Bolat: ''
Türkiye, AB'nin sürekli boynunda ilmeği geçirmiş, (Demokles'in kılıcı) gibi, hakkında karar verici bir mahkum durumunda da kendini hissetmemelidir. Kısmen askıya alıyorsa, biz de kısmen askıya alabiliriz'' dedi.
Bolat,AB'nin, müzakere sürecinde
Kopenhag kriterlerini tamamen yerine getiren ve Maastrich kriterlerinde ciddi mesafe kaydeden Türkiye'ye karşı haksızlık ettiğini söyledi.
Bolat, şöyle konuştu:
''
Aralık 1995'te
Gümrük Birliği'nin onaylanıp onaylanmayacağı konusu, Aralık 1997
Lüksemburg Zirvesi'nde Türkiye'ye
aday üyelik verilip verilmeyeceğine yer verilmedi. Aralık 1999'da Helsinki'de aday üyelik verilip verilmeyeceği ve aday üyelik statüsü verildi, Aralık 2002'de Kopenhag'da iki yıl bekleme süresi verilip gözden geçirme kararı verilmişti. Aralık 2004
Brüksel,
Ekim 2005 Lüksemburg zirveleri ve Aralık 2006
Finlandiya Zirvesi. Adeta son 11 yıldır aralık ayları Türkiye için AB ile ilişkilerde işkence dönemi gibi olmaya başladı, bir nevi sanki Çin işkencesi gibi sürekli...''
TÜRKİYE MÜZAKERELERDE HIZLI GİDİYORDU, BLOKE EDİLDİ
MÜSİAD Başkanı Bolat, Türkiye'nin
müzakerelerde hızlı gideceğinin anlaşılması üzerine bloke edildiğini belirterek, şu görüşleri dile getirdi:
''Ekonomik alanda bütünleşme düzeyini büyük ölçüde tamamlamış olduğu için, müzakerelerdeki
teknik ve siyasi meselelerde hızlı gideceğinin anlaşılması üzerine Türkiye'yi AB'de görmek istemeyen çevreler,
ülkeler;
Ankara Protokolü ya da
Kıbrıs Rumları'na havaalanlarının,
deniz limanlarımızın açılması konusunu kendilerinin elinde önemli bir koz olarak gördüler ve bu konuyu hemen devreye sokmak istediler. Bugünlerde yaşanan kilitlenme ve tıkanıklık bundan kaynaklanıyor. Demek ki, Türkiye müzakerelerde hızlı ve iyi gidiyordu. Fasılların taramaları bir yıldan kısa sürede tamamlandı.
Demek ki, bu süreci daha ileriye gitmeden bloke etmek için böylesine bir kilitlenme meydana getirmek istediler. Bu noktada gerek 11 Aralık'taki Bakanlar Konseyi, gerekse 14-15 Aralık'taki liderler zirvesi öncesinde soğukkanlı olarak bakmak lazım. Ancak görünen o ki, müzakere süreci ilerledikçe ve ilişkilerde yapısal ilerleme oldukça, AB içindeki Türkiye üyeliğine olumsuz yaklaşan ülkeler ve çevreler, bunu bloke etmek için bu engelleri çıkaracaklar. Bu da gösteriyor ki, Türkiye-
AB ilişkileri, aslında giderek bir yol ayrımına doğru yaklaşıyor. Türkiye'nin bu noktada, mutlaka AB ilişkilerindeki yol haritasında B planını hazır tutması lazım. Bu şekilde müzakerelerin ilerlemesi mümkün değil.''
Türkiye'nin, hakları yönünde dik durmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Ömer Bolat, yumuşama olduğu taktirde bunların bir zafiyet olarak değerlendirilebileceğini, engeller çıkarılabileceğini ifade etti.
AB DIŞINDAKİ DIŞ POLİTİKAYA DA YÖN VERMELİ
Bolat, yapılması gerekenlere ilişkin de şu konulara dikkati çekti:
''Kıbrıs sorununun çözüm adresi BM'dir. Bunun yanında Türkiye'nin, AB'nin yerine getirmediği taahhütlerini, yükümlülüklerini de bir raporla ortaya koyması lazım.
Vize engelinden tutun da Türk TIR'larına uygulanan
kota engeli, mali yardımların gerektiği gibi yapılmaması, Kıbrıs konusunda doğrudan ticaret tüzüğünün uygulanmaması, KKTC'ye uygulanan ambargolar?.. Bütün bunlar bizim haklı argümanlarımız. Burada hak mücadelesi değil, güç mücadelesi ortaya çıkıyor. AB çok açık bir şekilde ve pervasızca yükümlülüklerini unutarak Türkiye'ye yeni dayatmalar getirebiliyor.''
Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin mutlaka devam etmesi ve derinleştirilmesi gerektiğini belirten Bolat, şöyle devam etti:
''Ama Türkiye mutlaka, AB dışındaki dış politikasına da yeni bir yön vermelidir. Türkiye'nin önderlik alanı, ilgi alanı ve çıkar alanı
Avrasya havzasıdır.
Balkanlar, Kafkaslar,
Ortadoğu,
Afrika,
Rusya. Bu alanlarda da Türkiye'nin manevra alanını genişletmesi çok önemli. Bu
bölge ile diplomatik,
ekonomik, siyasi ilişkilerini derinleştirmesi çok önemli. Ekonomik ve siyasi istikrarını koruması çok önemli.
Maalesef bazı çevreler (AB ile Türkiye ilişkileri bozulsa da antidemokratik çabaları artırsak, temel hak ve hürriyetleri kısıtlasak) beklentisi içindeler. Bunu söyleyenler de maalesef kendilerini batılı anlamda gören çevreler. Toplum ve kamuoyu bu çevreleri çok iyi görmeli ve deşifre etmeli.''
AB, TÜRKİYE İÇİN BİR KADER MESELESİ DEĞİL
Ömer Bolat, Türkiye'nin birlik ve beraberlik içinde ortak bir tutum sergilemesinin pazarlık gücünü artıracağının altını çizerek, şöyle dedi.
''Birbirimize düşmemiz; kendi kalemize gol atmak demektir ve Türkiye'den ağır tavizler bekleyen çevrelerin ekmeğine yağ sürmek anlamına gelecektir. Bu oyuna düşmemek lazım. Ama Türkiye'nin, AB karşısında, artık bu kilitlenme politikası karşısında müzakere sürecinde bir revizyona gitmesi önemli. Bunu, 14-15 Aralık sonrası için konuşuyoruz. 14-15 Aralık tarihine kadar; Türkiye aleyhine bir karar çıkmasını önlemek için ve
AB Komisyonu'nun
tavsiye kararının yumuşatılması noktasında her şey yapılmalı. Ama her aralık ayında bu şekilde,Türkiye'ye yönelik, adeta Çin işkencesini andıran bu dayatmalar karşısında ülke ve
toplum olarak şahsiyetli ve haysiyetli bir tavır içinde olmamız lazım. Çünkü AB, Türkiye için bir kader meselesi değil.''
PEŞİMİZDEN KOŞABİLİR
MÜSİAD Başkanı Bolat, müzakere sürecinde revizyona ilişkin şunları dile getirdi:
''Eğer Türkiye ile müzakereler 8 fasılda askıya alınacaksa ve diğer fasıllar da açılabilir ama kapanması Rumlara havaalanlarının ve deniz limanlarının açılmasına bağlı tutulacaksa, müzakereleri bu şartlar altında devam ettirmenin anlamı yok. O zaman bir müddet Türkiye, kendisi müzakere sürecini askıya alabilir. Türkiye, AB'nin sürekli boynunda ilmeği geçirmiş, 'Demokles'in kılıcı' gibi, hakkında karar verici bir mahkum durumunda da kendini hissetmemelidir. Net tavrını koymalıdır. Kısmen askıya alıyorsa biz de kısmen askıya alabiliriz. ''
Aralık 1997 Lüksemburg zirvesinde Türkiye'yi dışarıda tutan AB'nin, iki yıl sonra tam üyelik aday statüsü verdiğine dikkat çeken Bolat, AB'nin, Türkiye'nin istikrarını, gelişmesini, Avrasya coğrafyasında artan gücünü gördüğünde yeniden müzakereleri başlatmak için talepte bulunacağını ifade etti.
Bolat, şöyle konuştu:
''Bizim söylediğimiz AB ile ilişkiler dondurulsun, koparılsın anlamında bir tavır değil. Liderler Zirvesi'nden de beklediğimiz karar çıkmazsa vites düşürülebilir. Hedef bakidir, ama Türkiye tamamlayıcı unsurlara yönelmek zorunda. Ortadoğu, Avrasya, Afrika politikalarıyla, küresel güçlerle olan dengeli politikalarıyla yoluna devam eder. Türkiye için bu dünyanın sonu değil. Belki de merkez ülke olma iddiası açısından da faydalı olabilir. O zaman AB, (ne olur tam üye ol diye) peşimizden koşabilir.''
UYANIK OLMAK LAZIM
AB ilişkilerindeki son gelişmelerin Türkiye ekonomisine etkisinden bahsederken, AB Komisyonu kararlarının piyasada olumsuz etkisi olmadığına işaret eden Bolat, şöyle dedi:
''Ev ödevimizi doğru yaparsak, istikrarı muhafaza edebilirsek, ülke ve toplum olarak zor zamanlarda Türkiye'de birlik içinde olabileceğimizi gösterirsek hiçbir şey olumsuz etkilenmez. Ama bu noktada, (AB ile ilişkiler kopsun da Türkiye'de antidemokratik çabalar içine girelim) diye bekleşen, dumanlı havayı seven çakallara karşı da uyanık olmak lazım.''