Laçiner: PKK hareketinin beyni yok

Doç. Dr. Sedat Laçiner, KCK operasyonlarında belediye başkanlarının gözaltına alınmasına yol açan korkunç gerçeği açıkladı.

Laçiner: PKK hareketinin beyni yok

Türkiye, yine PKK'nın eylemsizlik kararını uzatıp uzatmayacağına kilitlendi, günlerdir Karayılan'ın Kandil'den verdiği mesajların şifreleri çözülmeye çalışılıyor. İstanbul'da patlayan bomba ile bir kez daha terörün acısını yüreğimizde hisssettik. Özellikle terör ve güvenlik konularında uzman, demokratik açılım sürecini yakından takip eden Türkiye'nin önemli think-tank kuruluşlarından USAK'ın Genel Koordinatörü Doç. Dr. Sedat Laçiner ile olan biteni konuştuk. Laçiner, KCK'ya, Öcalan'a ve çözüme dair önemli tespitlerde bulundu, kapalı kapılar ardında konuşulanları deşifre etti. Demokratik açılım sürecinde liberal aydınlarla yaşanan çatlağı ilk kez yüksek sesle dile getirdi. BDP'li belediyeler devletin parasıyla terörü besliyor KCK ile PKK arasında ne fark var? KCK ile PKK arasında bir fark olmadığını aslında Osman Baydemir yaptığı açıklamada söyledi. PKK'nın başında kim varsa, KCK'nın başında o var. İkisi de aynı örgütlenme, sadece isim değiştirmiş, format değiştirmeye, şehre inmeye çalışan hali. PKK neden format değiştirip KCK olmak istiyor? PKK'da eski bir gelenektir. İsim değiştirerek gündem değiştirmek ve uluslararası alanda kirlenen isim yerine farklı başlangıçlar yapma çabası oluyor. PKK dağdaki eylemleriyle varabileceği yere vardığını, bundan daha öteye gidemeyeceğini düşünüyor. O nedenle diğer ülkelerdeki örneklere de bakarak, meseleyi şehre taşımaya ve format değiştirmeye gayret ediyor. Yeni döneme kendince uyum sağlamaya çalışıyor, fakat bunda çok zorlanıyor. KCK'ya şehirde biçilen rol ne? KCK, şehirde sivil itaatsizlik eylemlerini yönetecekti, halkı eylemlere sokacaktı, Fransa'da olduğu gibi arabalar yakılacak, halkla polis çarpışacak, dolayısıyla da devlet halk karşı karşıya getirilmiş olacaktı. Bunun yarattığı zemin üzerinden de, KCK Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne paralel bir ikinci devlet ve bu devletin bir kitlesini inşa etmeye çalışacaktı. Devletin mahkemesi - KCK'nın mahkemesi, devletin valisi - KCK'nın o ildeki sorumlusu gibi paralel bir otorite yaratma çabası olarak planlanmıştı. PKK HAREKETİNİN BEYNİ YOK Bunu başarabildi mi? Hayır, PKK'nın en önemli sorunu, dönüşememe sorunudur. PKK bir türlü terör örgütünden siyasete girecek meşru bir örgüt haline gelmeyi başaramıyor. Bunun çeşitli nedenleri var. Nedenlerden bir tanesi tek adamlık, Öcalan merkezli yapı olması, diğer sebep eğitimsizlik, PKK'cı, Kürtçü siyasi akımın aydınlarının olmaması. Yani, bu hareketin beyni yok. Bu hareketin sadece silahı var, pazusu var, adam öldürebiliyor, insanlara eziyet edebiliyor, devlete zarar verebiliyor, ama düşünemiyor. Öcalan ne kadar düşünürse o kadar düşünüyor. PKK'nın siyasete girmesini, elinde silahla şehre inmesi sanıyorlar. KCK şehirde sivil itaatsizlik hareketlerini bir türlü başlatamadı, bir kitlesel hareket oluşturulamadı. PKK ile aynı görüşte olan insanlar bile PKK'nın şehirdeki eylemlerine katılmak istemiyorlar. PKK hâlâ tehditle eylem yapabilen bir örgüt. ÖCALAN'IN DA ÇAKISI YOKTU, AMA TERÖRİST O zaman daha tehlikeli bir boyut ortaya çıkıyor, terör şehre iniyor. KCK'nın çalışma yöntemlerinde şiddet hâlâ merkezde. Bir hareketi terör olmaktan çıkaran, şiddete ne kadar başvurup başvurmadığıdır. Anahtar kelime şiddettir. Bazıları, “KCK yöneticilerinde bir çakı bile yokî diyor, muhtemelen Abdullah Öcalan'ın da bir çakısı yoktu. Terörist olmak için birisini bıçaklamanız, öldürmeniz gerekmiyor. İnsanlar terörist olduğunuzu düşünüyor ve sizden korktuğu için bazı eylemlere katılıyorsa, dükkanını kapatıyorsa bu bir terör eylemidir. KCK'nın Diyarbakır'daki bir sorumlusu, bir mahkeme düzenliyor, ona insanlar istemese de gidiyor, yargılanma sonunda ceza alıyorsa burada yasa dışı bir terör eylemi var. Bomba patlamıyor olması onu terör eylemi olmaktan çıkarmaz. BELEDİYELER DEVLETİN PARASIYLA TERÖRÜ BESLİYOR KCK'nın finans kaynağı olarak belediyeleri kullandığı iddia ediliyor, bu devlet için büyük paradoks değil mi? Mesela belediyeler dağda bir çatışma olduğunda, öldürülen PKK'lının cenazesini kaldırıyor, öldürülen PKK'lının ailesine, kardeşlerine maaş bağlıyor, sosyal yardımda bulunuyorlar. Belediyelerin ve derneklerin böyle bir rolü var. Yani PKK dağda çatışırken, belediyeler ve diğer sivil görünümlü PKK uzantıları şehirde o savaşı ayakta tutmaya çalışıyorlar, hem finanse ediyorlar hem de moral desteğini sağlıyorlar. Devletin parasıyla belediyeler terör örgütünü doğrudan finanse mi ediyor? Belediyelerin son dönemde imkânları oldukça arttı, bu belediyeler bu imkânlarını PKK'ya sonuna kadar kullandırtıyorlar. Kanalizasyon, sulama, yol yapımı ihalesi açıyor, bu ihalelere bir-iki kişi katılıyor, katılan kişi ya dağdaki bir adam ya da dağdaki bir adamın yakını oluyor. İhaleyi o kazanıyor, iş yapmış görünüyor, oldukça yüklü bir para bunun üzerinden dağa, örgüte gidiyor. Böylece Türkiye Cumhuriyeti Devleti, belediyeye yol, köprü yapsın, su getirsin diye verdiği parayla kendisine karşı silahlanmış bir örgütü desteklemiş oluyor. Bu terörün finansmanıdır. Bunun tanımı ABD'de, İngiltere'de de, İspanya'da da aynıdır. Yani siyaset terörün önlenmesi için değil, beslenmesi için bir araç haline geliyor. PKK, IRA'yı taklit ediyor, bu çerçevede bazı insanlar yasal görevler alıyorlar. IRA'dan farklı olarak PKK silahlı hareketin beynini oluşturuyor, IRA'da yöneten Sinn Fein'dir, IRA bir anlamda siyasi hareketin eli koludur. PKK örneğinde ise el kol olması gereken PKK, işin beyni, BDP gibi siyasi partiler ise PKK'nın kullandığı el kol haline geliyorlar. Belediyeler de aynı şekilde burada bir araç haline geliyor. BDP ve belediyeler, muhtarlıklar, PKK'ya sempatisi olan insanların yönettiği odalar, sözde sivil toplum kuruluşları, bir kitlesel temsili sağlamaktan, bölge halkının görüşlerini siyasete taşımaktan, bir fikri savunmaktan ziyade PKK'yı ayakta tutmak ve PKK'nın aldığı kararları uygulamak için faaliyet gösteriyorlar. MAHKEMEDE KÜRTÇE TERCÜMAN BULUNMALIYDI Yargı süreci var, belediye başkanlarının serbest bırakılması eylemsizlik kararının uzatılması için ön şart olarak gündeme getiriliyor. Burada bir yargı süreci var. Yargı sürecinde yapılan pek çok hata var. Sanıkların Kürtçe konuşamaması, konuşturulmamaları çok büyük yanlış oldu. Davanın açılma nedeni ne kadar haklı olursa olsun, insanların ana dillerini davada konuşturmadığınız zaman o davanın özüne zarar vermiş olursunuz. Bir insan kendisini en iyi ana dilinde ifade eder. Suçlanan bir insanın mahkemede ana dilini kullanma hakkı tüm hakların temelini oluşturur. O insanlar, “Ben Kürtçe kendimi daha iyi ifade edebilirim” diyorlarsa, o zaman Kürtçe bir tercüman bulmak zorundasınız. Eğer bulmazsanız o mahkeme mahkeme olmaktan çıkar. Demokratik açılımda en önemli engeli bu oluşturuyor. Kurumlarımız çok tutarsız. Bu durum nasıl demokratik açılımın önündeki en büyük engeli oluşturuyor? Bir anne – baba düşünün, çocuğunu kucağında sevip okşarken birden tokat atıyor, o çocuk anormalleşmeye başlar. Şu an bölgedeki Kürt vatandaşlarımızın durumu da budur. Bir valilik, 24 saat Kürtçe arama merkezi oluşturuyor, Kürtçe opera, tiyatrolar sergilettiriyor. Öbür ile geçildiğinde adamın iki kelime kullandığı Kürtçe suç haline dönüşebiliyor. Yasalar bu kadar geniş yorumlanamaz. SEÇİLMİŞ DE OLSA KİMSENİN SUÇ İŞLEME AYRICALIĞI YOKTUR Seçilmiş belediye başkanlarının tutuklanmasını da “tutarsızlık” olarak mı değerlendiriyorsunuz? Bir belediye başkanının veya bir milletvekilinin, seçilmiş veya seçilmemiş hiçbir yurttaşın suç işleme ayrıcalığı yoktur. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı bir ihale açsa, amcasının oğluna bütün ihaleleri ihaleye fesat karıştırarak verse, kendi yakınına birkaç milyon dolarlık rant sağlasa bu suç mudur? Suçtur. İstanbul Belediye Başkanı, bu faydayı amcasının oğluna değil de bir terör örgütüne sağlasa, suçun suç olma özelliği azalır mı yoksa katlanır mı? Buradaki manzara budur. KCK davasındaki suçlama, belediye başkanlarının terörü finanse etmeleridir. Seçilmiş olmaları onları suçtan muaf tutmaz. BARIŞ GELSİN DİYE HUKUK KURALLARI ASKIYA ALINAMAZ KCK'dan tutuklananlar serbest kalsın şartı, bir bakıma şehirde terör yapanlara ceza verilmesin gibi bir şey. Bir ülkede barış gelsin diye hukuk kuralları askıya alınmaz. PKK eylemsizlik kararı alacak diye, otobüse taş atma, insanları öldürme, insanları ölesiye dövme, arabaları yakma, terörü finanse etme özgürlüğü verilmez. Dağdaki terörist şehre inip, şehirde ortamına göre terör eylemi yaptığı zaman bu terörün bitmesi anlamına gelmez. Birileri yanılıp, demokratik açılımı örtgütün istediği her şeyi yapmak sanırsa çok fena halde acı bir ders alınır ve yeniden başa dönülür. Habur'da olan budur. Türkiye sık sık “güvenlik mi özgürlük müî tercihi ile karşı karşıya bırakılıyor. Demokratik açılımın iki temel esasından bir tanesi, koşulsuz demokrasidir. PKK ister eylem yapsın isterse yapmasın, ister eylemsizlik kararı alsın isterse almasın, her gün bombalar patlıyor da olabilir, devleti bu ilgilendirmemeli. Kürt'e Kürt olduğu için, Türk'e Türk olduğu için değil, kendi vatandaşı ve insan olduğu için her hakkını vermeli. Bu devletin sınırıdır. Ama, demokratik açılımın ikinci ana sütunu güvenlik ve düzendir. Terörist olsun olmasın, Kürt olsun Türk olsun herkes bilecek ki, bir otobüsü yakamaz. Otorite ve düzenin olmadığı yerde demokrasi de yaşayamaz. Neden insanlar bu noktada ikna edilemiyor? Liberal ve bazı sol aydınlar bu süreç içerisinde polis ve askeri, istihbaratı, hatta devleti hiç görmek istemiyorlar. “Devlet çekilsin aradan, terör örgütü şehre insin. Devlet zulmetmezse örgüt de zaten silahı bir tarafa gömer î diyorlar. Bu çocukça bir düşünce. Bu, Türkiye'nin yaşadıkları nedeniyle, beyni travmaya uğramış insanların düşünceleri. Art niyetli değiller, fakat bu travmatik ve hastalıklı bir düşünce. Hukukun, demokrasinin, insan haklarının güvencesi polistir, güvenlik güçleridir, istihbarattır. Dünyanın en güçlü demokrasilerinde en güçlü polisi görürsünüz. Dünyanın en güçlü polisi FBI ABD'dedir, dünyanın en güçlü istihbaratı CIA ABD'dedir, Çin'de değildir. Türkiye'de de demokratik açılımın sağlanmasında en büyük güvence, hukuk içine alınmış güvenlik güçleri ve devlettir. LİBERALLERLE YOL AYRILIĞI KCK operasyonları demokratik açılım sürecinin başında oluşan ittifakta bir ayrışmaya mı yol açtı? Gazeteci - televizyoncuyla bir ülkenin aydınları ve elitleri aynı şey değildir. Üniversiteler, uzmanlar devre dışı. Geçmişte bu devlet herkese çok ağır bedeller ödetmiş, aydınlar arasında neredeyse fikrinden dolayı hapis yatmamış insan yok. Bu insanlarda farkında olmadan ciddi bir devlet düşmanlığı refleksi gelişmiş. Devleti terör örgütlerinden bile daha kirli yapılar olarak görmeye başlamışlar. Devletin değiştiğine, hem demokratik hem de güçlü olabileceğine inanamıyorlar. Bundan dolayı da devlete karşı çok sert tepkiler veriyorlar. USAK'la liberaller arasında bir yol ayrılığı mı yaşanıyor? Yol ayrılığı değil, USAK olarak biz demokrasi ve hukukun tavizsiz savunucusu olduk. Aynı zamanda işin gereklerinin de tavizsiz savunucusu olduk. Hiç kimse kusura bakmasın, bu binada terör konuşan insanlar kütüphanelerde sabahlıyorlar. Biz derin devletle de, terörle de, dinci radikalizmle de, radikal Marksisizm'le de aramıza aynı mesafeyi koyduk. Burada söylenen sözler ideolojik değildir, emeğin ve aklın ürünüdür. Bizim söylediklerimizden Ergenekon da, PKK da, El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide de mutlu değil. Bu da bizim sağlıklı düşündüğümüzün en güzel göstergesi. Romantizm aşkta iyidir, ama terör konuşuyorsak iyi değildir. Bu da bazılarına kapak olsun.
<< Önceki Haber Laçiner: PKK hareketinin beyni yok Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER