Rusya’nın kırmızı çizgileri aşıldı

Samanyoluhaber.com yazarı Arif Asalıoğlu Rusya'nın son politikalarını analiz etti.

SHABER3.COM

ARİF ASALIOĞLU

Hatırlanacağı üzere Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, savaştan üç ay önce NATO’nun askeri altyapısını Ukrayna’da genişletmesinin Rusya için "kırmızı çizgi" olduğunu söylemiş ve “Ukrayna’ya NATO füze sistemleri yerleştirilirse Moskova’ya uçuş süresi 7 dakika olur. Bu tür tehditlerin yaratılması kırmızı çizgidir ama umarım durum buraya varmaz." demişti. Geldiğimiz gün itibariyle Ukrayna ordusu de facto NATO üyesi olarak strateji üretiyor ve tamamen bu savaş esnasında Batı’dan gelen silahları kullanıyor. 

Ayrıca Ukrayna ile devam eden savaşın bir sonucu olarak, Rusya ile 1300 km sınırları olan Baltık ülkesi Finlandiya'nın NATO'ya katılma süreci atılan imzalarla tamamlandı ve ülke, ittifakın 31. üyesi oldu. Ve NATO istediği şekilde kısa ya da uzun menzilli bütün sistemlerini Finlandiya’ya konuşlandırabilecek. Yani Rusya’nın ilan ettiği “kırmızı çizgiler” kuzey sınırlarında da aşılmış oldu ve Finlandiya'nın resmen NATO üyesi olmasının ardından Moskova, sadece “bu üyeliğin yarattığı güvenlik tehditlerine karşı "misilleme tedbirler" almak zorunda kalınacağı” uyarısı yaptı. Bu konuda başka bir gerilim sebebi İsveç’in üyeliği ise biraz daha ileri tarihe atılmış oldu.

Cumhuriyetler güvenlik refleksi ile birliklere üye olmak istiyorlar 

Aslında Finlandiya, NATO üyeliği için başvuruda bulunarak uzun yıllardır süren askeri tarafsızlık politikasını da terk etmiş oldu. Bunun temel sebebi hem Rusya ile sınır olan, hem de eski Sovyetler Birliği ülkelerinin, genel manada gelecekteki güvenlikleri adına, NATO ya da AB gibi kurumsal birliklere üye olmak istemeleri. Ancak bu durumun ortaya çıkmasına ana etken, Rusya’nın komşularına ve eski Sovyet cumhuriyetlerine yönelik izlediği politikayı söyleyebiliriz. İşin gerçeği bu hususta da Rusya’nın başka bir kırmızı çizgisi aşılmış oldu ve bazı cumhuriyet liderleri aleni olarak Moskova’ya tepki gösterir oldular.

En bariz örneği Kazakistan'ın başkenti Astana'da yapılan Orta Asya-Rusya Zirvesi'nde Tacikistan Cumhurbaşkanı Rahman’ın, Putin'e karşı yaptığı çıkışı verebiliriz. Konuşmasında, Rusya ile ilişkilerin eşit olmadığından şikayet eden Rahman, "Sovyetler Birliği'nin dağılmasına sizinle birlikte tanık olduk. Küçük cumhuriyetlere, o zaman küçük milletlere dikkat edilmediğini gördük. Gelenek ve görenekler dikkate alınmadı. Kalkınmaya destek verilmedi." dedi.
Rusya'nın, Orta Asya ile ticaretini geliştirdiğini ancak bu konuda ortaklarına eşit davranmadığını ileri süren Rahman, "Nedense Tacikistan'da düzenlenen 'şanssız' bir foruma Rusya'dan hiç olmazsa bakan düzeyinde katılım olması için Dışişleri Bakanlığına talimat verdim, hatta sizinle bile konuştum ama yok, yine bakan yardımcısı düzeyinde katılım oldu. Rusya'nın stratejik ortağı olan Tacikistan, bunu mu hak ediyor? Büyük bir ülke değiliz, 100-200 milyon nüfusumuz yok. Ama bizim kendi tarihimiz, kültürümüz ve insanlarımız var. Bizde saygı görmek istiyoruz. Biz yoksul ülke değiliz. Maden kaynakları bakımından zengin ülkeyiz. Ana stratejik ortağımız olan Rusya'nın menfaatlerine her zaman saygı duyduk. Biz de saygı gösterilmesini, diğer ülkeler gibi eşit davranılmasını istiyoruz. Bunun için çok para harcamaya gerek yok." diye konuşmasını tamamladı.

Ukrayna (ve bir nebze 2008 Gürcistan) savaşı sonrası, yönetimler “ülkemizin güvenliği nasıl sağlanır?” sorusunu tekrar masaya yatırdılar. Herhangi bir askerî ittifaka üyelik mi, yoksa tarafsızlık politikası mı devletin güvenliğini sağlar? Birbirinin zıttı olan bu iki politikanın temel amacı, devleti dışarıdan gelebilecek tehditlerden korumaktır. Ama gelişmeler gösterdi ki, tarafsızlık politikası tek başına bir güvenlik garantisi olamıyor.

Moskova yeni tecrübeler yaşıyor

Önce Helsinki’nin ve devamında Stockholm’un bu kararı, Avrupa güvenlik yaklaşımlarını temelden etkileyecek ve dış ilişkilerine ve ayrıca ekonomilerine yansıtılacaktır. Çok ilginçtir, 1800’lü yılların başından itibaren resmî olarak herhangi bir askerî ittifaka katılmayacağını duyuran İsveç, iki asır geçmesine rağmen o tarihten itibaren iki dünya savaşı da dâhil olmak üzere hiçbir savaşta yer almadı. Nitekim günümüze kadar devam eden bu politikanın İsveç halkının refahını ve güvenliğini sağlayan en önemli etken olduğu söylenebilir. Şimdi ise yine halkın güvenliği için NATO üyeliği düşünülüyor.

Yani Moskova’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaş, Stockholm ve Helsinki’nin tarafsızlık politikalarından vazgeçmelerine sebep oldu. Bu noktada sadece söz konusu iki ülke yönetiminin bu kararı olmadığı, aynı zamanda bütün dünya kamuoyunda ve özellikle AB ülkelerinde büyük bir değişimin yaşandığı belirtilmelidir. Öyle ki Ukrayna’da savaş başlamadan önce, Ocak 2022’de Finlandiya toplumunun sadece %30’u NATO üyeliğini desteklerken, Nisan ayında bu rakam %68’e yükselmiştir. İsveç’te de ankete katılanların %57’si NATO’ya katılmayı desteklemişlerdir. Ukrayna’da savaşın başladığı 24 Şubat’tan bu yana yaşananlar, bu ülkelerin Rus dış politikasının hedefleri ve Moskova’nın bunları gerçekleştirmek için kullanabileceği araçlar hakkındaki algısını kökten değiştirmiştir.
Sonuç olarak Rusya’nın kırmız çizgisi olan NATO’nun genişlemesi aşılmış ve hatta bütün Avrupa ülkeleri NATO’nun gerekliliği konusunda konsolide olmuşlardır. Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açmasının ana nedeni Ukrayna’nın NATO’ya üye olmasını engellemekti. Finlandiya’nın ittifaka katılmasıyla Rusya’nın NATO ile olan sınır hattı uzunluğu tam iki katına çıkmıştır. Moskova, İsveç ve Finlandiya’ya karşı da aynı tepkiyle karşılık vermezse kendi içinde çelişkiye düşecek ve Ukrayna’da başlattığı savaş daha da derin boyutlu sorgulanacaktır. Ayrıca son bir yıl içerisinde Tokayev’in Petersburg’da, Paşinyan’ın Erevan’da ve başka ortamlarda başka liderlerin diplomatik dille “çıkışlar” yapmaları Kremlin’in tecrübe ettiği “kırmızı çizgi” aşılmasının farklı bir versiyonu olarak karşımıza çıkmıştır. 

<< Önceki Haber Rusya’nın kırmızı çizgileri aşıldı Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER