AK Parti Grup Toplantısı'nda konuşan
Başbakan Erdoğan, Amerikalı yazar
Paul Auster ile ilgili çıkan habere göndermede bulunarak, "Amerikalı yazar çok yanlış yönlendirilmiş. Biz buna güler geçeriz. Ancak burada gözden kaçırılan bir durum var.
CHP Genel Başkanı tarafından bu sözler cımbızlandı iç
politika haline geldi. Bu tartışmayı, polemiği başlatan biz değiliz, Kılıçdaroğlu'dur. Türkiye'yi antidemokratik bir
ülke olarak değerlendiren o yazarın en son
İsrail'e gittiğini hatırlatınca, bu yazar 'İsrail'de
tutuklu yazar ve gazeteci yok' dedi. Anamuhalefet partisi lideri bu ifadeleri papağan gibi tekrarladı. 'İsrail'de
tutuklu gazeteci kaç?' diye sordu. Bu tarihe geçecek ifadelerinden dolayı
tebrik ediyorum. Bu sözleriyle Kılıçdaroğlu, birilerinin takdirine, hayranlığına mazhar olmuştur. İsrail'e arka çıkan bu sözleriyle birilerinin gözüne girmiştir. Mavi Marmara'nın olaylarından sonra eleştirilerimize
Tel Aviv değil Kılıçdaroğlu Keşan'dan
cevap vermişti. 'Ben olsam Mavi Marmara'yı Gazze'ye göndermezdim' diye tarihe geçecek bir laf etti"
"İSRAİL'DE TUTUKLU GAZETECİ YOK DEMEK FİLİSTİN DAVASINA HAKSIZLIKTIR"
Kılıçdaroğlu'nun, kendi cümlelerini kuramadığını, bir gün BDP'nin papağanı vagonu olduğunu, bir başka gün yazarın peşinden gittiğini söyleyen Başbakan, sürgünde yaşamını yitiren
Mahmud Derviş'in şiirini okuyarak şu açıklamaları yaptı: "O yazar CHP'nin davetine icabet eder buraya gelirse, lütfen Türkiye'den sonra birlikte İsrail'e gidin aksi taktirde bu
seyahat eksik kalır. Gazze'yi gören tepede
piknik yapsınlar. İsrail'de tutuklu gazeteci, yazar yok desinler. İsrail'de tutuklu gazeteci yok diyen en hafif tabiriyle yalancılıktır. Gazze'ye haksızlıktır,
Filistin davasına, Filistin şehitlerine, sürgünlerine haksızlıktır. Öyle
şairler, yazarlar var ki sürgünde. Filistin sokaklarında ölemeyen İsrail hapishanelerini göremeyen sürgünde ölen nice yazar, şair gazeteci var. İsrail'de tutuklu gazeteci yok demek 30 yıl ülkesine gidemeyen yazarlara haksızlıktır. Filistinlileri insan, yazar, gazeteci olarak görmüyorlarsa İsrail'li gazetecileri, İsrail askeri
sansür komisyonuna sorsunlar."
KILIÇDAROĞLU'NA ROJ TV'Yİ SAVUN ÖNERİSİ
Son derece art niyetli
senaryo ve
kampanya yürütüldüğünü dile getiren Erdoğan, bazı yazarları yedeğine alan Kılıçdaroğlu'nun Türkiye'yi lekeleyerek son derece çirkin kampanya yürüttüğünü söyledi.
Kılıçdaroğlu'nun, kendi ülkesini zedelemek adına bu kampanyayı yürüttüğünü ifade eden Erdoğan, "Asıl önemlisi, CHP,
Ergenekon davasını önemsiz hale getirmek adına bu kampanyayı yapıyor. Cebinden basın kartı çıkan teröristi savunuyorsun da ROJ TV'yi de savun. Git Danimarka'ya savun. Batıda gazeteciler
darbe planlarının içinde yer almıyor. Darbeye zemin hazırlamak için birilerine kitap, haber yazdırıp parti
kapatma davalarına
delil olarak koymuyorlar. Bu andan itibaren bu kara
propaganda ile mücadele edeceğiz. Mücadeleyi yoğunlaştıracağız. Yürütülen bu kampanyayı da boşa çıkaracağız. Tüm dünyaya Türkiye'de gazetecilerin, yazarların değil, darbe eğiliminde olanların yargılandığını tekrarlayacağız. Acziyetli bir genel başkan böyle olaylara önayak olamaz. Fransa'da hükümete
destek veriyorsunuz. Senin yıllardır içine ait
Dersim meselesini sen hariç tüm insanlar konuşuyor. Dersim konusunu konuşmayı yasaklayacaksın,
Diyarbakır il yönetimini görevden alacaksın, Türkiye'de
özgürlük yok diye
makale yazacaksın. Bırakın Türkiye'yi, CHP, bile böyle bir genel başkanı hak etmiyor" dedi.
BAŞBAKAN'DAN "DİNDAR GENÇLİK" YORUMU
Başbakan Erdoğan, '
dindar nesil yetiştirme' açıklamasının ardından başlatılan irtica kampanyalarının periyodik aralıklarla kamuoyunun önüne getirildiğini dile getirdi.
İrtica diyerek insanların idam edildiğini, hükümetlerin elinin, kolunun bağlandığını dile getiren Erdoğan, Türkiye'nin dini, milli, manevi değerlerinin ayaklar altına alındığını vurguladı.
İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy'un 'Zulmü Alkışlayamam' şiirini okuyan Erdoğan, kendisini eleştirenlere 'İrticanın şu sizin lehçede manası bu mu?' diye sordu. Kendilerine mürteci yaftası vurmaya çalışıldığını, Türkiye'nin hiçbir zaman irticaya
prim vermediğini kaydeden Erdoğan, şunları söyledi:
"İrtica korkusuna, kampanyasına çok ama çok büyük bedeller ödendi. Kimi aşağılamak istedilerse yobaz dediler. 31 Mart'ta, 27
Mayıs öncesi, 28
Şubat, AK Parti
kapatma davası öncesinde yürütülen kampanyanın tıpkısının aynısıdır. Kusura bakmayın, biz bunları yutmayız. Biz siyasi mücadelemiz boyunca bu kampanyaları aşarak bugünlere ulaştık. Biz bu yolda, elinden irtica oyuncağı alındığı için kimlik bunalımı yaşayan yazarlarla değil, biz milletimizle gidiyoruz. Bize milletimizden başka hiç kimse yol çizemez. Televizyonlarda veryansın ediyorlar, sizin veryansınınız değil halkımın veryansı önemli. Onun da ölçüsü sandıktır. Hem
demokrasi diyeceksin hem başbakan niye böyle konuşuyor diyeceksiniz. Milletimin diliyle konuşuyorum ben. Siz milletin dilini anlamadınız, bu ülkede 10 yıllardır
iktidar olamadınız, olamayacaksınız.
Anayasa'nın 24. maddesini açın okuyun. Anayasayı kabul etmiyorsunuz, o zaman bir dindar insanın çağdaş olabileceğini neden düşünmüyorsunuz. Hem dindar hem çağdaş olamaz mı bir insan. Ama bunların dindarlık anlayışı da farklı. Bunlar çağdaşlığı da anlamış değiller."
"FATİH PROJESİ'YLE HEPSİNE DERS VERDİK"
Çağdaşlık konusunda
Fatih Projesi'yle kendilerini eleştirenlere
ders verdiklerini söyleyen Erdoğan, "
İnternet, bilgisayar yeni mi
icat oldu. Niçin bunları okullarımıza, yavrularımızın önüne koymadınız. Yüzde 10 faizi bile yüksek gören iktidar var. Hiç kimse çok bilmiş edasıyla bize istikamet gösteremez, efendilik taslayamaz. Bizim rehberimiz millettir. Bu hükümetin gizli ajandası var, ensemizde boza pişirilmesine asla ve asla müsaade etmeyiz. Bizim iktidarımızda ikna odaları yok. Bu ülkede 10 yıllar boyunca dindarlara ikinci
sınıf muamelesi yapıldı.
Namaz kılanlar, oruç tutanlar, başörtüsü takanlar,
selam verenler dışlandı, aşağılandı" diye ifade etti.
"GENÇLİK ZARARLI ALIŞKANLIKLARA ÖZENDİRİLDİ, KENDİ DEĞERLERİNE YABANCI EDİLDİ"
Daha önceki dönemlerde
gençlik zararlı alışkanlıklara özendirilirken, kendi değerlerine
yabancı hale getirildiğini söyleyen Erdoğan, "Çok uzağa gitmeye gerek yok, 2000'li yıllarda başörtülü öğrencileri ikna odalarına alanlar CHP tarafından ödüllendirildi. Elinizde dindarlığı ölçecek alet mi var diyorlar. Dindarlığı ölçecek değiliz. Bizim uluhiyyet kavgamız yok. O ancak
Kadir-i Mutlak olan Allah'a aittir. Siz bu ülkede yıllarca laikliği nasıl ölçtünüz, hangi cihazı kullandınız. Üniversitelerde başörtülü kızların laikliğini nasıl ölçtünüz.
Başörtüsüyle ilgili düzenlemeyi neden Anayasa Mahkemesi'ne götürdünüz ey Kılıçdaroğlu. Siz önce millete bunu anlatın. Dindar bir nesil derken neyi kastettiğimi anlıyor musunuz.
İmam hatiplerle sorununuz ne. Katsayı konusuna neden bu kadar takıldınız. Siz önce bunu anlatın. Sadece bize oy verenlere değil, herkese biz 9 yıldır hiçbir dayatmanın içinde olmadık, bugün de değiliz, yarın da olmayacağız. Biz geçmişte yaptıkları gibi öğrenci formatlama gayretinde değiliz. Örneği olmayan Fatih Projesi başladı" şeklinde konuştu.
"ZİHİNLERİ DEĞİL BİLGİSAYARLARI FORMATLARSINIZ"
Bilgisayarın, internetin olduğu okulda dayatma olamayacağını kaydeden Erdoğan, "Televizyonlarda konuşan, adının önünde Prof. yazanlara sesleniyorum. Haberin var mı hoca. Olsa olsa bilgisayarları formatlarsınız ama zihinleri asla formatlayamazsınız. Elbette her siyasi partinin nesil tasavvuru vardır. Dini, milli, manevi gençlik tasavvurun neresi yanlış. Hiçbir parti kendi tasavvurunu
topluma dayatamaz. Biz toplum mühendisliğine de
siyaset mühendisliğine de karşıyız. Sorun, diğer partilerin böyle bir vizyonu olmamasıdır. Bizler milletimizin rızası istikametinde anayasa ve yasalar çerçevesinde 9 yıldır ne yaptıysak onu yapmaya devam edeceğiz. Devletin, zihinleri tek tipleştirmesine karşıyız. Aynı şekilde çocuğu ateist olarak yetiştirmek isteyenlerin dayatmalarına da karşıyız. Bize oy verenler kadar vermeyenler de müsterih olsun. Bu hükümet 75 milyonun hükümetidir. Milletimiz, bize inansın, bize güvenmeye devam etsin. Milletin rotasında ilerleyeceğiz" diye konuştu.