmaların bulunması, ayrıca ''Hükümeti
Anayasa ve yasalarla verilmiş görevleri yerine getirmemekle önerenler'' olması şeklinde açıklayan Erinç, şöyle devam etti:
''Birileri alkışlanıyor, birileri yargılanıyor. Türkiye'de bu durumun ifade özgürlüğü açısından çok çarpıcı bir durum olduğunu düşünüyorum. Bir de
gazeteci oldukları için her şeyi yazma ve söyleme hakları olduğunu düşünen ne yazık ki meslektaşlarımız ve aynı düşüncede olan haber kaynakları da var. Bu da ifade özgürlüğünü yozlaştırma sonucunu doğuruyor. İfade özgürlüğü dediğimiz zaman kabul etmeliyiz ki bu sınırsız bir
özgürlük değil.
Avrupa İnsan Hakları ve
Birleşmiş Milletler sözleşmelerine ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre bazı noktalarda kısıtlanabileceğini biliyoruz. İfade özgürlüğü subjektif ve politik değerlendirmelere göre yapılmak istendiği için Türkiye'de yasalardan kaynaklanan beş bine yakın
soruşturma yapılan bir ifade özgürlüğü seyrinden geçiyoruz. İfade özürlüğünü sınırlandırma nedenleri olarak, kişilik hakları, şiddeti özendirme ve övmek, her türlü ayrımcılık geliyor.''
İfade özgürlüğünün yasalarda yapılan değişikliklerle bir tehdit altına daha girdiğini vurgulayan Erinç, şunları kaydetti:
''Çünkü yasalar yapılırken, suç tanımları sonucunda iki yıla kadar suçların ertelenme yetkisi mahkemelere verilmiş. Bu da Türkiye'de denetimli ifade özürlüğü sürecini başlattı. Bazı meslektaşlarımıza denildi ki 'seni şu yazından dolayı suçlu buldum ama hükmün açıklanmasını erteliyorum. Beş yıl içinde benzer bir suç işlersen ikisini de yatarsın.' Bu açıkça gazeteciyi oto
kontrol altına almayı amaçlayan sonuç doğurdu. Belki hazırlanırken böyle bir amaç yoktu. İfade özgürlüğünü sınırlayan maddelerin vurgulanması o kadar yaygın hale geldi ki
Adalet Bakanlığı bu yasalarda nasıl değişiklik yapılır diye çalışma yürütüyor. Biz de TGC olarak bu çalışmalara katılıyoruz. Beklentimiz, bu çalışmaların uzamadan sonuçlanması.
Sayın Başbakan, 'Türkiye,
hapiste gazetecisi olan bir
ülke olmayacak' demişti ama gidiş, bu sözün gerçekleşme oranını her yıl biraz daha azaltıyor. O açıdan Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarını dikkate alarak, daha hoşgörülü,
hapis cezası yerine
para cezası gündeme getirmesi, Türkiye'nin
demokratikleşme açısından hem de ifade özgürlüğünden yararlanma açısından zorunlu görüldüğünü söyleyebilirim.
İfade özgürlüğünü belki en çok biz gazeteciler kullanıyoruz ama ondan yararlanan da okur ve dinleyici. Bizim ifade özgürlüğümüz
halka bilgilendirme hakkı olarak dönüyor. Biz ne kadar gerçekleri yazamama tehlikesiyle karşılaşırsak halk da gerçekleri öğrenememe tehlikesiyle karşı karşıya kalır.''
-DİĞER KONUŞMACILAR-
BYEGM 1. Hukuk Müşaviri
Hacı Mehmet Gani de kamudaki bilgi ve belgelere ulaşma, bilgi edinme, bu bilgiyi elde etme, bu bilgiyi elde ettikten sonra yorumlama, eleştirme ve yeni eser ortaya koyabilme aşamasında, bu bilgiyi kullanma noktasında bilgi edinmenin önemi, ifade özgürlüğüyle bilgi edinmenin bir anlamda birbiriyle eş değer olduğunu belirtti.
''İfade özgürlüğü'' ile ''bilgi edinmenin'' birbiriyle at başı gitmesi gereken iki kavram olduğu görüşünü dile getiren Gani, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türkiye Cumhuriyetimizin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk'ün 27
Aralık 1919'da Ankara'ya geldiğinde, Türkiye'nin ve ülkemizin en temel iki haber kaynağı, haber üretme ve bunu topluma yayma, toplumu bilgilendirme, toplumun haber ihtiyacını karşılamak amacıyla ilk çıkarılan yasalardan birisi de
Anadolu Ajansının kurulmasıdır. 6
Nisan 1920'dir.
Anadolu Ajansı kurulduğu günlerde, o günkü imkansızlıklarla, onun yasası çıkarılmıştır. Ardından
7 Haziran 1920'de bugünkü adıyla Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü kurulmuştur.''
Basın
İlan Kurumu Genel Müdürlüğü İlan Kontrol Hizmetleri Müdürü Mehmet Nail Duran ise yerel basın için resmi ilanların çok önem arz ettiğini ve son 10 yıldır internetin yaygınlaşmasıyla resmi ilanların düştüğünü belirtti.
Yine
kooperatif, birlik ve derneklerin kongre ilanı verme zorunluluklarının kalkmasıyla yerel gazetelerin ciddi gelir kayıpları yaşadığını anlatan Duran, Türkiye genelinde bin 300 civarında resmi ilan alan yerel gazete bulunduğunu bildirdi.
TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Birim Amiri Erbay Kücet de ''Kendinizi Güncelleyin'' konulu sunumu yaparken,
Keşan Önder gazetesi sahibi Feyzullah
Aktan da gazetecilik yapmak için ''5 N 1 K''yı bilmenin yetmediğini, etik kuralları da bilip titizlikle uygulamak gerektiğini kaydetti.
Konuşmaların ardından soru ve cevaplara geçildi.
Söz alan Ne Haber Gazetesi sahibi Hüseyin
Topçu, hakkında açılan çok sayıda
dava bulunduğunu belirterek, sitem etti.
Seminere, Edirne Vali Yardımcı Dr. Ayhan Özkan, Anadolu Ajansı Yönetim kurulu Başkanı ve Genel Müdür Dr.
Hilmi Bengi,
RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun,
yurt içi ve yurt dışından çok sayıda gazeteci katıldı.
Yarın sona erecek olan seminerin, öğlenden sonraki bölümünde resmi açılışı yapılacak.
AA