DW Türkçe'de yer alan habere göre Alman insan hakları örgütü Pro Asyl, Türkiye'deki yargı sürecine ilişkin kapsamlı bir rapor yayımladı. İsimleri "güvenlik nedeniyle" açıklanmayan iki tanınmış hukukçunun yürüttüğü çalışmada, Türk yargısının hükümet karşıtı eleştirileri kısıtlamak için ceza davalarını kullandığı eleştirisinde bulunuluyor. Pro Asyl'in sözcüsü Wiebke Judith, "Siyasi bağlantılı ceza davaları Türkiye'de bir maskaralığa dönüştü" ifadelerini kullanarak keyfi davaların ve cezaların ülkede gündelik bir durum haline geldiğini savundu.
Pro Asyl'e göre özellikle terörizmle ilgili suçlamalara dayanan davalarda hukukun üstünlüğü mütemadiyen ihlal ediliyor. Örgüt, rapora ilişkin açıklamasında gizli tanıkların oldukça yüzeysel ifadelerinin, kimi zaman yüzlerce kişinin mahkumiyetine neden olduğunu öne sürdü.
Açıklamada, "Savunma içinse bu tür ifadelerle başa çıkmak zor hatta imkansızdır. Avukatların iddiaları çürütmek için tanıkları sorgulama veya ek sorular sorma şansı bulunmamakta" denilerek bu durumun, iddia ve savunma arasındaki "eşitlik" ilkesinin ortadan kalktığını açıkça gösteren birçok örnekten sadece biri olduğuna dikkat çekildi. Pro Asyl, ülkede yargı bağımsızlığının artık garanti altında olmadığı ve davalıların genel olarak adil yargılanma şanslarının azaldığı eleştirisinde bulundu.
İltica başvurularında Kürtler başı çekiyor
2024'ün ilk yarısında Almanya'daki Federal Göç ve Mülteciler Dairesi'nde (BAMF) Türk vatandaşlarının yaptığı yaklaşık 16 bin iltica başvurusunun kayıtlara geçtiğine dikkat çeken örgüt, önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da özellikle devlet kovuşturmasına hedef olan Kürtlerin bu başvuruların ezici çoğunluğunu oluşturduğunu belirtti. Örgüt raporda ortaya konan bilgilerin Almanya'daki iltica karar süreçlerinde daha fazla dikkate alınmasını talep ederken sözcü Judith, "Federal Göç ve Mülteciler Dairesi bu gerçekliği kabul etmeli" ifadelerini kullandı.
Pro Asyl'in 140 sayfalık çalışmasının temelini Türk mahkemelerinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarının yanı sıra Avrupa Konseyi ve Avrupa Komisyonu’nun raporları ile avukatlarla yapılan röportajlar oluşturdu. İsviçre Mülteci Yardımı kuruluşunun da desteklediği ve finansal katkı sunduğu rapora Almanya'daki Amnesty International da mali destek verdi.