bugünlerde şu soruyu daha fazla sormamıza neden oluyor: İnsanlar da kurbağalar gibi mi davranıyor?
Eğer bir kurbağayı kaynar suya atarsanız, zıplayarak canını kurtarmaya çalışır. Ama kurbağayı
soğuk suya koyup, yavaş yavaş suyu ısıtırsanız tepki vermeden durur ve sonunda pişer...
BM'nin, Paris'te 2
Şubat'ta açıklayacağı
rapor, bu konuda şimdiye kadar yapılmış en sert uyarıda bulunarak, insanların küresel
ısınmayı yeterince ciddiye almaması ve artan sıcaklığı önemsememesi durumunda doğada korkunç değişimlerin meydana geleceği ve tıpkı kurbağalar gibi pişeceğimiz uyarısını içeriyor.
Eski ABD Başkan Yardımcısı Al Gore, "An Inconvenient Truth" adlı belgeselde, bu hikayeyi vraklayan karton kurbağalar kullanarak anlatıyor ve bu gezegende yaşayanları harekete geçmeleri için uyarıyor. Onun hikayesinde bir el, kaynayan kaba uzanarak, pişmek üzere olan kurbağayı kurtarıyor.
Al Gore, "Kurbağayı kurtarmak önemli" derken, BM yetkilileri de bu hikayeyi artık sık sık anlatır oldu.
Bilim adamları küresel ısınmanın tehlikeleri konusunda uzlaşsa da kurbağalar hakkındaki bu hikayenin doğru olmadığını kaydediyorlar.
Oklahoma Üniversitesi Zooloji Bölümünden Profesör Victor Hutchison, uzun yıllardır sürüngenlerin termal toleranslarını incelediğini, bir hayvanı yavaş yavaş kaynatmaya çalışsanız da ısı dayanma sınırını aştığında kendisini kurtarmaya çalışacağını belirtiyor.
Peki, dünya hükümetleri zamanında zıplayabilecek mi? Yıllardır "iftiraya" uğrayan kurbağalar bile ısı yükselince zıplayacak kadar zekiyse, insanlar için de umut var diyemez miyiz?
SELLER VE KURAKLIK
2500
bilim adamının katkı verdiği BM raporu, insanların son 50 yıldır kullandıkları
fosil yakıtların iklim değişimine yüzde 90 oranında neden olduğunu belirtiyor. Sıcaklık artışı, 2100'e kadar çok sayıda sele, sıcaklık dalgasına, kuraklığa ve
deniz seviyesinin yükselmesine neden olacak.
İnsanları küresel ısınmadan sorumlu tutan 2001'deki raporun sonuçlarını güçlendiren yeni rapor, hükümetlere, BM'nin Kyoto Protokolünün kapsamının genişletilmesi önerisinde bulunuyor.
Bilim adamları, karbondioksit gazının risklerinin yeterince dikkate alınmadığını vurguluyorlar.
Nobel ödüllü İsveçli araştırmacı Svante Arrhenius, ısınma ve endüstriyel karbondioksit salımı arasında bağlantı olabileceğine neredeyse yüzyıl önce dikkat çeken ilk bilim adamı olmuştu.
California Üniversitesinden Profesör Naomi Oreskes, "Bu, bizim çok uzun zamandır farkında olmamız gereken bir sorundu ve buna karşı harekete geçmek için geç kalmış sayılırız" dedi.
Oreskes, hangi Amerikalı politikacının şu cümleleri sarf ettiğini sık sık yakınlarına ve arkadaşlarına sorduğunu söylüyor:
"Bu kuşak, radyoaktif maddeler ve fosil atıklardan sürekli yükselen karbondioksitle, atmosferin yapısını küresel olarak değiştirdi."
1965'DEN BERİ ZIPLAMADIK
Oreskes, soruyu sorduğu insanların neredeyse tamamının, bunları Al Gore'un söylediğini sandığını belirtiyor. Oysa bu mesajı Kongre'de 8 Şubat 1965'te dile getiren Başkan Lyndon Johnson'dan başkası değildi.
Yükselen sıcaklıkla karbondioksit arasında bağlantı olduğunu kabul edenlerden biri olan ABD Başkanı George W.
Bush ise 2001'de Kyoto Protokolü'nden ayrılma kararı almıştı.
Bush, bu sınırlamaların
ekonomik kalkınmayı baltalayacağını ve Kyoto'nun kalkınmakta olan ülkelerde uygulanarak yanlış yapıldığını öne sürüyor. Bush yönetimi, bunun yerine
hidrojen gibi
temiz enerji teknolojilerine yönelmiş durumda.
Kyoto, 35 ülkede,
sera etkisi yaratan gazların salımının azaltılması amaçlıyor, ancak tek başına ABD bütün endüstriyel gazların neredeyse dörtte birini üretiyor.
Kyoto üyesi ülkelerin büyük çoğunluğu, özellikle gelecek kuşakları kesin biçimde etkileyecek küresel ısınmaya karşı şimdi daha sıkı önlemlerin alınması konusunda hemfikir. Ancak kurbağalar sonuçta canını kurtarsa da, insanların "henüz görünür olmadığı" için dikkate almadıkları bu tehlikeye karşı harekete geçmesi çok da kolay gözükmüyor.
Al Gore, Oslo'da 2006'da yaptığı bir sunuşta şöyle konuşmuştu:
"Evrimsel biyolojimiz, soyut bir mantık çıkarımıyla anlayabileceğimiz tehlikelerdense, bir yılan, bir pençe darbesi ya da bir örümcekten gelen tehlikeye daha kolay karşılık vermemize neden oluyor. Diğer tehlikeleri anlamak imkansız değil, ama daha uzun zaman alıyor."