Single ve gelecek projelerini konuşmak üzere buluştuğumuzda fark ettik ki yıllar bile değiştirmeye yetmemiş ünlü
sanatçıyı. Hâlâ yakışıklı, naif, gözlerinin içi gülüyor konuşurken. Duyguları alınmış gibi görünse de sinirleniyor, üzülüyor yeri geliyor çıldırdığı anlar da oluyormuş. Ama asaletli duruşunun torunlarını severken bozulduğunu da
itiraf ediyor
Erol Evgin.
Beyefendi kişiliğinden taviz vermeye de hiç niyeti yok, zira o kendini
Allah'a beğendirmek derdinde. "İnsan kendinden memnun olamaz mı kardeşim, çok
şükür memnunum. Dönem değişti diye ben değişecek değilim." diyor.
1970'li yılların pop starı
Erol Evgin 6 yıl ara verdiği
müzik çalışmalarına 'Yeni Yıla Sensiz Giriyorum' ve 'Sensiz Olmuyor' isimli iki
şarkılık single ile döndü. Merak etmeyin single ile geçiştirmeyecek yılı. Zira kendi tabiriyle single müziğin 'az sonra'sı. 11 şarkıdan oluşan yeni
albümünü nisan ayında buluşturacak müzikseverlerle. "Peki, neden single?" diye soranlara ilginç bir
cevap geliyor Evgin'den: "Müzik dünyasındaki
ekonomik kriz ve bilgisayardan para ödemeden şarkı indirmeye devam edersek kısa bir süre sonra benim torunlarım şarkısız kalacak. Müzik üretmenin çaresi single."
Ekonomik krize esprili bir de gönderme yapıyor ünlü sanatçı: "Şarkıların sözlerinde, düzenlemelerinde ve klipte oğlum Murat Evgin'in imzası var. Yani 'Kendin pişir, kendin ye!' durumlarındayız."
Öncelikle single hayırlı olsun. Ama 6 yıl uzun bir ara değil mi müzik için?
Evet, 6 yıl uzun bir ara ama bu arada müzikten hiç kopmadım. 2005 yılında
Melih Kibar aramızdan ayrılınca artık 30 yaşını geçmiş unutulmaz şarkılarımızı
gençlerle paylaşmak gerekir diye düşünüp iki koleksiyon albüm çıkardım. Biri konserlerimden oluşan 'Hep Böyle Kal' isimli DVD, diğeri de 'Erol Evgin 40 yıl 40 Şarkı' isimli albüm. Yeni nesiller benim şarkılarımı bilmiyorlardı, bu iki çalışma beni gençlere tanıttı.
Peki neden iki şarkılık bir single?
Aslında ilkbaharda 11 şarkılık bir albümüm müzikseverlerle buluşacak. Şu anda yoğun bir şekilde çalışıyoruz, her gün stüdyodayız. Ama hazır elimizde yeni yılla ilgili bir şarkı varken dinleyicilerimizle buluşturalım istedik.
Single çıkarırken 'Erol Evgin kalitesine zarar verir mi?' endişesi yaşadınız mı?
Bana zarar verir endişesi hiç taşımadım. Aksine müzik dünyasında ekonomik bir kriz var. Şarkılar bilgisayardan indiriliyor ve kimseye para ödenmiyor. Şarkıcılar, yorumcular, yapımcılar para kazanamıyor. Kısa bir süre sonra benim torunlarım şarkısız bile kalabilir. Bu çok ciddi bir sıkıntı ve onu aşmak için sanatçılar çareler arıyor, single o çarelerden biri. Hem sanatçıya üretme imkanı hem de yapımcıya
ucuz maliyet şansı veriyor.
Şarkı sözlerinde, düzenlemelerinde ve en son klipte oğlunuz Murat Evgin'in imzası var. Tam bir
aile dayanışması...
Ekonomik kriz nedeniyle 'Kendin pişir, kendin ye!' durumu söz konusu (gülüyor). Ama Murat çok iyi bir müzik adamı. Çok çalışkan; yeni besteler ve dizi müzikleri yapıyor. Kariyerinde yeni bir basamağa çıkıyor, ünlü sanatçılara beste verecek.
Boynuz kulağı geçti mi yani?
Sanatçılar kıskanç olurlar ama insanın hayatta kıskanmayacağı tek varlık evladıdır. Hakikaten hiç kıskanmıyorum. Arkamda bıraktığım 40 yıllık bir müzik kariyerim var, o daha çok genç. Ama boynuz kulağı geçsin istiyorum.
Türkçe sözlü hafif
batı müziğinin bugünkü karşılığı pop müziği. Ancak şarkı sözlerini kıyasladığımızda sizinkiler ağır bile sayılabilir...
Dönemlerin ruhu vardır. 1970'li yıllarda eşyalar daha uzun soluklu kullanılırdı, yıpranırdı, yamanırdı, ters düz edilir tekrar giyilirdi. Arkadaşlıklar, dostluklar ve evlilikler daha uzun solukluydu. Şimdi ise sevgi bitti deniliyor.
Benzin bitti d
emek gibi bir şey. Bizim şarkılarımız o döneme ayna tutuyordu, bugünün şarkıları da
tüketim toplumuna ayna tutuyor. Ama dönem değişti diye ben değişecek değilim. Ben yine derin anlamlar taşıyan sözleri, Türk musikisinin ezgilerini, Türk gibi sıcak, sade Türkçeyi bozmadan söylüyorum. Gençlik de birtakım özlemler içinde gün gelir yine tozlu raflardan çıkarıp bizleri dinler.
1986 yılında arabesk müzik yaygınlaşınca sahnelere ara veriyorsunuz. Rahatsız mı oldunuz?
1980'lerde Şan Tiyatrosu'nda müzikallerde oynuyorduk, ancak orası yanınca sokakta kalmış hissine kapıldık. Gazinolara tekrar döndük ama mutsuz olduk. Çünkü gazino kültürü bitmişti.
Arabesk yaygınlaşmış, gazinolar ağır ağabeylerin geldiği, hanım sanatçılara çiçekler verdiği bir yere dönüşmüştü. Arada aşka gelip havaya
silah sıkıyorlardı. Baktım ki bu bana göre değil. Söyleyecek sözün olmadığı zaman susmasını bileceksin, dedim ve mimarlığa başladım.
Arabesk sevmiyorsunuz yani?
Arabesk müzikle aram hiç iyi olmadı, hiç barışmadım ve dinlemem de. Arabeski bir tavır olarak değerlendiriyorum. Kentin çeperlerine tutunmaya çalışmış insanların geliştirdiği ya da onlar için geliştirilmiş, kaderci ve umutsuz bir tavır. Ancak Orhan Gencebay'ın güzel bir şarkısını sırf arabesk diye bir kenara atmam.
Bu, o dönemin gerçeğini yok saymak olmaz mı?
Evet şarkılar o döneme tanıklık ediyor ama ben arabesk sevmek zorunda değilim. Tıpkı o
yaşam şeklini tasvip etmediğim ve sevmediğim gibi. Ama o insanların hiçbir suçu yok. Köyünden kopup da ekmek parası için İstanbul'a gelen insanları ayıplamam ama o insanlara doğru yaşam koşulları sunmayanları ayıplarım. O insanların çaresizlik içinde dinlediği müziği ayıplamam ama o müziği dinlemem.
Erol Evgin'i mutlu, sakin, beyefendi imajıyla tanıyoruz. Sorununuz yokmuş gibi duruyorsunuz?
Hiç sorunsuz olur mu tabiî ki pek çok sorunum var ama hep şükretmeyi bilirim. Güne şükürle başlarım, şükrederek yatarım. Allah'a; bana ev,
araba ver diye değil, sadece
akıl ve beden sağlığı ver, diye yakarırım. Bir de çaresiz dertler, büyük hastalıklar olmasın yeter; diğer sorunları çözerim, Allah bana akıl vermiş.
Düzgün adam olmaya programlanmış gibisiniz...
Nihai amaç olgun ve kamil insan olmak, Allah'a kendimizi beğendirmek. Düzgün insan olacaksın ki çocukları n da düzgün olsun. Aksi takdirde terslikler çocuğuna da geçer ve o da seni üzer. Allah'ın insanları çocuklarıyla cezalandırdığını ve mükafatlandırdığını düşünürüm. En büyük ceza da hayırsız evlattır.
Erol Evgin hiç mi kimseye kızmaz, sinirlenmez?
Evliya değiliz ya canım tabii ki farkında olmadan birilerini kırmışımdır özellikle
gençlik yıllarımda. Ama sinirim beş dakikada geçer, bir insanı kırdığımı fark edersem hemen özür dilerim. Sanatçılar çocuk gibidir hemen unutup gideriz. Kul hakkı yemekten korkarım. Kandillerde mesajlar geliyor. Bu gece bütün günahlarınızda yüzde yüze varan indirimler var, ama
kul hakkı kampanyaya dahil değil, diye. (gülüyor)
Çılgınlık da yapar mı?
Tabii yapmaz mı, ama söyler miyim hiç sana. İmajım bozulur.
Hep düzgün insan olmak sıkıcı değil mi?
İnsan kendinden memnun olamaz mı kardeşim, çok şükür diyorum.
Çocuksu bir tarafım var ve korumaya çalışıyorum.
Duygularınızı belli etmediğiniz gibi siyasi anlamda renginizi de hiç belli etmediniz?
Daha zordu ama benim işim. 1980'den önce solcu arkadaşlar kendi gruplarına konser veriyordu, sağcı arkadaşlar kendi gruplarına. Benim konserlerime ise bir gün sağcı bir gün solcular geliyordu. Bir keresinde kapalı
spor salonunda sağcı ve solculara konser veriyorum, sağ tarafıma bir
rozet takıldı baktım kurt resmi var. Solcular yuhaladı, sonra onlar gelip rozet takınca sağcılar yuhaladı. Sanatçıların günlük
siyasetin içinde olmasını tasvip etmiyorum.
Gençliğinizde sol görüşe daha yakın olduğunuzu söylemiştiniz. Eksen kayması oldu mu?
Bugün o derece sol düşünmüyorum belki ama hâlâ paylaşımdan, eşitlikten yanayım. Türkiye'de
futbol takımı tutar gibi
renk aşkıyla siyaset yapıyoruz. Oysa ben her partiye oy vermişimdir. Benim desteklediğim partinin performansı iyi değilse ona oy vermem. İyi işler yapanın önünü niye keseyim ki, ona oy veririm.
Muhalif bir yapınız olmadığı ve siyasi renginizi belli etmediğiniz halde
Özal,
Çiller,
Mesut Yılmaz,
Baykal ve son olarak AK Parti'den teklifler aldınız. Sizde nasıl bir ışık görmüş olabilirler?
Politikacılar halkla sağlıklı ilişkiler kurmuş insanları kullanmak ister. Mimarlar kentin imarından anlayacak en iyi kişidir. Bende mimarım, bundan olabilir. Mesela
Kadir Topbaş benim okul arkadaşım, kendisini çok başarılı buluyorum. Benim de insanlığa iyi
hizmet edeceğimi düşünmüş olabilirler. Ben 40 yıldır emek verdiğim müziğimi yetim bırakamazdım.
En son yaptığınız televizyon projesi 'Bir Şarkısın Sen' epeyce eleştirildi. Sizde herhangi bir pişmanlığa neden oldu mu?
Ben hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Formatı izlediğimde çok heyecanlanmıştım. Çocuklar hayatın her alanında olmalı ama korunmalılar. Biz programa katılan çocuklarımıza
psikolog desteği veriyorduk. Eleştiriler
rakip kanalların çıkardığı bir şeydi. Programa katılan çocuklardan 6-7 tanesi konservatuvara başladı. Şebnem birincilikle piyano bölümüne girdi.
Yeni
sezon için
eleme duyuruları yapıldığı halde yayından kaldırıldı...
Yapımcılar kanalla anlaşamadılar. Ancak
ocak ayından sonra başka bir kanalda yeniden başlayabilir.
Son olarak, evde
iktidar kim?
Evde
küçük işlerin kararını eşim verir. Mesela çocukların hangi okula gideceği, hangi semtte oturacağımız, aylık gelirimizin ne kadarını nerede harcayacağımız gibi.
Avrupa Birliği, silahsızlanma gibi büyük konularda ise karar bendedir. (gülüyor) Yani erkekler hep karar veriyor gibi görünse de iktidar kadındadır.
Karaca'nın 'vebalı gibi benden kaçtılar' sözü içimi acıtır
Cem Karaca,
Barış Manço eski dostlarsınız. Onları anınca burnunuzu sızlatan bir anınızı hatırlıyor musunuz?
1980 yılında Sılanın Sesi konserleri kapsamında Almanya'ya gittik. Ekipte Zeki Müren,
Türkan Şoray,
Emel Sayın, Sezen
Aksu. O dönem Cem Karaca siyasi yasaklı olduğu için Almanya'da idi. Prova yaparken salonda Cem'i gördüm, sarıldık, hasret giderdik. Türkiye'ye geldiğimde annesi Toto Karaca beni görünce boynuma sarılıp ağlamaya başladı. Cem, telefonda beni gördüğünü ve çok sevindiğini anlatmış. Kimsenin kendisine ilgi göstermediğini söyleyip 'Vebalı gibi benden kaçtılar.' demiş. O söz bana çok dokundu, hâlâ andıkça içimi acıtır.