Mümin, tebliğ ve irşad görevini hiçbir zaman unutmamalı

Hz. Peygamber'e (sas) 1500 sene sonra ümmet ve talebe olmak nimeti bir bedel ister. Bu bedel, sınırlı bir ömürle, sınırsız bir ahiret hayatını kazanma mücadelesidir.

'Doğu da Allah'ın, batı da Allah'ındır' gerçeğine inanan her mümin, dünya üzerinde yaşayan bütün insanlara İslam'ı anlatma konusunda kendisini sorumlu ve görevli hissetmelidir. Ramazan ayı, bünyesinde bulundurduğu nice nimetleri gönlümüze, zihnimize boşalttı. Yeryüzünde bulunan tüm müminlere cennetin kapısını ardına kadar açarken, cehennemin kapısını sıkıca kapattı. Tevbe Suresi'nin 100. ayeti şöyle diyor: "Muhacirlerden ve ensardan yarışmayı önde bitirenlerle, güzel davranmada onlara uyanlardan Allah razı olmuştur. Onlar da O'ndan razı olmuştur. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetleri hazırlamıştır. İşte bu, büyük kurtuluştur." Bu ayette övülmüş üç sınıf insan var: 1. Muhacirler: Allah için, Rabb'imizin yolunda hicret edenler. 2. Ensar: Çok yardım sever. Zulüm ve kötülüklerden kaçanlara kucak açanlar. 3. Muhacir ve ensarın gittiği yola güzellikle tabi olanlar. Her çağın, her neslin muhaciri ve ensarı vardır. Peygamberimiz'in (sas), 1500 sene sonrasının ümmeti olarak, âlimlerimiz, zenginlerimiz, yöneticilerimiz, muhtaçlarımız, hizmet kimlikleriyle, kul olma özellikleriyle muhacir ve ensarla birlikte aynı kefeye konmaktadır. Âlimlerimiz ve amirlerimiz, toplumun hem örnekleri hem de rehberleridir. 'Efalül ülema, delilül cühela' yani 'alimlerin fiilleri, hayat tarzı, bilmeyenler için delildir' diye bir kaide vardır. Beden dilimize, lisanımıza ve topyekûn hayat tarzımıza dikkat edip bu Ramazan'da bir kere daha hatırladığımız İslamiyet'in temsilcisi olduğumuz gerçeğini hiçbir zaman unutmamalıyız. İnsanların ıslahı, ihyası, yeryüzünde yapılabilecek hizmetlerin en iyisi ve en kalıcı olanıdır. Bıkmadan, usanmadan, geri adım atmadan mücadele etmek, ıslah vazifelerimizi aksatmamak mecburiyetindeyiz. Herkes bilir ki, bozuk eşya, tamirciye külfet değil, nimettir. Problemli, sıkıntılı insanları eğitim tezgâhına alan insanlar, tamirci gibi mutlu olan, ıslah ettiği insanı kendisi için nimet gören insanlardır. Hz. Peygamberimiz'e (sas) 1500 sene sonra ümmet ve talebe olmak nimeti bir bedel ister. Bu bedel 'sınırlı bir ömürle, sınırsız bir ahiret (cennet) hayatını kazanma mücadelesidir. "Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine verilecek cennet karşılığında satın almıştır." Görülüyor ki iman ederek pazarlığı bitmiş bir alışveriş yapmışız. 'Doğu da Allah'ın, batı da Allah'ındır' gerçeğine inanan her mümin, sorumluluk sahibi olmalı ve bugün dünya üzerinde yaşayan bütün insanlara İslam'ı anlatma konusunda kendisini sorumlu ve görevli hissetmelidir. Bu sene birlikte olduğumuz mübarek Ramazan ayı mümin ve Müslüman bir toplum olarak sorumluluklarımız, vazifelerimiz konusundaki duyarlılığımızı en üst seviyeye çıkardı. Sivil toplum kuruluşlarımız, vakıf ve dernekler birbirlerinin varlığı ile iftihar etmeye başladı. Yeryüzünün neresinde olumsuz bir olay yaşansa, elbirliği ve gönül birliği ile tüm vakıflarımız, derneklerimiz oralara koştu. Üstad Bediüzzaman 'Ümitvar olunuz, bu resmigeçit inkılabatında en gür sada İslamiyet'in sadası olacaktır.' O İslamiyet ki toplumsal barışı müntesiplerine farz kılmış, Müslümanlar arası dargınlığa, küslüğe sadece üç gün zaman tanımış, yeryüzü insanının tamamını Peygamber evladı olarak tarif etmiş ve öncelikli vazifelerimizin tebliğ ve irşad olduğunu bildirmiştir. ZAMAN
RAMAZAN İMSAKİYESİ
Ramazan başlangıcından itibaren imsak ve iftar vakitlerini buradan takip edebilirsiniz.

3:45

20:26

HADİS-İ ŞERİF
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:


“Kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum; vasiyyetimi tutunuz. Zira kadın kısmı kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri üst tarafıdır. Eğri kemiği doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi hâline bırakırsan, yine eğri kalır. Öyleyse kadınlar hakkındaki tavsiyemi tutunuz. ”

Buhârî, Enbiyâ 1, Nikâh 80; Müslim, Radâ’ 60. Ayrıca bk. Tirmizî, Radâ` 11, Tefsîru sûre (9) 2; İbni Mâce, Nikâh 3