Şeytan, dört cepheden insana hileler hazırlar
Şeytan, insanlara önden yaklaşınca, günahlarına aldırma ma'nâsına "Allah Gafûr ve Rahim'dir" der. Arkadan yaklaşınca, çocukların fakirliğin pençesine düşecekleriyle korkutur.
Sağdan yaklaşınca, övmeye, yüceltmeye çalışır. Sol cepheyi seçince dünyanın bütün güzelliğini ve şehvetlerini nazara verir, iştahı kabartmaya çalışır.
Şeytanlığın insanda mündemiç işbirlikçileri, imtihanı zorlaştıran önemli hususlardan biridir. Tefsir tarihine silinmez harflerle ismini yazdıran Er-Razî konuyla ilgili şu malumatı sunar: "Nefsin 19 kuvvesi vardır. Bunların bütünü insanı, bedenî ve maddî lezzetlere davet ederler. Bunlar, tatmak, görmek, koklamak, işitmek, dokunmak, hayal, vehim, hafıza, terkip gücü, şehvet, gazab, cazibe... ve diğerleridir. Bütün bunlara karşı bir tek kuvve olan akıl Allah'ın ibadetine ve mânevî saadete davet eder. Diğer taraftan, maddî lezzetlere çağıran bütün duygular insanın doğmasıyla âdeta kemâl derecesinde bulunurlarken, akıl ancak, yılların eğitimiyle olgunlaşabilmektedir. Bundan ötürü insanların birçoğu maddî hayata mağlub olur ve şeytanın şu sözüne masadak olma bahtsızlığına düçar olurlar: "Sen onların çoğunu şükretmeyenlerden bulacaksın." (Araf, 17)
İlk insana mağlubiyetinin ızdırabı ve yerle bir edilen gururuyla şeytan, insanı mağlup etmek için şu tehdidi savuruyor: "Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları (saptırmak için) Senin doğru yolunun üstünde oturacağım. Sonra (onların) önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın." (Araf, 16-17)
Ön cephe: "Sonra önlerinden sokulacağım" yani ölümden sonra dirilme, kıyamet, Cennet-Cehennem, hesap-mizan ve sıratı onlara inkâr ettireceğim. Bunu yapamazsam, mânevî güzellik ve saadetler konusunda onlara tembellik aşılayacağım. Onlara kendi Peygamberlerini ve dâvâlarını inkâr ettireceğim. Onları Allah hakkında şüphelere düşüreceğim. Ön cephenin bir ma'nâsı da göz göre göre insanların dalâlete sürüklenmeleridir.
Arka cephe: "Ve arkalarından yanaşacağım" Yani dünyanın ve maddenin ezelî olduğunu, her şeyin dünya hayatıyla sınırlı bulunduğunu kafalarına sokacağım. Bunu yapamazsam dünyaya, cismaniyete, nefsanîliğe ait lezzetlere onları rağbet ettireceğim. Bütün çirkinlik ve meşakkatine rağmen onlara dünyayı süsleyip güzel göstereceğim. Geçmiş peygamberleri ve dâvalarını inkâr ettireceğim. Arka cephenin bir ma'nâsı da, şeytanın çeşitli perdeler altında, hissettirmeden yanaşmasıdır. Pusuya yatar ve en ufak bir gaflet görünce de okunu fırlatıp saplar.
Sağ cephe: "Ve sağlarından yaklaşacağım" onları küfre kadar uzanacak bid'atlara boğacağım. Her kötülüğü din adına yapacak ve dinî vazifelerimizi yaptık diye aldanacaklar. Nafileyi, sünneti hatta farzı terk edenler, terki evla olan birçok hususu dinî hayatın en vazgeçilmez düsturları olarak bilecekler. Dinin köküne kibrit suyu dökerken mücahid kesilecek ve kendileri gibi düşünmeyenleri dinsizlik, hiyanet, işbirlikçi diye reddedip suçlayacaklar. Kimisi dinî hayatı çok ulvî görmesine rağmen yaşayamayacağını, o işin seçkin insanların kârı olduğunu, kendisinin ise günahkâr ve geçmişi lekeli olduğunu söyleyip İslâm ve iman dairesinden kaçacak.
Sol cephe: "Ve sollarından yaklaşacağım" Yani nefsanî arzularına mağlup olup günahlara dalanlarla dalıp gidecekler.
Onları bataklıklardan kurtarmaya çalışanlarla alay edecekler: "Siz de yaşadığınızı mı iddia ediyorsunuz" deyip hayatlarından memnun olduklarını söyleyecekler. Hürriyetin, hayvanlar gibi önlerine çıkan her kapıya başını vurup içeri girme olduğunu söyleyecek ve diğerlerinin haklarını çiğnemeyi hak elde etme gibi telakki edecekler. Bazen, henüz tamamıyla tefessüh etmemiş vicdanlarından yükselen iç isyanları ise uyuşturucu, unutturan eğlence ve yarışmalarla bastıracaklar.
Şeytanı eli boş döndürün
Şakik-i Belhî anlatıyor: "Her sabah dört cepheden şeytanın saldırısına uğrarım. Önden yaklaşınca, günahlarına aldırma, ma'nâsına "Allah Gafûr ve Rahim'dir" der. Ona şu âyetle cevap veririm: "Ve Ben, tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra da yola gelen kimseye karşı elbette çok bağışlayıcıyımdır" (Tâhâ, 82). Arkadan yaklaşınca, çocuklarımın fakirliğin pençesine düşecekleriyle korkutur. Ona şu âyeti okurum: "Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın..." (Hûd, 6). Sağdan yaklaşınca, beni övmeye, yüceltmeye çalışır. Senin gibi veli, âbid dünyada yoktur der. Şu âyetle cevap veririm: "... O halde sabret, sonuç (günahlardan kaçarak Allah'ın azabından) korunanlarındır." (Hûd, 49). Sol cepheyi seçince dünyanın bütün güzelliğini ve şehvetlerini nazarıma verir, iştahımı kabartmaya çalışır. Hemen şu ferman-ı İlâhî'yi hatırlatırım: "Artık, kendileriyle arzu ettikleri şey arasına perde çekilmiştir." Binaenaleyh şeytan hâib ve hâsir olarak geri döner."
Dua ve ibadetle tuzaklardan kurtulabiliriz
İblis dört cepheden yaratıkların en zayıfı olan insana saldırmaya azmedince, durumu müşâhede eden melekler ciddi bir hüzne boğuldu. "Ey Rabb'imiz, insan şeytanın elinden nasıl kurtulacak?" endişesini izhar ettiler. Yüce Mevlâ şu cevabı verdi. 'İnsana iki açık kapı kaldı. Üst ve alt. Ellerini açıp, gözlerini dergâhımıza dikerek yalvarınca veya huşu içinde en şerefli organını, yüzünü yerlere koyup secde edince onun yetmiş yıllık günahlarını affederim." (Ruhu'l-Maânî c. 14, s. 41) Duâ, tazarru, ibadet, mahviyet ve teslimiyetle şeytanîlikten ancak kurtulabiliriz. Bunlara sarılmayanların iblisin oltasına takılacakları kaçınılmazdır. Bundan ötürü Fahr-i Kâinat Efendimiz (sas) bize şu duâyı öğretiyor: "Allah'ım, dinimde, dünya işlerimde, ailemde ve malımda Senden afv ve afiyet dilerim Allah'ım, görünmemesi gereken yerlerime kimseyi muttali kılma. Korkularımdan beni emin kıl. Beni, ön, arka, sağ, sol ve üst cephelerimden muhafaza et. Ayağımın kaydırılmasından ve yerlerin yarılıp içine düşmekten Sana sığınırım."