Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Rektörü Prof. Dr.
Güner Önce, il merkezine 26 kilometre uzaklıkta,
Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) Genel Müdürlüğüne bağlı Seyitömer Linyitleri
İşletmesi (SLİ) Müessesesi sahasındaki höyüğün kazılara başlanmadan önceki 150 metre çap, 23.5 metre yüksekliğe sahip olduğunu belirtti.
Arkeoloji Bölümünce 2006 yılından bu yana yapılan kazıların bu yılki bölümünün geçen ay başladığını ve kazıların çok hızlı ilerlediğini ifade eden Önce, bu yıl SLİ Müessesesinin sağladığı 250 işçiyle Arkeoloji Bölümünden 50
öğretim elemanı ve öğrencinin höyükte çalıştığını söyledi.
Güner Önce, ''Burası gerçekten görülmeye değer. Tüm üniversitelerin arkeoloji bölümlerinin bu kazıyı görmesi gerektiğini düşünüyorum. Kazı ne kadar kısa sürede tamamlanırsa altındaki kömürün çıkarılması da o kadar çabuk olacak. Ekonomik yönü olan bir kazı aslında. Ancak şu yönünü de görüyoruz, çok sayıda tarihi eser ve buluntu ortaya çıkıyor. Kazının teorik olarak bu yıl bitmesi gerekiyor. Bu hızla ilerlenirse belki bitebilir ama emin değiliz'' dedi.
-TABANA İNİLMESİ İÇİN 8 METRELİK KATMAN KAZILACAK-
Kazı Grubu Başkanı ve DPÜ Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr.
Nejat Bilgen de, geçen yıl 8 metrelik kültür katmanı tespit ettikleri höyükte bu yıl bu katmanın çoğunu kazabileceklerini anlattı.
Prof. Dr. Bilgen, geçen yıl kazıları M.Ö 2000'lerin başlarına tarihledikleri Orta Tunç Çağı katmanında bıraktıklarını ifade ederek, şiddetli deprem yaşandığını saptadıkları bu katmanda korunmuş insan beyinleri bulduklarını hatırlattı.
Kazılara başladıkları katmanın, Asur
Ticaret Kolonileri Devri diye tanımlanan M.Ö 2'nci binin ilk çeyreği olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Bilgen, sözlerine şöyle devam etti:
''Höyüğün, uluslararası ticarette hem Mezopotamya, hem Batı
Anadolu, hem de Ege Adaları ve eski
Yunan medeniyetiyle bağlantılı olduğunu, büyük bir ticaretin ortasında yer aldığını saptadık. Bunu teyit eder bir biçimde çok önemli bir
mühür elimize geçti. Asur Ticaret Kolonileri Devrinde, dünyanın önemli müzelerinde ancak birkaç tane örneği sergilenen çekiç başlı mühür bulduk. Dünyada bu mühür tipinin örnekleri British, Metropolitan ve Louvre müzelerinde bulunuyor, dördüncüsü de
İstanbul Arkeoloji
Müzesindedir. Dünyada bu mühürlerin sayısı 10'u geçmez. Belki dünyanın birçok yerinden insanlar sadece bu mührü görmeye gelecek, bu kadar arkeoloji literatüründe önemli bir mühür. Bu yıl için çok
sürpriz, çok hoş bir buluntuydu.''
Bilgen, ortaya çıkarttıkları mührün, Hitit döneminde çok sevilen ve Hitit krallarının üzerlerine adlarını yazıp kullandığı tipte bir tarihi eser olduğuna işaret ederek, bunun şimdiye kadar oluşturdukları teorinin doğruluğunu ve höyüğün o dönemlerde ne kadar önemli bir yer olduğunu ortaya koyduğunu dile getirdi.
Mührün yapıldığı metali belirlemeye çalıştıklarını anlatan Prof. Dr. Nejat Bilgen, ''İlk etapta opal olup olmadığını baktık, ancak opal olmadığını belirledik. Kırmızıya yakın bordo rengine sahip. Mührün üzerinde dekoratif desenler var. Zaten bu figürün işlenmesi için mührün yumuşak metalden yapılmış olması gerekiyor. Tipolojik anlamda çok önemli bir mühür'' diye konuştu.
-''HÖYÜK, ÇOK HIZLI BİR TİCARİ AĞIN ÖNEMLİ PARÇASI''
Nejat Bilgen, eski dönemlerin sanayisi diye nitelediği höyüğün etrafında kil yatakları bulunduğuna işaret ederek, kilden üretilen dokuma ağırlıkları ve ağırşakları geçen yıllarda bulduklarını ve M.Ö 3000'li yıllardan bu yana burada kalıpla seramik üretildiğini tespit ettiklerini anımsattı.
Rüzgar ve kil avantajlarıyla höyüğün bulunduğu bölgenin özellikle
üretim ve sanayi için kullanıldığını, bunu ihracat ve ithalatla ticarette yaşattıklarını belirlediklerine dikkati çeken Prof. Dr. Bilgen, şunları kaydetti:
''Höyüğün Orta Anadolu,
Suriye ve Mezopotamya bağlantısı, birçok seramik tipolojisiyle ve birçok başka mühürle ortaya konulabiliyor.
Kütahya günümüzde diğer şehirlere oranla ücra bir köşede, sanki ticaretin dışındaymış gibi görünse de eskiden koloni devrinde uluslararası ticaretin tam göbeğinde olduğunu, hem yerel üretim, hem dışarıdan gelen malzemelerle bu höyüğün çok hızlı bir ticari ağın önemli parçası olduğunu saptadık. Bugüne kadar yapılan araştırmalarda höyüğün bulunduğu bölgenin, Troya, Batı Anadolu veya Ege'ye açılan yolların tali yolları üzerinde olduğu söyleniyordu. Bu mühür tarzı Anadolu'da 3 ya da 4 yerde bulunmuş, Boğazköy, Alişar ve Kültepe'de ele geçirilmiş. Bunlar nasıl o dönemin önemli kentleriyse burası belki çok büyük bir yerleşim yeri değil, ama sanayi ve uluslararası ticaretin işlemesi bakımından önemli bir şehir olduğu buluntulardan ortaya çıkıyor.''
Prof. Dr. Bilgen, 2009-2010 öğretim yılında höyükteki kazılara ilişkin 10 yüksek
lisans, 15 lisans tezi hazırlandığını sözlerine ekledi.
-GEÇEN YIL MEGARON DENİLEN TAPINAK BULUNDU
Seyitömer Höyüğü'nde
kazı çalışmaları, altındaki 12 milyon ton kömürün ekonomiye kazandırılması amacıyla 1989'da
Eskişehir Müze Müdürlüğünce başlatıldı.
Afyonkarahisar Müze Müdürlüğünün 1990-1995 yılları arasında yürüttüğü çalışmalar, 2006'dan itibaren DPÜ Arkeoloji Bölümünce yürütüldü.
TKİ Genel Müdürlüğü ve DPÜ Rektörlüğü arasında imzalanan
protokol gereğince her yıl 6'şar aylık dönemler halinde yürütülen kazı çalışmalarının tamamlanması ve höyüğün kaldırılmasının ardından yaklaşık 500 milyon lira değerinde
linyit kömürünün çıkartılmaya başlanması hedefleniyor.
Yapılan arkeolojik kazılar sonucunda höyüğün 5 bin yıllık bir geçmişe sahip olduğu, Orta ve Erken Tunç, Arkhaemenid, Hellenistik, Roma dönemlerinde yoğun olarak iskan edildiği saptandı. Önceki sezonlarda ortaya çıkarılmış Roma ve Hellenistik katmanlara ait atık çukurlarından hala figürlerin parçaları ve seramik parçaları ele geçiriliyor.
2008 kazı sezonunda iki evreli ortaya çıkarılan M.Ö 2'nci binin ilk çeyreğine denk gelen Orta Tunç Çağı yerleşiminin, M.Ö 1800'lü yıllarda depremlerle yanıp yıkıldığı anlaşıldı. Geçen yıl bu tabakaya ait
mimari elemanlar çizilerek tamamıyla kaldırılıp alt tabakadaki Erken Tunç Çağı mimarisi ortaya çıkarılmaya başlandı.
Höyükte geçen yıl ortaya çıkarılan yapılardan en önemlisinin bir tapınak olduğu kaydedildi. Megaron denilen bu kutsal mekanın içerisinde önemli tarihi eserler de ortaya çıkarıldı.
Bu yıl DPÜ Arkeoloji Bölümü'nün kazı çalışmaları, 10 Mayısta başladı.
AA