AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, antik devirlerden beri kullandığı tahmin edilen
kına,
Anadolu Türklerin gelenekleri arasında halen ''tazeliğini'' koruyor.
Türk Kültürünü
Araştırma Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Türk halkının kına yakma kültürünü
İslamiyeti seçtiği yıllarda tanıdığını ve kendine göre uyarladığını söyledi.
O dönemlerde Arapların kınayı sadece saçlarındaki beyazlıkları kapatmak için kullandığını anlatan Gülensoy, ''vatana
kurban olsun'' diye asker adayına, ''
Allah'a kurban olsun'' diye kurbanlık koçlara, ''eşine kurban olsun'' diye geline kına yakma geleneğini ise Türklerin geliştirdiğini bildirdi.
Sadece Anadolu Türklerinde var olan bu geleneğin ''fedakarlığın'' simgesi olarak değerlendirilebileceğini ifade eden Gülensoy, ''Çünkü Türk halkı gözü gibi bakıp büyüttüğü evlatlarını vatan sevdası, kızlarını yeni yuvaları, koçlarını ise Allah için feda etmeyi gözünü bile kırpmadan, allayıp pullayarak yolcu ederler. Bu nedenle kurbanı temsil eden kınanın Anadolu'da önemini asırlardır yitirmemesi Türk milletinin ne denli fedakar olduğunu da gösteriyor'' dedi.
Halen Türkiye'nin birçok yerinde hakim olan ''kına yakma merasimleri''nin tarihte yaşanan gelişmelerle birlikte Anadolu'dan göç eden Türklerle birlikte Türkiye'nin dışına da çıktığını ifade eden Gülensoy, asker adayları, gelinler ve koçlar için yapılan bu geleneğin başta
Kıbrıs Türkleri olmak üzere
Bulgaristan, Gagauz, Karay ve
Azerbaycan Türklerin de de mevcut olduğunu vurguladı.
-''EN BÜYÜK ASKER BİZİM ASKER''-
Genellikle kırmızı renkte kıyafetlerin giydirildiği, gelin ve
damat yakınlarının mumlarla süslenmiş olarak
tören alanına getirilen ''kına geceleri'', ''dünya evine girmeden'' önce halen birçok gencin yaşadığı unutulmaz anılardan biri olma niteliğini sürdürüyor.
Vatani görevini yerine getirmek üzere askerlik şubelerinden işlemlerini yaptırarak belgelerini alan gençler için, birliklerine teslim olmak üzere memleketlerinden ayrılmadan önce,
aile büyükleri tarafından davul-zurna eşliğinde düzenlenen kına geceleri, adeta
düğün havasını aratmıyor ve renkli görüntülere sahne oluyor.
Davul-zurna ritminin sesine ''en büyük asker, bizim asker'' sloganlarının karıştığı ve gece yarılarına kadar süren bu merasimlerde, asker adayları bir yandan ''kutsal görev'' olarak nitelendirilen asker yolculuğunun haklı gururunu, bir yandan da sevdiklerinden ayrılmanın burukluğunu yaşıyorlar.
Her ayın ikinci yarısı itibariyle başlayan asker uğurlama törenleri, çoğu zaman otogarlara da sıçrıyor ve bu mekanları düğün yerine çeviriyor.
Askerlerin omuzlarda taşındığı bu gecelerde,
İstiklal Marşı okunup, genellikle asker yakınlarına Türk Bayrağı
hediye ediliyor.
-TARİHTE KINA-
Kına, Dede Korkut Hikayelerinde de ''Ak pürçekli anası boncuk boncuk ağladı, gözünün yaşını döktü, acı tırnak ak yüzüne çaldı, al yanağını yırttı, kargı gibi kara saçını yoldu, ağlayarak sızlayarak evine geldi. Kız gelini kah kah gülmez oldu.
Kızıl kına ak eline yakmaz oldu. Yedi kız kardeşi ak çıkardılar kara elbiseler giydiler, vay beyim kardeş, muradına maksuduna ermeyen yalnız kardeş deyip ağlaştılar böğrüştüler'' ifadeleriyle yer bulmuş.
Eski
Mısır, Eski
Yunan, Roma ve Ortaçağ'da
boya ve ilaç olarak kullanılan kına, gerek
Avrupa gerekse İslam dünyasında çok iyi biliniyor ve Türk tıp tarihinde de kendisine önemli bir yer ediniyor. Kınayı veba hastalığına karşı kullanan Türkler, 15-19'ncu yüzyıllar arasında ise balgam,
baş ağrısı, nezle, göz ağrısı, çocuklarda rastlanan
çiçek hastalığı ve ateşli hastalıkların bir çoğunda
tedavi amaçlı olarak kullanmışlar.
-KINA NEDİR?-
Kınagiller familyasından çalımsı bir bitki ve yapraklarının kurutulup öğütülmesiyle hazırlanan bir toz haline getirildiği kına, Kuzeydoğu
Afrika kökenli ''
doğal boya'' da denilen bir bitki.
Yaygın olarak
Hindistan ve Sri Lanka'da yetiştirilen dikenli ve beyaz çiçekli olan, yaklaşık 2-3 santimetre uzunluğundaki, sivri uçlu ve koyu yeşil renkli yaprakları olan kına, toz haline getirildikten sonra su ile karıştırılarak ''çamur'' kıvamına getirilip kullanılıyor.