Gül, Yeni Anayasa'nın vizyonunu çizdi!

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yeni Anayasa hakkında açıklamalarda bulundu...

Gül, Yeni Anayasa'nın vizyonunu çizdi!

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ''Anayasa aracılığıyla bir önceki dönemin mağdurlarını muktedir ve mağrur kılma çabası hep menfi neticeler doğurmuştur. Çünkü anayasalar, yalnızca bugünün güç dengelerine ve ihtiyaçlarına göre dizayn edilemez'' dedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ''Yeni anayasamız, esnek ve özgürlükçü karaktere sahip olmalı, anayasa aracılığıyla milletin farklı siyasi çizgilerini zapturapt altına alma, devlet ve millet arasında bir gerginlik oluşturma zihniyetinden uzak durmalıdır'' dedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Anayasa Mahkemesi'nin 50. kuruluş yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada Türkiye'nin yeni anayasası konusunda önemli açıklamalarda bulundu. Türk halkının büyük kısmının yürürlükteki anayasanın ihtiyaçlara cevap vermemesinden rahatsızlık duyduğuna dikkat çeken Gül, Türkiye tarihinde ilk defa, yeni anayasa çalışmalarının Meclis Başkanı liderliğinde, toplumun birçok kesiminin temsilcilerinin doğrudan iştirakiyle yürütülmekte olduğuna dikkat çekti. Milletin önünde, 1921 ve 1924 anayasalarından beri ilk defa, doğrudan millet tarafından bir anayasa yapılması fırsatı bulunduğunu söyleyen Gül, Türkiye'nin yeni anayasasının "esnek ve özgürlükçü bir karaktere sahip olması, anayasa aracılığıyla milletin farklı siyasi çizgilerini zapturapt altına alma, devlet ve millet arasında bir gerginlik oluşturma zihniyetinden uzak durulması, modern demokratik devlet anlayışını ruhunda ve lafzında taşıması" gerektiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Gül, açılış konuşmasını yaptığı Anayasa Mahkemesi'nin 50. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla ATO Kongre Merkezi'nde düzenlenen uluslararası sempozyumun, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da büyük bir demokratik dönüşümün yaşandığı, dünyada sosyal adaletsizliklere karşı pek çok halk hareketinin görüldüğü bir dönemde Türkiye'de düzenlenmesini önemli bulduğunu belirtti. Gül, "Türkiye, Osmanlı döneminden başlayarak güçlü bir anayasa geleneğine sahip, dinamik demokrasisi ve işleyen piyasa ekonomisiyle dikkat çeken bir ülkedir. Halkının büyük bir çoğunluğu Müslüman olan Türkiye'nin, bir yandan, kendi değerleriyle gurur duyarken, diğer yandan, demokrasi, insan hakları ve çoğulculuk gibi evrensel değerleri benimsemiş ve hayata geçirmiş olması; ülkemizi tüm dünyada emsalsiz bir konuma oturtmuştur. Dolayısıyla, Türkiye, bu konuları tartışmak için son derece uygun bir yer teşkil etmektedir." dedi. Adaletin, insanlığın bidayetten beri yiyecek gibi, barınma gibi, ihtiyaç duyduğu bir kavram olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Adaletin olmadığı bir ahvalde, fertlerin kendilerini özgür ve mutlu hissetmeleri beklenemez. Bu nedenle, hukukun da, siyasetin de, ekonominin de, uluslararası ilişkilerin de ulaşmak istediği nihai ürün adalettir." dedi. "HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN TEMİNAT ALTINDA OLMADIĞI 'HUKUK DÜZENİ'NDE ADALETTEN SÖZ EDİLEMEZ" Adaletin din, ahlak ve felsefenin temel konularından birisi de olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Gül, şöyle devam etti: "Dolayısıyla adalet; rasyonel olduğu kadar, tabii bir ihtiyaç ve ahlaki bir mesuliyettir. Başka bir deyişle adalet: Hakkaniyettir; vicdandır; özgürlüktür; eşitliktir; hakça paylaşımdır; uyumdur; fazilettir; huzurdur; barıştır. Toplum hayatı için böylesine temel ve vazgeçilmez bir kavram olan adaletin tüm fonksiyonlarıyla tecelli etmesi çok önemlidir. Netice itibariyle, bireylerin hak ve özgürlüklerinin teminat altında olmadığı bir 'hukuk düzeni'nde adaletten söz edilemez. Esasen hukukun erdemi, ancak adaletin tecellisine imkân veriyorsa ortaya çıkar. Başkalarının hak ve özgürlükleri ile farklı kimlik ve yaşam biçimlerine hoşgörü göstermeyen bir 'toplum düzeni'nde uyumdan, adaletten bahsetmek söz konusu olamaz. Fırsat eşitliğinin ve hakça bölüşümün olmadığı bir 'ekonomik düzen'de ise, beşeri kalkınmadan ve sosyal adaletten bahsedilemez." Toplum adına suçluları adil bir şekilde yargılayıp, cezalandıramayan veya ıslah edemeyen bir 'kamu düzeni'nin sürdürülebilir olmasının da mümkün olmayacağını dile getiren Cumhurbaşkanı Gül, aynı şekilde, devletlerarası ilişkilerde hakkaniyete özen göstermeyen ve insanlığın ortak değerlerine sahip çıkmayan bir 'uluslararası düzen'in de dünyada barış ve istikrarı sağlamasının düşünülemeyeceğini vurguladı. Gül, 'geçmişe karşı adil bir hafıza'ya sahip olmak ve 'gelecek nesillere karşı adil bir sorumluluk' taşımanın da; toplumların bekası bakımından son derece önemli birer erdem olduğunun altını çizdi. "GEÇMİŞE YÖNELİK ADİL BİR HAFIZAYA SAHİP OLMADAN, GELECEĞİ İNŞA EDEMEYİZ" Abdullah Gül, "Geçmişe yönelik adil bir hafızaya sahip olmadan, geleceği inşa edemeyiz. Diğer taraftan, insanlığın ortak mirası olan kültürel varlıklara ve çevreye hoyratça davranarak gelecek nesillerin hakkının bugünden gasp edilmesi; vahim bir adaletsizliktir. Bu nedenle sürdürülebilir kalkınma ve çevre bilinci içinde hareket etmek, geleceğe karşı adil olmanın bir icabıdır." dedi. Geleneksel devletin; kendi güvenliği ve bekasını her şeyin üstünde tutan; sınırları içindeki toplumu, bu amaç uğrunda örgütlenmesi gereken bir vasıta olarak gören bir kurum niteliği taşıdığını belirten Gül, "Günümüzde de hala devlet kurumunu bu çerçevede değerlendiren; devletin güvenliğini, halkın temel hak ve özgürlüklerinin üzerinde gören; halksız bir demokrasi ve hakkaniyetsiz hukuk oluşturmaya çalışan rejimler bulunmaktadır." dedi. Ancak, teknolojik gelişmelerin özellikle iletişim ve sosyal medya alanında kaydedilen yeniliklerin dünyada olup biten her şeyin, herkes tarafından öğrenilmesine ve mukayese edilmesine yol açtığını belirten Gül, bu gerçeğin farkına varan lider ve rejimlerin, değişime öncülük ederken; bunun farkına varamayan, değişime direnen lider ve rejimlerin ise, hem kendilerine, hem de haklarına, büyük bedel ödettiklerini kaydetti. "KORKUYLA, BASKICI YÖNTEMLERLE HALKLARI YÖNETME DEVRİ BİTMEK ÜZERE" Gül, "Korkuyla, bu tür baskıcı yöntemlerle halkları yönetmek devri artık bitmek üzeredir. Artık çağımızda, devletin yegâne varlık ve meşruiyet sebebinin; halkının meşru arzu, talep ve beklentilerini karşılamak olduğu yönünde bir anlayış ağırlık kazanmaktadır." ifadelerini kullandı. Modern demokratik devletin insanı, ferdi, toplumsal anlamda belirleyici ögesi olarak kabul eden bir kurum olmak durumunda olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, "Devlet; eşitlikçi, çoğulcu ve katılımcı bir demokrasiyi kurumsallaştıran bir mekanizma teşkil etmelidir. Modern demokratik devlet, bir yandan haksızlığı, şiddeti, vahşeti ve güçlünün güçsüze tahakkümünü önleyen; diğer taraftan sosyal adaleti, barışı ve refahı sürdürülebilir kılan bir kurum niteliği taşımalıdır." dedi. Devletin bir anda ve tek bir yasayla ortaya çıkmadığını, demokratik devlet ve toplumunda dinamik bir olgu olup terakkiperver bir gündemle iyileştirilmeye, her zaman ihtiyaç duyduğunu belirten Gül, bu yüzden de toplumun, devletin değişimlere ayak uydurmasını talep etmesinin tabii olduğunun altını çizdi. Gül, ardından çağın devletinin özelliklerini şöyle sıraladı: "Hukukun üstünlüğünü düstur edinen demokratik bir devlettir, temel insan hak ve özgürlüklerinden taviz vermeden güvenlik ve istikrarı sağlayan özgürlükçü bir devlettir, ekonomik büyümeyi sağlarken, hakça bölüşümü ihmal etmeyen sosyal bir devlettir, milli çıkarlarının peşinde koşarken, insanlığa karşı sorumluluklarının bilincinde olan erdemli bir devlettir, ekonomik kalkınma politikalarında başta çevre olmak üzere gelecek nesillere yönelik mesuliyetinin farkında olan sorumlu bir devlettir, ülkede işleyen bir piyasa ekonomisini mümkün kılarken, toplumsal maliyetleri en aza indirgeyecek düzenleyici bir devlettir, sadece hesap soran değil, aynı zamanda hesap veren bir devlettir, milli iradenin tecellisini çoğunlukçu değil, çoğulcu bir anlayışla sağlayan bir devlettir, halkın tüm kesimlerini kucaklayan ve farklılıkları zenginlik olarak gören müşfik ve hoşgörülü bir devlettir." "HALK ANAYASANIN İHTİYAÇLARA CEVAP VERMEMESİNDEN RAHATSIZ" Türkiye'nin uzun süredir gündeminde yer alan konulardan birinin de yeni bir anayasanın hazırlanması olduğunu hatırlatan Gül, bu konudaki görüşlerini de paylaştı. Gül, "Halkımızın büyük çoğunluğu, yürürlükteki anayasanın ihtiyaçlarımıza cevap vermemesinden; ülkemizin demokratik olgunluk ve çeşitliliğini kısıtlamaya çalışmasından; milletimizin zenginliklerini yok saymasından rahatsızlık duymaktadır." dedi. Özellikle geçen haziranda yapılan seçimlerin ardından katılımcı ve temsili demokrasi kriterleri bakımından meşruiyeti yüksek bir Meclis tablosunun ortaya çıkmasının, halkımızın bu doğrultudaki beklentilerini yükselttiğini söyleyen Gül, Türkiye tarihinde ilk defa, yeni anayasa çalışmalarının Meclis Başkanı liderliğinde, toplumun birçok kesiminin temsilcilerinin doğrudan iştirakiyle yürütülmekte olduğuna dikkat çekti. "1921 VE 1924 ANAYASALARINDAN BERİ İLK DEFA, DOĞRUDAN MİLLET TARAFINDAN BİR ANAYASA YAPILMASI FIRSATI VAR" Milletin önünde, 1921 ve 1924 Anayasalarından beri ilk defa, doğrudan millet tarafından bir anayasa yapılması fırsatı bulunduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, "Yeni anayasa sürecinde, millet olarak özgüven içinde bulunmamız için sağlam sebeplerimiz mevcuttur. Güçlü bir devlet geleneğine ve pek çok imparatorluğun miras ve reflekslerine sahibiz." ifadelerini kullandı. Türkiye'nin anayasa sürecinde çok acı tecrübeleri olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, sözlerine şöyle devam etti: "Ancak, bu acı tecrübelerden çıkarılacak dersler dahi, yeni bir anayasa yapma sürecimizde bizlere ışık tutacaktır. Bizzat Gazi Mustafa Kemal'in riyaset ettiği Meclisimizin hazırladığı 1921 ve 1924 anayasalarımızdan sonra yapılan tüm anayasalar; maalesef, demokrasimizin, dolayısıyla milli iradenin askıya alındığı; ara dönemlerin ürünüdür. Darbe ürünü olan 1961 Anayasası'yla, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülük ettiği millet iradesine dayanan 1924 Anayasası lağvedilmiştir. Yine böyle bir dönemin ürünü olan ve halen yürürlükte olan 1982 Anayasası da; son yıllarda yapılan çok kapsamlı reformlara rağmen, iç sistematiğini yitirmiş; artık milletimizin ulaştığı demokratik ve ekonomik seviye nazarı itibariyle, dar gelmeye başlamıştır. Çünkü 1982 Anayasası, o dönemin ruhunu taşıyan, darbe ürünü, vesayetçi, bürokratik-otoriter niteliği olan bir anayasadır. Bu nedenle, yeni bir anayasa yapılması artık bir zaruret halini almıştır. Ayrıca, millet olarak darbelerle yüzleşmeye çalıştığımız bir dönemde, hala bir ara dönem anayasasıyla yönetiliyor olmak; ülkemizin ulaştığı demokratik seviyeyle de derin bir çelişki teşkil etmektedir." Anayasaların tepkisel saiklerle hazırlanmaması gerektiğine dikkat çeken Gül, "Sadece bir önceki dönemin hatalarını düzeltmeye çalışan anayasalar, toplumları ileriye taşıyamazlar. Siyasi tarih göstermiştir ki; Peloponez Savaşı'ndan beri Atina'da, Roma'da, Fransa'da, Almanya'da ve diğer pek çok ülkede; demokratlar ile otokratlar arasında yaşanan mücadeleyi; sadece yeni anayasa yapmak suretiyle kazanacaklarını zannedenler yanılmışlardır. Bizim anayasal hareketler tarihimiz de bu durumun acı örnekleriyle doludur. Anayasa aracılığıyla bir önceki dönemin mağdurlarını, muktedir ve mağrur kılma çabası da hep menfi neticeler doğurmuştur. Çünkü anayasalar yalnızca bugünün güç dengelerine ve ihtiyaçlarına göre dizayn edilemez. Anayasalar, toplumun gelecekteki ihtiyaçlarını karşılayacak, gelişmesine izin verecek sadelik, esneklik ve tutarlılık içinde olduğu takdirde, kalıcı olabilirler. Bana göre, İngiliz ve Amerikan anayasa geleneğinin başarısının ardında yatan gerçek budur. Tabiatıyla, her anayasanın; temel bir felsefesi ve ruhu olacaktır. Ancak, daha önce anlattığım mahzurları nedeniyle anayasalar; hiçbir özel fikrin, partinin, ideolojinin ve doktrinin mührünü taşımamalıdır. Dolayısıyla anayasalar, toplumun tüm kesimlerinin hak, özgürlük ve beklentilerini bugün ve gelecekte teminat altına alacak bir nitelikte olmalıdır. Bu da ancak, toplumsal mutabakatın mümkün olduğunca 'asgari müşterek payda'da oluşacağı anlayışıyla kaleme alınan anayasalarla sağlanabilir. Unutmayalım ki, bugün güçlü olduğumuzda bizi kendi gücümüzden koruyacak bir anayasal kural, yarın zayıf düştüğümüzde bizi başkalarının haksızlığından da korur." ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu açıdan Türkiye'nin yeni anayasasının "esnek ve özgürlükçü bir karaktere sahip olması, anayasa aracılığıyla milletin farklı siyasi çizgilerini zapturapt altına alma, devlet ve millet arasında bir gerginlik oluşturma zihniyetinden uzak durulması, modern demokratik devlet anlayışını ruhunda ve lafzında taşıması" gerektiğini vurguladı. Gül, "Yeni anayasa, evrensel ilkeleri düstur edinerek, temel hak ve hürriyetleri, herkes için, her yönüyle eşit vatandaşlık temelinde güçlendirmeli ve teminat altına almalıdır. Yeni anayasa, 200 yıllık anayasa ve demokratikleşme çabalarımızın kazanımlarını pekiştirmeli; millet olarak mutabık olduğumuz, birlik ve bütünlüğümüz ile demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimizin temel ilkelerinden taviz vermemelidir. Devletin, milletin hizmetinde olduğunu unutmamalı, vesayeti örtülü bir şekilde başka organlar aracılığıyla sağlamak yerine, çağdaş demokrasilerde olduğu gibi açık bir şekilde halka tevdi etmelidir. Modern demokrasilerin şeffaflık ve hesap verilebilirlik kavramlarını, güçler ayrılığı ilkesi ile fren ve denge sistemlerini içinde barındırmalıdır. Bu meyanda, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile basın, ifade ve örgütlenme özgürlüğü en fazla özen gösterilmesi gereken hususlardır." dedi. Demokrasinin, bir ülkeyi huzurlu ve muktedir kılan en önemli güç vektörü olduğuna inandığını kaydeden Gül, "Dünyamızın daha parlak bir geleceğe sahip olması, çağdaş medeniyetin siyasi projesi olan demokrasinin, daha çok ülkede benimsenmesine bağlı olacaktır. Bu doğrultuda, demokrasiyi kurumsallaştıracak, adalet talebinin bütün boyutlarıyla karşılanmasını temin edecek, sağlam anayasaların yürürlükte olmasının kıymeti aşikârdır. Demokrasi ve adaletin fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri bakımından, anayasalar kadar; millet adına anayasal denetimi sağlayan yüksek mahkemelerin rolü de önem taşımaktadır." şeklinde konuştu.
<< Önceki Haber Gül, Yeni Anayasa'nın vizyonunu çizdi! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER