Galatasaray'ın Real Madrid'den transfer ettiği Jose Rodriguez, takımın sigortası olacağını ayrıca Melo'nun boşluğunu onun gibi dolduracağını söyledi.
Sarı kırmızılı futbolcu Jose Rodriguez, Galatasaray Dergisi'ne açıklamalarda bulundu. Bu sezon Real Madrid'den 4 yıllığına transfer edilen Rodriguez, ilk olarak nasıl bir çocukluk geçirdiğini anlattı. Zengin ve refah bir aileden gelmediğini kaydeden Jose, "Hem annem hem de babam yaşamları boyunca çalışarak beni ve kardeşlerimi en iyi şekilde yetiştirmeye çalıştılar. Ben ve her iki ağabeyim de futbol oynuyorduk. Küçük kardeşimde kariyerinin başlangıcında. Real Madrid altyapısına transfer olduğumda kazandığım parayla ailemi biraz da olsa rahatlatma fırsatı buldum." ifadelerini kullandı.
Soru-cevap şeklinde geçen röportajın tamamı şöyle:
-Galatasaray'a gelişiniz yabancı basında sürpriz olarak algılandı. Real Madrid'in sizden beklentileri yüksekti. Transfer süreci nasıl gelişti?
Söylediğiniz gibi Real Madrid'de beklentiler çok yüksekti. 2014- 2015 sezonunu Deportivo La Coruna'da kiralık olarak geçirdim. Benim için iyi bir sezondu. Önemli süreler aldım. Sezon sonunda birçok takımdan teklif aldım. Galatasaray'ın teklifi en cazip olanıydı. Galatasaray, tıpkı Real Madrid gibi sürekli kazanmaya oynayan bir kulüp ve büyük bir camia. Real Madrid'in kontratıma geri alma opsiyonu koyması benden halen beklentisi olduğunun da bir göstergesi aslında. Ancak ben Galatasaray'a geldiğim ve Galatasaray'da olduğum için çok mutluyum.
-Takımdan ayrıldıktan sonra da Real Madrid'e mektupla teşekkür ettiniz. Henüz sizin için erken olsa da Real Madrid'den gelen bir oyuncu olarak iki kulübü ve genel olarak Türkiye'deki futbol anlayışını değerlendirebilir misiniz?
Her iki kulüp de her zaman zirvede olmak istiyor. İkisi de milyonlarca ateşli taraftara, çok köklü bir geçmişe ve büyük hedeflere sahip. Dolayısıyla kıyaslamak çok zor. Antrenman seviyesi olarak çok büyük bir fark olmadığını düşünüyorum. La Liga, Premier Lig, Bundesliga ve Serie A Avrupa'nın en başta yer alan ligleri olsa da Süper Lig'in söz konusu liglerden çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Antrenmanlar hep sert geçiyor. Türkiye'deki futbol kalitesi de büyük bir potansiyele sahip.
-Jose Mourinho size çok güveniyordu. Nasıldı ilişkiniz? Buraya gelirken fikrini almış mıydınız?
Mourinho'nun altyapıda şöyle bir mantığı vardır; altyapıda kazanılan maçlar ve şampiyonluklar onun için önemli değildir. Altyapıdaki hocalarımızla da hep bunu konuşurdu. "Şampiyon olmanız hiç önemli değil, yeter ki altyapıdan oyuncu çıksın. Gerekirse küme düşmeme mücadelesi verin ama bana mutlaka oyuncu kazandırın." derdi. Genç oyuncuların yükselmesini isteyen bir hoca. Antrenmanlarda benden bu yönde bir enerji aldı ve benim için çok mücadele etti. 16 yaşında bir çocuğa A takım antrenmanlarında şans tanımasını basın da eleştiriyordu. Onun için bir risk ve sorumluluktu bu. Fakat ben onun yüzünü hiç kara çıkarmadığımı düşünüyorum. Önce 2012 yılında Alcoyano'ya karşı oynadığımız İspanya Kupası maçının ikinci devresinde beni oyuna aldı. O maçta bir gol attım. Ondan sonra da Şampiyonlar Ligi'nde Ajax'a karşı oynadığımız maçta oyuna girerek, Real Madrid'in bu turnuvada forma giyen en genç oyuncusu olma onurunu yaşadım. Jose Mourinho kariyerimde bu noktaya gelmemin ardında yatan en büyük sebeplerden biridir. Chelsea'ye geçtiğinde benimle ilgilenmeyi sürdürmüştü. Galatasaray'a gelirken onun ya da bir başkasının fikrini almama ise gerek yoktu. Galatasaray'ı zaten çok iyi tanıyordum.
-İspanyol oyuncular diğer liglerdeki meslektaşlarına kıyasla yurtdışına açılma konusunda biraz daha çekingen. Siz de çok genç yaşınızda bu cesur kararı verdiniz. Yüzünüz hep gülüyor. Takımla uyumunuz nasıl?
Tüm samimiyetimle söyleyeyim şu anda gerçekten inanılmaz derecede mutluyum. Galatasaray'ı iyi tanıyordum ancak söylediğiniz gibi transfer sürecimde kafamda soru işaretleri vardı. Tanımadığım bir ülkeye, tanımadığım bir kültüre alışmam gerekecekti. Ancak buraya gelince kaygılarımın tamamen yersiz olduğunu gördüm. Takım arkadaşlarım bana hep yardımcı oluyor. Hepsine ve özellikle de hocam Hamza Hamzaoğlu'na çok teşekkür ediyorum. Çünkü geldiğim ilk günden bu yana bana hep güven aşılıyor. Beni ilk 11'e almaktan çekinmedi. Takımda yer bulmak beni mutlu ediyor. Tüm bunların bir araya gelmesi adaptasyon sürecinin çok kısa sürmesinde etkili oldu. Beni mutlu eden bir diğer konu eşim Tamara'nın da çok mutlu olması. Eğer yalnızca ben mutlu olsaydım ve Tamara mutsuz olsaydı Galatasaray'daki kariyerim çok sağlıklı geçmeyebilirdi. Tanrı'ya şükürler olsun ki ikimiz de kendimizi çok iyi hissediyoruz. Hatta eşim "İspanya'dan çağırırlarsa kesinlikle gitmeyelim" diyor bana.
-Oyun stilinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Orta sahanın göbeğinde ve sağ kanatta oynayabiliyorsunuz.
Osmanlıspor maçındaki pas yüzdeniz yüzde 90'ın üzerindeydi. Orta sahanın göbeğinde oynamayı seven bir futbolcuyum. İhtiyaç olduğu durumlarda farklı mevkilerde oynayabiliyorum. Pas yapmayı çok seviyorum. Defansif anlamda da agresif bir şekilde mücadele ettiğimi düşünüyorum. Bu yönümü maç ritmimi yakaladığımda daha net bir şekilde gösterebileceğim. Zira uzun süre antrenmansız kalmış ve sezon başı kampını takımımla beraber geçirememiştim.
-Galatasaray orta sahasından Felipe Melo gibi son dört sezonda o pozisyonla özdeşleşmiş bir oyuncu ayrıldı. Onun ayrılmasından sonra orta sahada defansif bir zafiyet olabileceğine dair yorumlar da yer aldı futbol çevrelerinde. Performansınızı bu boşluğu doldurma açısından değerlendirebilir misiniz?
Çok kaliteli oyunculara sahip bir takımız ve bizi sonuca götürecek usta ayaklarımız var. Yanında oynadığım kaptanımız Selçuk İnan da bu oyunculardan bir tanesi. Takıma hücum yönünden de büyük katkı sağlıyor. Sistemin verimliliği açısından yanında savunma yönü kuvvetli bir oyuncu olması gerekiyor. Daha önce bu görevi Melo üstleniyordu, şimdi ise ben varım. Zamanla savunma açısından aynı agresif performansı gösterebileceğimi düşünüyorum. Özellikle Avrupa mücadelemizde o bölgeyi biraz daha güvenli tutmamız gerekebilir. Benim görevim de dörtlü defans önünde bir sigorta rolünü oynamak olacak. Gerek Türkiye'deki gerekse Avrupa'daki maçlarımızda bunu tıpkı Melo gibi yapabileceğime inanıyorum.
-Gelir gelmez eski kulübünüze karşı forma giydiniz. O maçta çok soğukkanlı oynadınız. Yeni takımınızdaki ilk maçınızı eski takımınıza karşı oynamak size neler hissettirdi?
Aslında çok duygusal anlar yaşadım. Real Madrid'de çok uzun süre kaldım. Beni en çok etkileyen Santiago Bernabeu'da misafir takım soyunma odasında olmaktı. Sahaya açılan koridorda soyunma odalarını ayıran bir tel vardır. Ben hep telin ev sahibi tarafında olurdum. Sahaya çıktığımda Real Madrid taraftarının beni tribünlere çağırması ve alkışlaması da gözlerimi doldurdu açıkçası. Yeni takımımdaki ilk maçı oynayacak olmanın heyecanı da eklenince hislerim daha da karmaşık hale getirdi. Sahaya çıkıp görevimi en iyi şekilde yaptığımı düşünüyorum.
-Türk Telekom Arena'daki maç sizin için nasıl bir atmosferde geçti?
Arenada oynadığım ilk maç benim için şöyle iyi geçmedi; biliyorsunuz mağlubiyetle başladık. Ama diğer taraftan taraftarları görmek, ambiyansı, o atmosferi yaşamak inanılmazdı. Gerçekten Real Madrid'de bulamayacağınız bir atmosfer vardı. Real Madrid'in tabii ki inanılmaz bir atmosferi var, taraftarları takımın yanında ve hep destekliyorlar. Ama gerçekten Galatasaray taraftarı bambaşka. Onların takıma verdiği destek, itici gücü kesinlikle karşılaştırılamaz. Özellikle rakip takım pas yaparken ıslıklamaları, etkilemeleri gerçekten insanı ister istemez zor duruma düşürür diye düşünüyorum.
-Galatasaray'da dört yıllık bir kontratınız var. Hedefleriniz neler?
En önemli amacım Galatasaray formasıyla başarılar yakalamak. Futbolun meyvesi şampiyonluk ve kupadır. Ne kadar iyi oynarsanız oynayın o meyveye ulaşamazsanız hep bir şeyler eksik kalıyor. Buraya kupalar almaya, şampiyonluklar yaşamaya geldim. Kendi kişisel hedeflerim arasında bir futbolcu olarak gelişimimi sürdürmek var. Henüz 20 yaşındayım ve burada yaşayacağım çok güzel maçlar olduğunu düşünüyorum. Bir futbolcu ve insan olarak kendimi burada geliştireceğim. CİHAN