PROF.DR. OSMAN ŞAHİN- SAMANYOLUHABER.COM
SAHABEYİ ANLAMAK VE ONLARA YAPILAN SALDIRILAR 15
Modern dünyanın bugün insanlara dayattığı, ama İslâm’ın bazı yönlerine onay vermediği bir hayat tarzı söz konusudur. Bu hayat tarzı ve onu besleyen düşüncelerin mutlak doğru oldukları ile ilgili yapılan propagandaların ve telkinlerin etkisiyle de bunlara alternatif getirilemeyeceği ve değiştirilemeyeceği, Kur’an ve Sünnet’in ortaya koyduğu bazı değerlerin ve hayat tarzının artık bu modern toplumda karşılığının bulunmadığı ve dolayısıyla uygulanamayacağı fikirlerinin benimsenmiş olması düşüncede önemli savrulmalara yol açmıştır.
Fethullah Gülen Hocaefendi, "Dinin Müstakim Yorumu Adına Ölçüler" başlıklı yazıda, bu savrulmalara dikkat çekmektedirler: “Alışkanlıklar, lüks ve fanteziler, farklı görüşlerle kendini ifade etme mülahazaları, insanları Kur’ân’ın ruhuna aykırı bir kısım marjinal görüşlere sevk edebiliyor. Keza modern dünyanın dayattığı hayat tarzını altından kalkılamaz ve değiştirilemez görme, aslından uzaklaşan bir kısım uygulamaları yeniden yörüngesine oturtmanın mümkün olmadığını düşünme veya terkedilmiş ve unutulmuş bir kısım değerleri yeniden topluma benimsetmenin artık imkânsız olduğu kanaatine sahip olma da bu konudaki kayma ve savrulmaların diğer gerekçeleri olarak görülebilir.”
SAHİP OLUNAN DEĞERLERE VE İNANILAN HAKİKATLERE GÜVEN PROBLEMİ
Böyle bir vahim duruma düşülmesinin en önemli sebepleri olarak karşımıza, kendi dinini tam olarak bilmeme, dinin sunduğu hakikatlere ve değerlere tam anlamıyla inanmama ve güvenmeme problemleri çıkmaktadırlar.
Hocaefendi, aynı yazıda, bu problemlerin temelindeki iman problemlerine dikkat çekerek, bu konudaki düşüncelerin ve yaklaşım tarzlarının nasıl olması gerektiği hususunda önemli uyarılarda bulunmaktadırlar:
“Böyle bir düşüncenin altında hem Allah’ın inayet ve riayetine gerektiği gibi inanmama hem de sahip olunan değerlere ve inanılan hakikatlere yeterince güvenmeme gibi sebepler vardır. Oysaki bu konuda Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) örnekliği bize yeter. Zira O, her türlü zulüm ve vahşetin kol gezdiği cahiliye toplumundan, akıl ve kalpleri terbiye edecek bir ümmet yetiştirmiş; cahil ve görgüsüz insanları medeniyet muallimliğine yükseltmişti.
Eğer problemlerin sadece kendi ceht ve çabalarımızla çözüleceğini zannediyor, yeni bir ba’sü ba’de’l-mevte giden yolu kendi güç ve iktidarımızla sınırlı görüyorsak büyük bir yanılgı içindeyiz demektir. Bize düşen, vazifemizi yapıp şe’n-i rububiyetin gereğine karışmamaktır. Biz, kendi sorumluluklarımızı yerine getirdikten sonra hakikatin gücüne dayanmalı, Allah’ın ekstradan inayetlerine inanmalıyız. Kâinattaki baş döndürücü tasarruf ve icraatlarıyla kuvvet ve kudretini ortaya koyan Cenab-ı Hak, bizim minik gayretlerimize de bereket lütfedecek, yetersiz kaldığımız yerlerde elimizden tutacaktır. Bu açıdan kendi acziyet ve zafiyetimize bakarak hakikatlerle oynamamalı, modern hayata ayak uyduracağız diye sahip olduğumuz değerlerden uzaklaşmamalıyız. Kur’ân’ın gücüne inanmalı, ona itimat etmeli ve yüz yüze geldiğimiz problemlere çözüm bulma zannıyla onun hükümlerini tahrif etmemeliyiz.”
İlk bakışta samimi ve dini korumaya matuf şeylermiş gibi görünen; “Günümüzdeki insanlar bunları anlamazlar”, “modern hayata bu meseleleri uygunlaştırmak gerekir”, “bu hususta Kur’an’da ve Sünnet-i Seniyye’deki uygulamalar eskiye ve o zamana ait uygulamalardır, bugün için geçerli değillerdir, aklımızla bunları yeni baştan bugünkü insanların anlayışlarının kabul edeceği bir şekilde yorumlamak veya değiştirmek gerekir” gibi düşünceler ileri sürerek ve karşılaşılan bu zor problemlere cevaplar buluyoruz diyerek yapılanlar, dinin hükümlerini, esaslarını ve temellerini tahrif (değiştirme) ve tahrip etmekten başka bir şey değillerdir ve Allah’a, Kur’an’a ve Rasûlullah’a (aleyhissalatu vesselam) itimatsızlık ve güvenmemekten ve iman hususundaki çok büyük problemlerden kaynaklanmaktadırlar.
SAHABELERİN VE SELEF-İ SALİHÎNİN DURDUĞU YERDE DURMA VE TEMEL DİSİPLİNLER YÖRÜNGESİNDE HAYATI GÖTÜRME
Günümüzde Kur’an’dan bir uzaklaşma ve ona karşı bir yabancılaşma yaşanmıştır. "Kur’ân ve Biz" başlıklı Kırık Testi'de, yeniden onu derinlemesine duyma ve bizim ferdî, ailevî, içtimaî, iktisadî, psikolojik, pedagojik ve kültürel hayatımızda onun nurdan mesajlarını hayatımıza tatbik meselesinin zorluğu ifade edilmekte ve bu yabancılıkları aşarak Kur’ân’la yeniden irtibata geçmek için, insanların bir kere daha dinin hakkaniyetine ve Resûl-i Zîşan, Sahib-i Kur’ân’ın hak bir peygamber olduğuna yürekten inanmaları gerektiğine dikkat çekilmektedir:
“Ve hele birileri bizim güzel ve güzide müesseselerimizin içine sızarak bir şekilde bu tahribatı devam ettiriyorlarsa, yani Kur’ân hâlâ değişik şekillerde sorgulanıyor, hâlâ o sahib-i Kur’ân olan Resûl-i Zîşan’ın (aleyhissalâtü vesselâm) hadis-i şeriflerine dil uzatılıyor, hâlâ O’nun mucizeleri yerden yere vuruluyor ve hâlâ Kur’ân’a ait meseleler bir tarihsellik mülâhazasıyla ele alınıyorsa meselenin zorluğu daha iyi anlaşılır.”
Allah Rasulü’nün (sallallahü aleyhi vesellem) mesajına kulak vermeyenlerin, Müslüman bile olsalar, maddi ve manevi tatminsizlikler ve buhranlar yaşamaları, istikametten uzaklaşıp savrulmaları kaçınılmaz olmuştur.
Hocaefendi, "Dinin Müstakim Yorumu Adına Ölçüler" başlıklı Kırık Testi yazısında, tarihsellik tehlikesine karşı korunmak için dikkat edilmesi gereken bazı hususları nazara vermektedirler: “Öte yandan, dine ait meseleleri ele alırken, sahabenin ve selef-i salihînin durduğu yerde durmasını bilmek gerekir. Yoruma açık alanlarda kendi mütalaalarımızı arz etsek, zamana uygun yorumlar getirsek de, dinin muhkem (değişmez) hükümlerini çiğnememeye dikkat etmeliyiz.
Güncel problemlere çözüm bulma adına ortaya koyacağımız zihnî ve fikrî aktiviteler, bizi başta sahabe-i kiram olmak üzere selef âlimlerine karşı saygısızlığa sevk etmemeli. Zira bir kere ipin ucunu kaçırdığınız zaman işin nerede duracağı belli olmaz. Bugün sahabeyi sorgulamakla işe başlarsanız, Allah muhafaza yarın İnsanlığın İftihar Tablosu’na (sallallahu aleyhi ve sellem) bir “postacı” nazarıyla bakma küstahlığına girersiniz. Hatta iş burada da kalmayarak Kur’ân’a da uzanabilir. Nitekim günümüzde Kur’ân’a tarihsel bir metin nazarıyla bakan, onu yalnızca on dört asır evvel yaşamış insanların idrakine hitap eden bir kitap olarak gören ve bu sebeple de pek çok muhkem hükmü değiştirmeye çalışanların sayısı az değildir.”
Hocaefendi, Usûlüddin Ekseni başlıklı Kırık Testi’de, tarihsellik ve diğer yanlış akımlara karşı korunabilmek için, en sağlam ve istikametli olan yolu ise şöyle ifade etmektedirler: “İslâm’ın, Kur’ân ve Sünnet çerçevesinde nasıl hayata hayat kılınacağı, bu iki kaynaktan hüküm istinbat ederken hangi metotların takip edileceği, karşılaşılan problemlerin nasıl çözüleceği gibi Fıkıh Usûlü’ne dair konular da belirli bir dönemde isimsiz müsemma olarak bilinmiştir. Daha sonraki dönemlerde Fıkıh sahasının önde gelen âlimleri tarafından bu konular disipline edilmiş ve madde madde bunların çerçevesi belirlenmiştir. Eğer bir insan, bu temel disiplinler yörüngesinde hayatını götürürse, -Allah’ın izni ve inayetiyle- hem yanılmaz hem de çelişkiye düşmez.”
Batı dünyasında, dinden kaynaklanan problemlerin çözülmesi ancak büyük reformlar yoluyla gerçekleştirilebilmiş, bu zamanda geliştirilen ilmi metotlardan istifade edilerek din, dini değerler, dinin toplum ve bireyler yanındaki konumu tekrar yoruma tabi tutulmuştur. Batı tarihi açısından mesele alındığında, böyle yapılmasında haklı gerekçelerin bulunduğunu söylemek mümkündür.
Dinlerin mahiyet ve muhtevalarının farklılığı nazara alınmadan, benzer reformların İslam’da yapılmasının talep edilmesi, İslam aleminin sahip olduğu ve Batı’da gösterilmesi mümkün olmayan ve İslâm’ın Kur’ân ve Sünnet çerçevesinde nasıl hayata hayat kılınacağı adına en isabetli sistemleri geliştiren usul ilimlerini terk ederek, Batı’nın farklı nedenler ve amaçlardan hareket ederek geliştirdiği metotları yanlış kıyaslamalara girerek ve birebir taklit ederek İslâm’a uygulanmaya çalışılması, hakikatlerin tahrip edilmesini ve dinin ve dini değerlerin yıkılmasını ve insanların dinden uzaklaşarak büyük savrulmalar yaşamalarını beraberinde getirmiştir.