Nurullah KayaRamazan ayında, Avrupa’nın kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına kadar, Hizmet gönüllüleri her yerde iftarlar organize ediyor… Sofralarını her dinden, her kesimden insana açıyorlar… Yüreklerinden akan kardeşlik hislerini paylaşıyorlar… Yaşadıkları hicret beldelerinin dillerini pek bilmeseler de gönülleriyle dile getirdikleri bestelerle muhataplarını mest ediyorlar… Hiç dinmeyen bir neşe, hiç bitmeyen bir heyecan ve hiç eksilmeyen bir aşkla yine yeniden diyerek koşturuyor ablalar, ağabeyler… Yaprak saran teyzeleri hapse atarak, hayatını Hizmet’e adamış ağabeyleri itibarsızlaştırarak saldıranlar olsa da, onların hizmetleri bugünlerde başka diyarlarda katlanarak devam ediyor. Sanki Ramazan da kendi üzerine düşeni yapıyor; yümününden, bereketinden verdikçe veriyor.
Evet, Avrupa’nın birçok yerinde coşkuyla yapılan iftarların sayısını artık sayamıyor, bilemiyoruz. Her yıl katlanarak artan Ramazan iftarları, bu yıl da Allah’ın lütuf ve ihsanlarıyla daha güzel birlikteliklere vesile oluyor. İşte bu nadide iftarlardan biri de Homburg’ta gerçekleşti. Almanya’nın güneybatısında, Fransa’ya komşu eyaletin şirin bir şehridir Homburg. Burada kendini barışa ve kardeşliğe adamış bir grup ablanın kurduğu Saarkult isimli derneğin Ramazan iftarı her yıl dört gözle bekleniyor. Öyle ki ablalar aylar öncesinden hummalı bir çalışmayla bu iftara hazırlanıyor. Organizasyon için eldeki imkânlarla her şey düşünülüyor. Adeta rekortmen bir sporcu gibi, çıtayı her yıl bir üst basamağa taşıyan Saarkult, bu yıl da muazzam bir iftar organizasyonu gerçekleştirdi.
Farklı kültürler aynı sofrada Bakanından belediye başkanına, doktorundan öğretmenine, işçisinden göçmenine kadar toplumun her kesiminden insanı aynı sofrada buluşturan iftarda gönüller, kardeşlik şarkısının sözlerini büyük bir coşkuyla seslendirdi. Geçen yıl da iftara katılan Çalışma, Sosyal, Sağlık ve Kadın Bakanı Dr. Magnus Jung, Ramazan ayında Müslümanlarla birlikte iftar yapmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Eşi ve küçük çocuğuyla iftara iştirak eden Bakan Jung, yaptığı konuşmayla tüm salondan alkış alırken, Homburg Belediye Başkanı Manfred Rippel de Saarkult Kadın Derneği’ni tanımaktan ve iftara katılmaktan duyduğu mutluluğu uzun uzun anlattı.
Çocukların Almanca ilahisiyle başlayan program, dolu doluydu. Doğu ve Batı’nın adeta sentezlendiği o kadar güzel gösteriler sahnelendi ki yaklaşık üç saatin nasıl akıp geçtiğini kimse anlayamadı. Davetliler, kimi zaman müzik aletlerinin ruhani ritimlerine, kimi zaman da ezanın tesirine dalıp gitti…
Homburg’taki bu özel gecede sadece oruç açılmadı; aynı zamanda köprüler kurmak ve kültürel çeşitliliği kutlamak için de bir araya gelindi. Yapılan konuşmalarda bu gerçek çok güzel ifade edildi: “Dünyanın sıklıkla gerginlikler ve yanlış anlaşılmalarla karakterize olduğu bir dönemde, bir araya gelip bizi birleştiren ortak noktaları keşfetmemiz daha da önemli hale geliyor. Hepimizin farklı gelenekleri, görenekleri ve inançları var, ama nihayetinde aynı temel değerleri paylaşıyoruz: hayırseverlik, şefkat, hoşgörü, saygı ve barış özlemi. Bunlar bize, farklılıklarımıza rağmen hepimizin büyük bir insan ailesinin parçası olduğumuzu hatırlatıyor. Çoğumuz için oruç, tefekkür, dua ve kendini geliştirme zamanıdır. Bu, durup gerçekten önemli olan şeyin ne olduğunu düşünmek için bir fırsattır: Birbirimizle olan ilişkilerimiz ve birbirimize karşı sorumluluğumuz. Bu feragat zamanında, sahip olduklarımıza şükretmeyi ve hayatın her zaman güneşli tarafında olmayanlara karşı şefkat geliştirmeyi öğreniriz. Bu değerler, günlük hayatımızda büyük önem taşımaktadır.”
İftarın gayesi kültürel ortaklıkları keşfetmek İftarın gayesi, Almanya’daki toplumu güçlendiren kültürel ortaklıkları keşfetmekti. Paylaşılan lezzetli yemekler, anlatılan hikâyeler, söylenen besteler… Bunların hepsi, hem çeşitliliğin hem de birlikteliğin bir ifadesiydi. “Herkesin, kökeni veya inancı ne olursa olsun, bir yeri olduğu kapsayıcı ve saygılı bir topluluk yaratmak için birlikte çalışalım. Buraya bu kadar büyük bir kalabalıkla gelen sizler, bana birlikteliğin mümkün olduğunu gösteriyorsunuz! Hepinize, geldiğiniz ve bu özel akşamı birlikte geçirmeye gönüllü olduğunuz için teşekkür ederim.”
Ve bu sözleri, ellerini patlatırcasına onaylayarak alkışlayan salondaki her kesimden insan… İşte bu güzel mesajlar, iftara katılan Katolik ve Yahudi temsilcileri tarafından da dile getirildi. Fransa sınırındaki bu şehir beni uzaklardaki memleketime, İstanbul’a götürdü… Ama asırlar önce kaybettiğimiz Anadolu hoşgörüsüne ve irfanına da… Fransız tarihçi Prof. Dr. François Georgeon, bir dönem Anadolu’daki Ramazanları ne de güzel tasvir ediyor: “Ramazanda Müslümanlar ile Gayrimüslimler arasındaki ilişkilerden çıkan imge bir tezat yansıtır: Sanılabileceğinin tersine, bu ilişkiler oruç ayı boyunca yoğunlaşır. Oruç yüzünden yeni bir set oluşması bir yana, daha zengin bir toplum ve kültür hayatı, daha fazla kaynaşmaya yol açar; cemaatler arasındaki ayrımları artırmak bir yana, onların azalmasına vesile olur. İstanbul’un Müslüman cemaati, kendi kimliği üstüne kapanmak yerine daha dışa açık, daha geçirgen olur. Bu, oruç ayında toplumsal hayatın genellikle daha zengin olması; daha çok ilişki ve yaklaşma fırsatı bulunması kadar, Ramazan’ın bu toplumsal hayatı kendine daha güvenli kılması ve bu hayatın kendini daha güçlü hissetmesi sayesindedir.”
Prof. Georgeon’un tarif ettiği Ramazanları artık Müslüman ülkelerin çoğunda görmek mümkün değil. Özellikle de sahurda polis operasyonlarının yapıldığı, iftardan sonra insanların coplarla dövüldüğü, bırakın Gayrimüslimleri, Müslümanlara bile müsamahanın gösterilmediği Türkiye’de...