Mesut Yılmaz, 28
Şubat döneminde meşru hükümete karşı karargahın emirleriyle hareket ederek
demokrasinin yara almasına neden oldu. Yılmaz, halka sistematik olarak, 'Bu hükümet gitmezse
darbe olacak' mesajları verdi.
İmam hatiplilere 'yarasa' demekten de geri durmayan Yılmaz'ın ödülü ara rejimin başbakanlığı oldu.
Türkiye demokrasi tarihine kara leke olarak geçen 28 Şubat 1997 Milli
Güvenlik Kurulu kararları öncesi ve sonrasında Refahyol hükümetinin
iktidardan gitmesi için çabalayan
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın oynadığı rol ara rejimin başbakanı olarak son buldu. Yılmaz, 28 Şubat MGK'sı öncesinde ve sonrasında yaptığı açıklamalar ile adeta halkı 'darbe geliyor, bu hükümet gitmezse darbe olacak' mesajları verdi. Yaptığı açıklamalar ile vatandaşı darbeyle korkutan Yılmaz, kendisinin başbakanlığında bir hükümetin kurulması yönünde açıktan mesajlar verdi. Milletin verdiği oylarla kurulan meşru hükümete karşı uygulanan baskının karşısında yer almayarak, demokrasinin yara almasına neden oldu. 28 Şubat'ın emir eri gibi çalışan
Başbakan Mesut Yılmaz, imam hatiplerin orta kısmının kaldırılmasıyla ilgili olarak verdiği bir demeçte İmam Hatiplileri 'yarasa' olarak niteleyerek muhafazakar kesimin büyük bir tepkisini toplamıştı.
1 ŞUBAT'TA PSİKOLOJİK HAREKAT BAŞLADI
Mesut Yılmaz, Refahyol iktidarda olmasına ve henüz 28 Şubat MGK'sı yapılmamasına rağmen sürecin siyasi ayağındaki başrol görevini oynamaya başlamıştı. Yılmaz 1 Şubat'ta verdiği demeçte yeni hükümet formüllerine açık olduklarını belirterek
psikolojik harekatın mesajını şu şekilde verdi: 'İktidar olmak için
temiz siyasetten taviz vermeyiz. Aynı şekilde Cumhuriyet'in temel ilkelerine ters görüşlerle
işbirliği yapmayız. Ama ülkeyi bunalımdan çıkarmak için getirilecek hükümet oluşumu formüllerini tartışmaya açığız'
SONRA TANKLARLA KORKUTTU
Yılmaz, özellikle
egemen medyanın Refahyol üzerindeki etkisinin yoğunlaştığı ve adeta askerin haber bülteni haline geldiği günlerde mesajlarını daha da arttırarak sertleştirmişti. Yılmaz, tarihi 28 Şubat MGK'sından hemen önce 24 Şubat'ta verdiği demeç ise oldukça talihsiz bir söz olarak siyasi tarihteki yerini aldı. Yılmaz'ın 24 Şubat demecinde şu sözler yeraldı: '
Hükümet, Cumhurbaşkanı'nın çarşaf çarşaf yayınlanan uyarılarını anlamayacak kadar kör. TSK,
Sincan benzeri bir uyarıyı 28 Şubat'ta da yapacak'
AÇIK AÇIK 'ORDU İSTİYOR' DEDİ
Yılmaz, tanklarla korkutma demecinin hemen ertesi günü 25 Şubat'ta da bu kez '
Ordu'nun hükümetin gitmesini istediğini' belirterek başbakan olmak istediğini ifade etti. Yılmaz, 25 Şubat'ta şunları söyledi: 'Ordu, bu hükümetin gtimesini istiyor. Ben darbeyi önlemek için yeni bir hükümet oluşumu konusunda özveriye hazır olduğumu söylüyorum'
'HERKES AKLINI BAŞINA ALSIN' TEHDİDİ
Yılmaz, 26 Şubat'ta ise herkesin aklını başına alması gerektiğini belirterek, 28 Şubat'a doğru mesajlarını sertleştirdi: 'Gelin darbe olmasın, rejim tehlikeye uğramasın diye işbirliği yapalım. Darbeye karşı uzlaşma
çağrısı yapıyorum. Herkesin aklını başına alması lazım'
'BU YAPTIĞIM SON ÇAĞRI'
Yılmaz, medyayı da kullanarak ülkede Refahyol'un oluşturduğu
kaos olduğu yönünde mesajalarını 26 Şubat tarihinde de şu sözlerle iddia etti: 'Türkiye bir uçuruma sürükleniyor. Önkoşulsuz görüşmeye hazırız. Bu yaptığım son çağrıdır. Kim ki bu çağrımıza
kulak tıkarsa, ilerde yaşanacak bütün kötülüklerin sorumluluğunu üstlenmiş olacak'
SİNDİRİM SORUNU BAŞLADI
Yılmaz, 28 Şubat MGT toplantısından sonra da iktidarı ve başbakanlığı bekleyen bir yapıda konuşmalarını sürdürdü. Ara dönemin başbakanı olmak için çabalayan Yılmaz, 5 Mart'ta şu demeci verdi: 'Bunalımın temelinde Refah-Ana
yasa çelişkisi var. Bunalım Refah'ın anayasada tanımlanan devletin vazgeçilemeyecek temel niteliklerini içine sindirememiş olmasından kaynaklanıyor'
BAŞBAKAN BEN OLAYIM
Yılmaz, Refahyol'un
istifasıyla birlikte zaman kaybetmeden Cumhurbaşkanı
Demirel'den başbakanlık görevi istedi. Başbakan
Erbakan, istifasını sunarken
Çiller başkanlığında yeni hükümetin kurulması beklentisini dile getirmiş ve güvenoyu alacak olan hükümetin milletvekillerinin imzasını sunmuştu. Ancak Yılmaz, adeta 'beni başbakan yapın' diyerek Erbakan'ın istifa ettiği 18 Haziran'da şu çağrıyı yaptı: 'Hükümeti kurma görevi partilerin büyüklük sırasına göre liderlere verilmelidir. Görev ayırsam, başında kim olursa olsun ANAP ile DYP'nin işbirliği için DYP'nin kapısını çalarım'
Örümcek ağına dolandı
Yılmaz, 28 Şubat darbesini yapan cuntanın mükafatıyla başbakanlık koltuğuna oturduktan sonra ara rejime karşı çıkan ve yolsuzlukların üzerine giden medyayı
hedef aldı. Kardeşi
işadamı Turgut Yılmaz'a uzanan 'Örümcek Ağı Operasyonu'nun üzerine giden Yeni
Şafak Yılmaz'ın hedefi oldu. Verilen siyasi talimatla hareket ettiği daha sonra ortaya çıkan dönemin
İstanbul Organize Suçlar Şubesi Müdürü
Adil Serdar Saçan, uydurma delillerle
Yeni Şafak'a baskınlar düzenleyerek yöneticileri göz
altına aldı. Gazete yöneticilerine gözaltında büyük işkenceler yapan Saçan, 28 Şubatçıların ve Yılmaz'ın talimatlarıyla hareket etti. Ancak Saçan'ın, 'Örümcek Ağı' operasyonunda işadamı
Erol Kohen'den rüşvet aldığı iddiası kanıtlandı. Saçan, bu suçla birlikte üniversite öğrencilerine işkence yaptığı gerekçesiyle meslekten men edildi. İmam Hatiplilere 'yarasa' diyen Yılmaz, 'Örümcek Ağına' dolanırken, 28 Şubatçıların talimatıyla oturduğu başbakanlık koltuğu ise siyasi hayatının sonu oldu
İmam Hatipli'ye '
Yarasa'
Mesut Yılmaz başbakanlığı döneminde bir ABD dergisine verdiği demeçte imam hatipliler için 'yarasa' tanımlaması yaptı. Daha sonra genel başkan yardımcısı İbrahim
Yaşar Dedelek de,
genel kurul salonunda bu sözleri yineledi. O dönemde Kutan, Yılmaz'ı şu sözlerle eleştirmişti: 'Mesut Yılmaz bir
Amerikan dergisine demeç veriyor. Soruyor Amerikalı, 'Türkiye'de kökten dinciler sizin eğitim reformunuza karşı çıkıyor?'. Evet, o da şöyle diyor: 'Onlar karşı çıkıyor. Karşı çıkanlar yarasadır.' Yani sizlere yarasa diyor. Ben sayın Yılmaz'a 4 gündür yaptığım mitingte çağrıda bulunuyorum. Eğer söylediysen aziz milletin önüne çık. Söylediysen milletten özür dile, eğer söylemediysen erkekçe çık söylemedim de. Ama meydanlara çıkmaya cesareti yok. Onun için meydanlara
Mahsun Kırmızıgül ile birlikte çıkıyor.
Mahsun Kırmızıgül'ü yanına alacağına, şu mazlum halkı yanına alsaydı daha iyi olurdu'
Karadayı: 7 şey saydım hepsini sırıtarak dinledi
Mesut Yılmaz, iktidara geldikten sonra askerin verdiği ev ödevlerini yerine getirmeye başladı. Bu ödevlerin başında, 8 yıllık kesintisiz eğitim vardı. Çocukların temel eğitimini 8 yıla çıkartması yönüyle egemen medyanın övdüğü bu yasanın asıl amacı, imam hatiplerin orta kısmının kapatılması ve kuran kurslarına
katılım yaşının da ortaokulu bitirme yaşı olan 14'e çekilmesiydi. Bu amaçla Yılmaz, 28 Şubatçıların talimatını yerine getirdi. Yasayı çıkarmak için muhafazakar kesimin verdiği tepkiye rağmen büyük bir uğraş verdi. Kendi partisinin muhafazakar tabanından da büyük tepki alan Yılmaz, 'Siyasi hayatıma mal olsa bile bu kanunu çıkaracağım' demekten kaçınmamıştı.
Plan ve Bütçe Komisyonu'nda Refah Partili milletvekillerin 9 günlük engelleme çabalarına rağmen yasa genel kurula gelmişti. 34 saatlik kesintisiz
oturum ile 8 yıllık kesintisiz eğitim çıkmış ve askerin isteği yerine getirilmişti. Dönemin
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı da internete düşen ses kaydında, 8 yıllık kesintisiz eğitimin yasalaştırılmasını Mesut Yılmaz'dan kendisinin istediğini
itiraf etmişti. Karadayı, ses kaydında 'Mesut Bey, size altın tepside iktidar teslim ediyoruz. Bunu iyi değerlendirin, dedim. Sekiz yıllık eğitim, milletvekili dokunulmazlığı, 7 tane şey saydım. Hepsini sırıtarak dinledi' diyordu.
Asker istedi Demirel yaptı
Dönemin başbakanı
Necmettin Erbakan, istifasını 18 Haziran'da sunarken hükümet ortağı DYP'nin Genel Başkanı
Tansu Çiller'in başkanlığında yeni bir hükümet kurulması için görev beklediklerini de belirtmişti. Daha önce iki partinin yaptığı
protokol de Demirel'e hatırlatılmıştı. Bu beklentiyi somutlaştırmak için RP, DYP ve BBP milletvekillerinin yeni kurulacak hükümete güvenoyu vereceklerine dair mektubu da sunmuştu. Ancak Demirel bu teminata uymadı. 'Mektup beni bağlamaz' demecini veren Demirel, Çiller ve Erbakan'a sıcak bakmadığını kamuoyu ile paylaştı. Asker, RP'yi yeniden iktidarda görmek istemiyordu. Erbakan'ı başbakan yardımcısı olarak bile iktidar olmasını istemiyordu. Bu nedenle Cumhhurbaşkanı Demirel, hükümet kurma görevini Tansu Çiller'e vermedi ve Yılmaz görevlendirildi. Yılmaz da, Bülent Ecevit'in genel başkanı olduğu DSP ile DYP'den ayrılanların kurduğu ve
Hüsamettin Cindoruk'un genel başkanı olduğu Demokrat
Türkiye Partisi ile üçlü
koalisyon kurdu. Yılmaz, bir buçuk yıl iktidarda kaldı.