AB anlaşmasının temel unsurları ve
yol haritasını belirleme gündemiyle toplanan AB zirvesi, iki buçuk gün süren çetin pazarlıkların ardından sabaha yakın saatlerde sağlanan uzlaşmayla sona erdi.
Dönem başkanı olarak imkansız taleplere ve tarih tartışmalarına rağmen gösterdiği sabırla AB'yi tarihi bir zirve felaketinin kenarından döndüren
Almanya Başbakanı
Angela Merkel, 2009 yılında yürürlüğe girmesi planlanan yeni AB anlaşmasının şekillendirileceği hükümetler arası konferans için üye ülkelerden detaylı
yetki aldıklarını söyledi.
Merkel, zirve sonunda düzenlenen ortak basın toplantısında, ''Kolay olmadı.
Avrupa'nın en sonunda bir araya gelebildiğini gösterdik'' dese de sağlanan uzlaşmanın bazı beklentileri karşılamadığı için eleştirilebileceğini kabul etti.
Her şeye rağmen AB'nin anayasal
krizde bekleme ve dinleme sürecini geride bırakmış olmasının dikkate alınmasını isteyen Merkel, zirvenin uzlaşmayla sonuçlanmasının 2009 yılındaki
Avrupa Parlamentosu seçimlerine AB'nin yeni anlaşmayla girmesinin ve yeni genişlemelerin önünü açtığını dile getirdi.
Zirvede kendilerini çok zorlayan
Polonya'yı üstü kapalı sözlerle eleştiren Merkel, uzlaşma sağlayamamış olmaları durumunda birçoklarının tasarladığı ve ısrarcı olduğu ''felaket durumunun'' yaşanacağının bilinciyle hareket ederek, ''kimsenin eve dönerek köşelerine bırakıldıklarını hissetmemeleri için işleri yoluna koymayı başardıklarını'' ifade etti.
-BLAİR-SARKOZY-
Ülkesini ilk kez AB zirvesinde temsil eden ve Polonya ile
oylama sistemi konusunda yapılan zorlu müzakerelerin sonuçlandırılmasında son zirvesine katılan
İngiltere Başbakanı
Tony Blair ile birlikte aktif rol oynayan
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas
Sarkozy ise AB anlaşmasının temel unsurları ve yol haritası üzerinde uzlaşma sağlanmasının ''Avrupa'ya ve Fransa'ya iyi
mesaj'' olduğunu söyledi.
Sarkozy, saatlerce beklemekten yorgun düşen ve zirveye ev sahipliği yapan AB Konseyi binasında bir kısmı yerlerde ya da sandalyelerinde uyuduğu gözlenen basın mensuplarına ''Size bir parça iyi haberim var. Hükümetler arası konferans için açık bir yetki verilmesi konusunda anlaştık'' dedi.
-POLONYA'NIN ETKİNLİĞİ-
Müzakerelerde zaman zaman kopma noktasına oldukça yaklaşıldığını fakat pes etmediklerini anlatan Sarkozy, Polonya'yı kastederek ''Doğu Avrupa'nın en büyük devletini kenarda bırakamazdık'' şeklinde konuştu.
Zirvede, özellikle nitelikli oy çoğunluğunun hesaplanmasında ''ikili çoğunluk sistemi'' olarak adlandırılan ve üye ülkelerin yüzde 55'i, yanında AB toplam nüfusunun yüzde 65'inin desteğini arayan oylama sistemine, veto tehdidi yaparak
itiraz eden ve alternatif olarak büyük devletlerle küçükler arasındaki farkı azaltacak şekilde nüfusların kare kökünün alınmasını öneren Polonya, söz konusu oylama sisteminin yeni AB anlaşmasının yürürlüğe giriş tarihi olarak öngörülen 2009 yerine 2017'ye kadar ertelenmesi önerilerek ikna edildi.
Sonuçtan çok memnun olduğunu söyleyen Polonya Cumhurbaşkanı
Lech Kaczynski, ''daha acı hapları sindirmek zorunda kalmadıklarını'' ve ''yeni sistemde Polonya'nın daha güçlü pozisyon elde ettiğini'' ifade etti.
Yeni AB anlaşmasında, Fransa ve Hollanda'daki referandumlarda reddedilen anayasanın önemli unsurlarınından taviz verilmemesi gerektiğini savunan
Lüksemburg Başbakanı
Jean-Claude Juncker ise farklı konuşarak ''nihai uzlaşmadan tatmin olmadığını'' ve ''zorlaştırılarak basitleştirilmiş yeni anlaşmanın referandumlarda reddedilen anayasadan çok daha kötü olduğunu'' dile getirdi.
AB zirvesinde üzerinde uzlaşma sağlanan yeni AB anlaşmasının temel unsurları ve yol haritasında, Hollanda'nın ısrarıyla genişlemeyle ilgili daha önceki AB zirvesi kararlarına yapılan atıfla
Kopenhag kriterleri, dolaylı olarak metne girdi.
Bunun gerçekte ''hemen hiçbir şeyi değiştirmediğini'' vurgulayan AB kaynakları, böyle bir adımın Kopenhag kriterlerinin AB hukuku açısından yasal dayanağını güçlendirmiş olacağını ifade ediyor.
aa