Ona göre
Özal'ın Köşk'e çıkış sebebi ise
Türkiye'nin demokrasiye geçtiğini duyurmaktı.
Haftalık haber dergisi
Aksiyon,
Semra Özal'ın Turgut Özal'ın
ölümü ile ilgili iddialarına yer verdi. Uzun ve yorucu Orta
Asya gezisinden döndükten iki gün sonra Cumhurbaşkanı Özal'ın ani ölümü tüm Türkiye'yi
yasa boğdu. Semra Özal, ölümünün ilk günlerinde, Houston'daki doktorların da deyimiyle 'yaygın tıkanma' dedi eşinin ölümü için. Daha sonra Turgut Özal'ın zehirlendiğini dile getirdi her platformda. Vefatından birkaç sene sonra bir Azerbaycanlı'nın İstanbul'daki evlerinin kapısına kadar gelip söylediği, "Özal zehirlendi, zehrini de şunlar hazırladı." sözleri, Semra Özal başta olmak üzere Özal ailesinin zihinlerini kurcaladı hep. Sonra o Azeri kayıplara karıştı. Pasaportu ve İstanbul'da biri
berber iki kişinin ismini bırakması dışında hiçbir şey bulunamadı.
Semra Özal
otopsi istememekle, yakın çalışanları ihmalle suçlandı.
Zehirlenme kuşkusu hâlâ ortadan kaldırılamadı. Aradan geçen 14 yılda Semra Özal, şimdi farklı bir noktaya işaret ediyor: "
Orta Asya gezisinde önemli anlaşmalar yapıldı. Her şey tamamdı. En son bir de Çin'e gidip, bir hafta on gün içinde Büyük Türk Cumhuriyeti'ni ilân edecekti. Kurulduğunda karşısında kimse duramaz derdi. Benim endişem o zaten. Yani buna mâni olmak için zehirlendi."
Semra Özal, Turgut Özal'ın Orta Asya ziyareti ile ilgili şunları söyledi: "Türk cumhuriyetlerine yapılan o gezi çok enteresandı. Aslında o kararı çok evvel verdi. Yani büyük bir Türk Cumhuriyeti kurulması lazım, diyordu. Hep Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar büyük bir Türk gücü olması lazım, Türk cumhuriyeti kurulması gerektiğini söylerdi. Onun için yaptı o seyahati. 12 gün boyunca bütün Türk cumhuriyetlerini gezdik. Orada konuşmalar, anlaşmalar yaptı. Her şey tamamdı. En son Çin'e gidecektik. Belki bir hafta 10 gün sonra... Çin'de ilân edecekti Büyük Türk Cumhuriyeti'ni. Diyordu ki Büyük Türk Cumhuriyeti kurulduğu zaman bunun karşısında hiçbir devlet duramaz. Bütün
doğal kaynaklar ve zenginlikler burada. İyi de idare edilirse bunun karşısında kimse duramaz. Ve benim endişem, buna mâni olmak için zehirlendi."
Semra Özal, Turgut Özal'ın ölüm anını şöyle anlatıyor: "Bulgar sanatçının sergisine gitti.
Perşembe günü seyahatten dönmüştük.
Cuma günü akşamüstü yorgundu. Bir ara indi, imzalar varmış, onları atıp tekrar yukarı çıktı. Dinleneceğim, dedi. Sonra Kaya beyler (Toperi) geldi. İlle bu sergiye gitmemiz lazım dediler. Yorgunum dedi, gidecek halim yok. O kadar ısrar ettiler ki. Ben, gelemem, dedim. Bunu zorla götürdüler. Bir-bir buçuk saat sonra geldi. Ben de o arada yemeğini hazırladım. Yok, dedi bir şey yemeyeceğim. Niye dedim, gene ne yedin oralarda? 'Yok, hiçbir şey yemedim. İçki içmiyorum diye bana bir
limonata yapmışlar. İşte onu içtim. Başka da hiçbir şey yemedim.' dedi. Ömründe limonata içmezdi, sevmezdi. Peki dedim, sonra biraz dinlendi ve
erken yattı. Hiç o kadar erkenden yatmazdı ama ben yorgunluğuna verdim. Yattı.
Sabah kalktı. Duşunu yaptı, tıraş oldu. O arada kahvaltıyı hazırlamıştım. Gittim içeriye. Yatak odasıyla oturma odası arasında
küçük bir oda vardır. Orada hem
spor aletleri hem sağlık malzemeleri durur. Gittim, kahvaltı hazır demek için. Gelirken biraz yürüyeyim dedi. Sonra yok yok, şimdi yürürsem terlerim yeni duş yaptım,
vakit yok dedi. Hazırlanıp İstanbul'a geleceğiz çünkü. Bu arada konuşuyoruz. İşte elbisen, gömleğin hazır dedim. Hangi elbisemi çıkardın, diye sordu. İşte konuşa konuşa yürürken, ben önde o arkada, aniden bir ses duydum. Birdenbire düştü, inanılmaz bir şey. Koştum. Burasından (ağzından kan geliyor) böyle bir şey gelmiş. Baktım atmıyor nabız falan, hiçbir şey yok, gitmişti yani. Bağırınca
nöbetçi yaverler koşup geldi. Yukarı kapıda makam arabası vardı. Aşağı kapıdaki ambulansı bile beklemeden kucaklayıp, makam arabasıyla hastaneye götürdüler."
Semra Özal, zehirlendi iddiaları hakkında da şunları söyledi: "Evet, zehirlendi diyorum. Çünkü biliyorsunuz artık saatli
bomba gibi saatli zehirler yapılıyor maalesef. Onlardan biri diye düşünüyorum. Kaya Bey'in iddiasını gördüm geçenlerde. Diyor ki tepsi içinde hepimize gelen bardağı aldı. Evet, ama limonata bir tane. Diğerleri karışık meşrubat. Limonatayı özellikle söylüyorlar. Bunu kendisi de (Özal) söyledi bana. Beraber olduğumuz zamanlarda ya kola ya
soda isterdim. Ama gazı kaçarsa sevmiyor, getirin burada açın, derdim. Yanımda açtırırdım. Ama ben olmayınca, işte limonata... Ben olsaydım limonatayı içirmezdim ona."
Semra Özal, Özal'ın ölümünden birkaç sene sonra yaşanan bir olayı şöyle anlatıyor: "Vefatından birkaç sene sonra, ben evde yoktum, kapıya birisi gelmiş. Bir Azerbaycanlı. Demiş ki, Özal zehirlendi. Onun zehri şunlardan hazırlandı, bir şeyler yazmış,
tarif etmiş. Ve kendi adını soyadını yazmış. İstanbul'da iki tanıdığım var; biri doktor, biri berber miydi neydi bir şey söylemiş. Hatırlamıyorum. Onların isimlerini, adreslerini yazmış. Anlatmak istediğim şeyler var diyor. Kaldığı oteli bile söylemiş. Bunları duyar duymaz benim koruma Asım'ı yolladım hemen. Koş dedim kaldığı otele, al gel bakalım. Otele gitti. Adam yok. Pasaportunu aldılar adamın. Ondan sonra peşine düştük. Bütün kapılara haber verildi. Kara,
deniz, hava... Adam Türkiye sınırları dışına çıkmadı; ama yok. Buhar oldu sanki. Tanıyorum dediği iki kişiyi aradık. Onlar, biz böyle birini tanımıyoruz, dediler. Sonra, bu olayı ben anlattım bir yerde. Bunun üzerine Hacettepe'den Ahmet'i arıyorlar. Bir laborant hanım. Diyor ki işinize yararsa, biz o gün aldığımız kanı sakladık. Özel bir durum olduğu için. Verelim size, diyor. Ertesi gün Ahmet gittiğinde, bugün düştü ve kırıldı diyorlar. O laborant hanım da ortada yok. Arayan hanım da."