Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan,
Suriye'de yaşanan acının dindirilmesi için uluslararası
toplumun ve
Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi'nin bir an önce harekete geçmesi gerektiğini ifade etti. Uluslararası toplumun,
Libya ve
Mısır'da insani ve vicdani değerleri jeopolitik çıkar algılarına feda ettiğini söyleyen Erdoğan, "
Masum insanları katleden, şehirleri topa tutan bir rejime bu güne kadar 'yeter dur' diyemeyen bir güvenlik konseyinin, uluslararası barış ve güvenliği korumaktan acizdir." dedi. Uluslararası toplumun Suriye'ye açık ve net
mesaj göndermesi gerektiğini dile getiren Erdoğan, "Zalim ile kurbanı aynı kefeye koyan her girişim, şiddete zaman kazandıracaktır." uyarısında bulundu.
Suriye Halkının Dostları Grubu'nun ikinci toplantısı
İstanbul Kongre Merkezi'nde başladı. ABD,
Fransa,
Katar, Mısır ve Yemen'in de aralarında bulunduğu, 80'in üzerinde
ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen toplantının açılışına katılan Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasına, özgürlükleri ve onurları için canlarını feda eden Suriyelileri rahmetle andığını söyleyerek başladı. Erdoğan, yakınlarını kaybeden Suriyelilere
başsağlığı, yaralananlara ise acil şifalar diledi. Suriyelilerin asla yalnız olmadıklarını ve kaderine terk edilmeyeceğini ifade eden Başbakan Erdoğan, Esed güçlerinin saldırıları karşısında mücadele veren Suriyeli
muhaliflere de bir kez daha selamlarını yolladığını belirtti.
Suriye'nin,
Türkiye ile 910 kilometre sınırı paylaştığını söyleyen Başbakan Erdoğan, "Altını çizerek ifade etmeliyim ki; Türkiye ile Suriye sadece birer sınır komşusu da değildir. Bizler Suriye ile ortak bir tarihi, kültürü paylaşıyor sınırın iki yanındaki akraba toplulukları olarak yüzyıllardır barış içinde, kardeşlik hukuku içinde varlığımızı idame ettiriyoruz." dedi.
Türkiye olarak,
bölgedeki hiçbir ülkenin iç işlerine müdahale niyetleri olmadığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, hiçbir ülke üzerinde çıkar hesabı yapmadıklarını belirtti. Erdoğan, "Tam tersine biz bölgenin barış ve istikrarını en güçlü şekilde savunuyor, bölgesel meselelerin çözümümün tek tek bütün ülkelerin
refah ve huzuruna
hizmet edeceğine yürekten inanıyoruz. Özellikle bu bölgede tek bir ülkede yaşanan sorun, dalga dalga yayılarak bütün bölgeyi hatta tüm dünyayı etkisini altına alıyor. Irak'ta yaşanan sorun Irak'ta kalmıyor.
Filistin'de yaşanan sorun Filistin sınırlarında kalmıyor. Aynı şekilde bugün Suriye'de yaşanan sorun da sadece kardeş Suriye halkını değil, tüm bölge ülkelerini tüm dünyayı yakından etkiliyor." şeklinde konuştu.
Hükümet olarak son 9 yılda Suriye ile çok yoğun bir
iletişim ve
işbirliği tesis ettiklerini belirten Başbakan Erdoğan, vizelerin kaldırılması, ticaret hacminin artırılması, ortak yatırımların yapılması ve karşılıklı ziyaretlerin çoğaltılması dahil son derece verimli bir
diyalog geliştirdiklerini aktardı.
Ortadoğu ve
Kuzey Afrika'da yaşanan değişim süreciyle birlikte Suriye'ye gerekli reformları bir an önce yapması, demokratik hakları teslim etmesi ve özgürlüklerin önündeki engelleri kaldırması için dostça ve kardeşe telkinlerde bulunduklarını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Suriye'yi bekleyen kaosu aslında görüyorduk. Suriye'deki rahatsızlıkları bildiğimiz için Suriye'nin Mısır ve Libya'nın yaşadığı acı hadiseleri yaşamaması için Esed'e bir an önce adım atması gerektiğini defaatle ifade ettik. Suriye yönetimi tarafından bu yönde bize verilen sözler tutulmadı. Suriye bize verdiği sözleri tutmadığı gibi halkının meşru taleplerini de geçmişte olduğu gibi şiddet,
baskı, zulüm ve sindirme yoluna giderek yok etmeye çalıştı."
'SURİYE HALKI BABA ESED'DEN SONA OĞLUNUN ZULMÜYLE KARŞI KARŞIYA'
Yakın tarihte
Hafız Esed'in zulmüne uğrayan Suriye halkının, bugün oğlu Beşar Esed'in zulmü ve toplu infazlarıyla karşı karşıya kaldığını dile getiren Başbakan Erdoğan, "Suriye'de bir yıla aşkın süredir devam eden olaylarda,
Birleşmiş Milletler rakamlarına göre 9 binin üzerinde ki, ben bu rakamın çok çok daha ilerde olduğunu şu anda görüyorum, insan şu anda hayatını kaybetti. Yüzbinlerce insan yerinden edildi. Bunların on binlercesi komşu ülkelere sığındı. Kuşatma altında bulunan yerleşim yerlerinde
gıda, ilaç,
yakıt gibi en temel ihtiyaç maddelerinin sıkıntısı hat safhaya ulaştı. Türkiye'ye sığınan Suriye vatandaşlarının sayısı dün itibariyle 20 bine yaklaştı. Ülkesini terk etmek zorunda kalanlar geride olanlara göre bugün daha avantajlı durumdalar. Zira ağır silahlarla, tanklarla toplarla, hava saldırılarıyla yürütülen operasyonlarda Şam,
Halep,
Humus,
Hama,
İdlib gibi kentlerde çok büyük acılar yaşandığını öğreniyoruz." ifadesini kullandı.
'İKİ TÜRK GAZETECİ'DEN HABER ALMAKTA ZORLANIYORUZ'
Suriye yönetiminin ülkeyi insani
yardımlara ve basın mensuplarına kapattığını ifade eden Başbakan Erdoğan, bu sebeple yaşanan acının boyutlarının tam olarak bilinemediğini belirtti. Suriye'de
hedef gözetmeyen silahların gazetecileri de öldürdüğünü, basın mensuplarını da hedef aldığını işaret eden Erdoğan, "Geçtiğimiz hafta olayları takip etmek üzere Suriye'ye giden iki Türk gazetecinin akıbeti hakkında bilgi almakta dahi ciddi derecede zorlanıyoruz." dedi.
Suriye'de yaşanan insanlık dramı karşısında uluslararası toplumun süratle harekete geçmesinin kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Erdoğan, öncelikle Suriye halkına düzenli insani yardım sağlanması gerektiğini ve bunu için işlevsel mekanizmaların oluşturulması gerektiğine dikkat çekti.
Uluslararası toplumun Suriye konusunda son derece kararlı bir tutum geliştirmesi gerektiğini dile getiren Erdoğan şöyle konuştu: "Birleşmiş Milletler ve
Arap Ligi kararları krizin aşılması için izlenmesi gereken yol haritasını net bir şekilde ortaya koymuştur. Elbette Birleşmiş Milletler ve Arap Ligi'nin Suriye özel temsilcisi Sayın Kofi Annan'ın girişimlerinin sonuç vermesini canı gönülden arzu ediyoruz. Ancak gerek bize gerek uluslar arası topluma söz veren ama bu sözleri bu sadece zaman kazanmak için kullanan Suriye yönetiminin, sayın Annan'ın girişimini de zaman kazanma aracı olarak kullanması muhtemeldir."
Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi'nin, 21
Mart tarihli açıklamasıyla desteklenen bu misyonun Suriye rejimi tarafından manipüle edilmesine asla mahal verilmemesi gerektiğine inandıklarını ifade eden Erdoğan, bu misyonun Suriye Halkının Dostları Grubu'nun çalışmalarıyla paralel ve uyumlu hale getirilmesi gerektiğini kaydetti.
'ZALİM İLE KURBANI AYNI KEFEYE KOYAN HER GİRİŞİM ŞİDDETE ZAMAN KAZANDIRIR'
Konuşmasında, uluslararası topluma alınması gereken tavır konusunda net mesajlar da veren Erdoğan, "Zalim ile kurbanı aynı kefeye koyan her girişim şiddete zaman kazandıracaktır." uyarısında bulundu. Etkin bir gözlem mekanizmasıyla izlenmeyen, belirli bir siyasi geçiş takvimine bağlanmayan her girişimin Suriye yönetimini şiddet yönünde
teşvik edeceğini söyledi. Erdoğan, "Şunu belirtmek zorundayım ki Suriye rejimi tarafından gerekli işbirliğinde bulunmadığı taktirde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin üzerine düşen sorumluluğu üstlenmesi ve Suriye'deki katliama dur demesi kaçınılmaz bir zorunluluk halini alacaktır. Güvenlik konseyi eğer bu tarihi sorumluluğu üstlenmekten bir kez daha kaçınırsa uluslararası toplumun elinde Suriye halkının meşru müdafaa hakkının desteklenmesinden başka hiçbir seçenek kalmayacaktır." diye konuştu.
İnsani ve vicdani değerleri jeopolotik çıkar algılarına feda eden bir anlayışın, Suriye halkının karşısına dikildiğini belirten Erdoğan, "Masum insanları katleden, şehirleri topa tutan bir rejime bu güne kadar 'yeter dur' diyemeyen bir güvenlik konseyi uluslararası barış ve güvenliği korumaktan acizdir." dedi.
Türkiye'nin Suriye'de yaşanan olaylara jeopolitik çıkar algısı ve güç dengesi hesaplarıyla bakmayı reddettiğini vurgulayan Erdoğan, "Biz tankların, topların, ağır silahların, makineli tüfeklerin
sivil yerleşimleri hedef aldığı, çocuk, kadın,
yaşlı demeden hedef gözetmeden hareket eden her nesneyi vurduğu ortamda insani ve vicdani bakış açısını her şeyin üstünde tutuyoruz. Aynı şekilde biz Suriye'de yaşanan zulüm karşısında uluslar arası toplumun ahlaki sorumluluğu olduğuna inanyoruz. Ne yazık ki uluslar arası toplum Kuzey Afrika'daki hadiseler karşısına barışıl bir sınav verememiştir. O hadiseler esnasında petrol tartışmaları katledilen canları önüne geçmiştir. Başta Libya olmak üzere bu bölgede yaşanan hadiseler insanlığın vicdanını derinden yaralamış,
adalet duygusunu ciddi şekilde zedelemiştir." diye konuştu. Erdoğan, Suriye'de yaşanan olaylar karşısında da aynı tavrın takınılmasına, aynı vurdumduymazlığın sergilenmesine müsaade edilmemesi gerektiğini söyledi.
'HALKINA ZULMEDEN REJİMİN İKTİDARDA KALMASINI SAĞLAYACAK PLANI DESTEKLEMEYİZ'
Uluslararası vicdanın temsilcileri olarak, öncelikle söylem birliğini sağlamanın son derece önemli olduğunu söyleyen Erdoğan, ancak gelinen noktada sadece söylem birliğinin yeterli olmayacağını, aynı zamanda
eylem birliğinin de sağlanması gerektiğini vurguladı. "Buradan Suriye yönetimine vereceğimiz mesaj net ve kesin olmalıdır. Kendi halkına zulmeden bu rejimin iktidarda kalmasını sağlayacak hiçbir planı desteklememiz söz konusu olamaz ve olmamalıdır." diyen Erdoğan, "Suriye halkını temsil eden Suriye
Ulusal Konseyi'nin demokratik bir Suriye kurma azim ve kabiliyetine yürekten inanıyoruz.
Suriye Ulusal Konseyi tarafından açıklanan, diğer muhalif gruplar tarafından da desteklenen 'Milli Misak Belgesi' bu noktada temel bir referanstır. Milli Misak belgesinde etnik köken, din, mezhep yada
cinsiyet ayrımı reddedilmiş, bütün vatandaşları kucaklayın ve hepsine eşit davranan bir anlayış benimsenmiştir. "
Yeni Suriye'nin Suriyeliler tarafından demokratik yollarla inşa edilmesinin önemli olduğunu belirten Erdoğan, bu noktada Suriye'nin Dostları Grubu'na düşen görevin, bu misyonun barışçıl bir şekilde hayata geçirilmesini sağlamak odluğunu ifade etti.
(CİHAN)