PROF. DR. OSMAN ŞAHİN- SAMANYOLUHABER.COM
SELEF-İ SÂLİHÎN DÖNEMİ OLAYLARI NASIL ANLAŞILIP, YORUMLANABİLİR? 5
Üstad Hazretleri, Emirdağ Lahikası’ndaki bir diğer mektupta, Al-i Beytin muhabbetinin Hizmet insanları için önemini vurgulamakta, ama İslâm’a zarar gelmemesi için, bu tarz ihtilaflı mevzulardan uzak durmanın zaruretine dikkat çekmektedirler:
“Peşin olarak size bunu beyan ediyorum ki, Risale-i Nur’un üstadı ve Risale-i Nur a Celcelutiye Kasidesinde rumuzlu işaretiyle pek çok alakadarlık gösteren ve benim hakaik-i imaniyede hususi üstadım, İmam-ı Ali dir (r.a.). Ve “De ki: Ben bu risalet ve irşad hizmetinden ötürü, sizden akrabalık sevgisinden başka beklediğim hiçbir karşılık yoktur.” (42/23) ayetinin nassıyla, Al-i Beytin muhabbeti, Risale-i Nur da ve mesleğimizde bir esastır ve Vehhabilik damarı, hiçbir cihette Nur’un hakiki şakirtlerinde olmamak lazım geliyor.
Fakat, madem bu zamanda zındıka ve ehl-i dalalet ihtilafdan istifade edip, ehl-i imanı şaşırtıp ve şeairi bozarak Kur’ân ve iman aleyhinde kuvvetli cereyanları var; elbette bu müthiş düşmana karşı cüz i teferruata dair medar-ı ihtilaf münakaşaların kapısını açmamak gerektir…”
Üstad Hazretleri, zikredilen ayeti kerimeden, Risale-i Nur talebelerinde ve bu hizmetlerde Al-i Beyt muhabbetinin bir esas olduğunu ve Vehhabilik damarının, hiçbir şekilde Hizmet insanlarında bulunmaması gerektiğinin manasını çıkarmaktadırlar.
Ayrıca, Yirmi Sekizinci Mektup’ta, Hazret-i Ali’in (r.a.), Vehhâbilerin atalarından ve büyük çoğunluğu Necid kabilesinden olan Hâricîlere kılıç çekmesi ve Nehrivan'da onların hâfızlarını öldürmesi, Müseylime-i Kezzâb'ın fitnesiyle dinden dönmeye başlayan Necid havâlisinin, Hazret-i Ebu Bekir'in (r.a.) halifeliğinde, Halid İbni Velid'in kılıncıyla bozguna uğratılmasından dolayı, Necid ahalisinde Hulefa-i Raşidîn'e ve dolayısıyla Ehl-i Sünnet ve Cemaate karşı bir kırılma ve gücenmenin meydana geldiğini, Müslüman oldukları halde, eskiden atalarının yedikleri bu darbeyi unutmadıklarını, Pers devletini yıkması neticesinde milletlerinin gururu kırılan Şia’nın Hazret-i Ömer'e (r.a.) karşı düşmanlık yaptıkları gibi, Hâricîlerin ve günümüzde Hâricîlerin bayraktarı olan Vehhâbilerin de Hazret-i Ali'ye (r.a.) ve Hazret-i Ebu Bekir'e (r.a.) ve dolayısıyla Ehl-i Sünnet ve Cemaate sürekli olarak intikam almak düşüncesiyle, fırsat buldukça saldırdıklarını ifade etmektedirler.
Hazret-i Ali (r.a.) velayet cephesinin başında bulunduğundan ve büyük evliyanın yolları ona dayandığından dolayı, Hâricîlerde ve günümüzde Hâricîlerin bayraktarı olan Vehhâbilerde, ehl-i velâyete karşı bir inkâr, bir tezyif damarı yerleşmiştir.
Ne kadar ilginçtir ki, günümüzde, Hizmet’le bir şekilde irtibatı olmuş olan bazı yazarlar ve akademisyenlerden, Hizmet Hareketine en şiddetli eleştirilerde bulunan insanların da tıpkı Hâricîlerde ve günümüzde Hâricîlerin bayraktarı olan Vehhâbilerde olduğu gibi, ehl-i velâyete, Müçtehidin-i İ’zam’a, mücedditlere, mezhep imamlarına ve bazen de sahabelere karşı bir inkâr, bir küçümseme ve bir hakaret tavrı içerisine girdikleri görülmektedir.
Bu insanlar da, Hulefay-ı Raşidin, sahabeler, tabiin, tebe-i tabiin, mücedditler ve ameli ve itikadi mezhep imamları üzerinden günümüze kadar en sağlam kanallardan ve en sağlam bir şekilde ulaşan İslâm’ı kabul etmekte zorlanmakta ve dinde reform yapılması gerektiğini (tecdid adı altında ama gerçek niyet tecdid değil, reformdur) iddia etmektedirler.
Dikkat edildiğinde görülmektedir ki, bunların önemli bir kısmı söylemlerinde, ehl-i sünnet düşüncesinden ziyade Mu’tezili düşünceye uygun fikirleri dillendirip savunmaktadırlar. Dolayısıyla, bu insanlarda ciddi bir kadere iman problemi de görülmektedir.
(Bu konular detaylı olarak, “Sahabeyi Anlamak ve Onlara Yapılan Saldırılar” yazı dizisinin “Dinde Reform Peşinde Olanlar” alt başlığı altındaki 10, 11, 12, 13, 14 ve 15 no’lu yazılarda ele alınmaktadırlar.)
İHTİLAFLI KONULARI GÖNDEM YAPMADAKİ BÜYÜK TEHLİKELER
Aynı risalede, günümüzdeki bazı akım ve grupların bu olayları ne şekilde kötüye kullanmakta oldukları hatırlatılarak, bu husustaki temkinin önemine tekrar vurgu yapılmaktadır:
“İşte şimdi gizli münafıklar, Vehhabilik damarıyla en ziyade İslamiyeti ve hakikat-i Kur’âniyeyi muhafazaya memur ve mükellef olan bir kısım hocaları elde edip, ehl-i hakikati Alevilikle itham etmekle birbiri aleyhinde istimal ederek dehşetli bir darbeyi İslamiyete vurmaya çalışanlar meydanda geziyorlar…
Şimdi Haremeyn-i Şerifeyne hükmeden Vehhabiler ve meşhur, dehşetli dahilerden İbnü’t-Teymiye ve İbnü’l-Kayyim-i Cevzi’nin pek acip ve cazibedar eserleri İstanbul da çoktan beri hocaların eline geçmesiyle, hususan evliyalar aleyhinde ve bir derece bid’alara müsaadekar meşreplerini kendilerine perde yapmak isteyen, bid’alara bulaşmış bir kısım hocalar, sizin, muhabbet-i Al-i Beytten gelen ve şimdi izharı lazım olmayan içtihadınızı vesile ederek hem sana, hem Nur şakirtlerine darbe vurabilirler…
İşte bu hakikat içindir ki, ehl-i hakikat, başta Eimme-i Erbaa ve Ehl-i Beytin Eimme-i İsna Aşer olarak Ehl-i Sünnet, mezkûr hakikate müstenid olan kanun-u kudsiyeyi kendilerine rehber edip, İslamlar içinde o eski zaman fitnelerinden medar-ı bahis ve münakaşa etmeyi caiz görmemişler, menfaatsiz, zararı var demişler.”
Vehabbilerin telkinleri neticesinde, günümüzde de olduğu gibi, bir kısım hocaların arasında evliyaların aleyhinde bir düşünce oluşmuş ve ehl-i Sünnet düşüncesine aykırı olan birtakım bid’alar yaygınlaşmıştır. Bu tarz düşünceler, günümüzde de çok popüler hale getirilmişlerdir. Evliyalara, müçtehidin-i İ’zam’a, mezhep imamlarına, tabiine ve sahabelere karşı bir düşmanlık meydana getirilmeye çalışılmakta ve böylece onlar vasıtasıyla günümüze kadar ulaşan ehl-i Sünnet inancı tahrip edilmek istenmektedir.
İşte bu menfi gayelerin peşinde olan bu kimseler, özellikle Asr-ı Saadet’te ve sonrasında sahabeler arasında yaşanan fitneleri sürekli gündem yaparak ve özellikle de bu fitneleri ifade ederken sahih olmayan problemli kaynaklardaki bilgileri kullanmakta ve sahabelerin dinin muhafazasında çok önemli olan vasıflarından adaletleri ve doğrulukları hakkında şüpheler oluşturmaya çalışmaktadırlar.
Bundan dolayı, hakikat ehli, başta dört imam ve Ehl-i Beytin on iki imamı olmak üzere Ehl-i Sünnet, “Fitne kapılarını kapatmak şeriatın güzelliklerindendir.” ve “Cenâb-ı Hak ellerimizi o kanlı hadiselere bulaştırmadı; o halde biz de o hadiselerden bahsedip dilimizi bulaştırmayalım.” demişler ve o zamana ait yaşanmış fitne hadiselerinin gereksiz yere konuşulmasına ve tartışılmasına sıcak bakmamışlardır.